Paylaş
Beyoğlu Belediyesi’nin kurduğu demokrasi kürsüsünde konuştum.
15 Temmuz’daki kahpe darbe girişimine Frankfurt’ta yakalanmıştım.
Düzenli okuyucular için ikinci baskı olacak belki ama o gece Frankfurt Başkonsolosluğu önündeki direniş gösterisine katılmıştım.
Çeyrek asırlık dostum Erol Olçok ve oğlu Abdullah’ın şehit düştüğü haberini de orada almıştım.
İki haftayı aşkın bir zaman sonra o geceyi tekrar anlatarak başladım konuşmama.
Fakat itiraf ediyorum, buraya sakladığım için, bir detayı bilerek atladım.
***
7 Ağustos Pazar günü Yenikapı’daki mitingle demokrasi nöbetleri final yapacak.
Sona doğru Taksim’de konuşma daveti alınca hiç ikiletmeden kabul ettim.
Meydanda biriken topluluğa, şerden çıkan hayrı anlatmak üzere hazırlamıştım kendimi.
En büyük hayır, iktidarıyla muhalefetiyle siyasi partiler arasında gelişen duygudaşlık ve dayanışma ruhuydu.
Bunun en somut örneklerinden biri de ABD seyahatindeki Meclis Dışişleri Komisyonu’nun faaliyetiydi.
Komisyon Başkanı Taha Özhan’la aynı gün yaptığım konuşmadan sıcağı sıcağına bahsettim.
Heyette CHP’den İstanbul milletvekili Oğuz Kaan Salıcı ile MHP’den Erzurum milletvekili Kamil Aydın da yer alıyordu.
Taha Özhan, sorum üzerine, CHP ve MHP milletvekillerinin de kendileriyle birlikte canla başla çabaladıklarını söyledi.
Muhataplarını, Türkiye’de demokrasiye haince kastedildiğine ikna için var güçleriyle çıprınıyorlarmış.
Bu çabanın değerini, Batı medyasında darbenin sahiciliğiyle ilgili kuşkuları bilenler daha iyi takdir edecektir.
Muhalefetin söyledikleri, iktidarın Gülen ve avaneleriyle ilgili söylediklerinden çok daha inandırıcı ve etkili yabancılar üzerinde.
Gerek Amerikan yönetimi gerekse medyası nezdinde yürüttükleri diplomasiyi bu yüzden önemsiyorum.
Fakat Taha Özhan’ın en güçlü ikna silahı, asıl vurucu argümanını meydandaki dinleyicilerimden sakladım.
***
Türkiye’nin korkunç bir darbe girişimi atlattığına inanmayan, arkasında kurgu, mizansen filan arayan Amerikalılara karşı kullanılan o argümana gelince...
Taha Özhan, kafasındaki şüpheyi gideremedikleri muhataplarına 11 Eylül saldırılarını hatırlattıklarını aktardı.
Afganistan’da, Tora Bora dağlarındaki mağaralarda saklanan Bin Ladin gibi bir çarıksız bedevinin, 11 Eylül’ün arkasındaki isim olduğuna... Tarihin en yüksek teknoloji ürünü terör saldırısını onun planladığına inanıyorlardı da...
Pensilvanya’da oturan Fetullah Gülen’in, ordudaki müritlerini darbeye azmettirdiğine mi... Ellerinin altındaki savaş jetlerini kaldırmaya, tankları sokağa
çıkarmaya sevk ettiğine mi inanmıyorlardı?
Hangisine inanmak daha güç peki?
***
Taksim Meydanı’nda bu argümanı kullanmadım, çünkü ikna edilmeyi bekleyen kimse yoktu karşımda.Hepsi darbeyi görmüş geçirmişti, neyin ne olduğunu biliyorlardı.
Fakat anlamayana anlatmaktan geri durmak gibi bir lüksümüz olamaz.
İliklerimize kadar hissettiğimiz, birebir yaşadığımız bir gerçeği idrakte zorlanan ecnebiler var. Bu bir gerçek. Acı da gelse gerçek.
Ve o ecnebileri iknaya, yaşadıklarımıza inandırmaya muhalefet partileri, iktidardan daha muktedir.
Onların da iktidarla ağız birliği içinde konuşması, anlatılanlara daha fazla inandırıcılık ve sahicilik katıyor. Önyargıdan körelmiş gözler ancak böyle açılıyor.
Meclis heyetinin Amerika temaslarından çıkan sonuç budur.
CHP Lideri Kemal Kılıçdaroğlu’nun, yarın Yenikapı’daki final mitingine katılma kararı, tam da bu yüzden önemli. Darbeye karşı direnişimizin inandırıcılık ve sahiciliğine güç katacaktır.
Paylaş