Paylaş
Dünyanın konuştuğu bu adamı tanımak benim için büyük bir iftihar vesilesi. Adını ve hikâyesini duyunca eminim siz de hak vereceksiniz.
Bugün size, bu adamı tanıma bahtiyarlığına nasıl erdiğimi, kuru bir gururla anlatmayacaktım.
Size kişisel albümünden hatıra fotoğrafları göstererek hava atacaktım.
Ancak kim bilir hangi çekmecede, hangi tozlu dosyada kaldılar, aradığım fotoğrafları arşivimde bulamadım.
Ne yan yana poz verdiğimiz bir kare, ne de onun deniz kıyısına bakan yamaçlarda dalından incir toplarken göründüğü bir an...
***
Nereden tanıdığımla başlayalım.
O 50’lilerindeydi, şöhretinin zirvesinde.
Ben kariyer merdivenlerinin ilk basamaklarındaydım.
Adını duymuştum, yazdıklarından haberdardım ama yolumuz daha önce hiç kesişmemişti.
Arayıp da bulamadığım fotoğrafları işte bundan 20 yıl önce Didim’de, Caprice Otel’de çektirmiştik. Uluslararası bir insan hakları sempozyumunda.
Katılımcılar arasındaki o sürpriz isim, Tunus Nahda hareketinin lideri Raşid Gannuşi’ydi. Sürgün yaşadığı Londra’dan gelmişti.
Esprili, sakin, alçakgönüllü, kafa dengi, muhabbete gelen, dışadönük, gayet sosyal ve neşeli bir adamdı.
İslam, demokrasi, laiklik, çoğulculuk, iktidar paylaşımı ve bir arada yaşama kültürü üzerine kafa yoran bir dava adamında her zaman bulunamayabilecek özellikler.
Kitaplarıyla hem Doğu hem Batı düşünce dünyasında ses getirmiş, dikkatleri üstüne çekmişti.
İslam dünyasındaki fikri tartışmaları etkileyen küresel çapta popüler bir entelektüeldi.
O zaman da adından söz ettiren çıkışları oluyordu.
O zaman da bilge ve akil kişiliği ile hayranlık uyandıran bir isimdi.
Ancak kimse 20 yıl sonra Londra’daki sürgünün biteceğini, ülkesine dönüp entelektüel birikimini ve siyasi fikirlerini hayata geçireceğini bilemezdi.
Bu olasılık, uzak bir hayaldi, bir kızıl elma ülküsü kadar uzak o vakitler.
***
Devrim Tunus’ta tuttuysa, Bin Ali’nin zorba rejimi yıkıldıktan sonra yerine sürdürülebilir bir çoğulcu demokrasi kurulabildiyse bunda Gannuşi’nin payı inkâr edilemez.
Arap Baharı, başladığı yerde başarılı olduysa Gannuşi’nin sergilediği demokratik olgunluğun hakkı teslim edilmelidir. Büyük ölçüde ediliyor da.
Tunus, birlik ve bütünlüğünün muhafazasını, devrim çalkantısından toplumsal barışını koruyarak çıkmasını onun hikmetli vizyonuna borçlu.
Çatışmacı bir siyaset izlese, Tunus’ta bugün kan gövdeyi götürüyor olabilirdi.
Kendi hareketi içindeki sertlik yanlılarına kulak vermedi, özgürlükçü ve uzlaşmacı bir tutum takındı.
Partisi, seçimlerden birinci çıktı. Nahda, hâlâ Tunus’un en büyük partisi. Yine de koalisyona girmekten kaçınmadı.
Sayesinde Tunus, bugün temsil gücü yüksek bir parlamentoya ve olabilecek en geniş tabana oturan bir hükümete sahip.
Yoksa ağır bir baskı rejiminden kaçarken başka bir ağır baskı rejimine yakalanabilirdi. Kurtulduğunu zanneden halk, inim inim inlerken bulabilirdi kendini.
***
70’li yaşlarını yaşayan Gannuşi, efsanevi kurucu lider olduğu halde, son parti kongresinde 7 adayla yarışmaktan çekinmedi. Açık arayla da tekrar genel başkanlığa seçildi.
Hâlâ sürgün yıllarındaki kadar komplekssiz ve özgürlükçü.
Fakat dünyanın ilgisini kongreye çeken tarihi olay bu değildi.
Gannuşi’nin parti içi uzun tartışmalar sonucu aldığı bir karar, bütün gözlerin Tunus’a çevrilmesine yol açtı. O da siyasi İslamcılığın sonunu ilan etmesiydi.
“Tunus’ta siyasi İslam’a artık yer yok” dedi Gannuşi.
Siyasi faaliyetlerle dini faaliyetleri ayırdı.
İç içe geçen camiyle partiyi birbirinden ayrıştırdı.
Parti mensuplarına imamlığı, hatipliği, vaizliği, müftülüğü yasakladı.
Dini tebliğle siyasi propaganda arasına sınır çekti. Bununla siyasetçiyi, dini siyasete alet etme suçlamasından... Dini de istismardan ve iktidar mücadeleleriyle kirlenme tehlikesinden kurtardığını söyledi.
Müslüman Kardeşler içinde değişim isteyen bir yenilikçi hareketin fitilini ateşledi.
Bu cesur liderliği nedeniyle hayranlık duyulan, parmakla gösterilen bir bilge siyasetçi.
İslam dünyasında din ve siyaset ilişkisini değiştiren lider olarak tarihe geçecektir.
Şimdi söyleyin, haksız mıyım tanışıklığımla gurur duymakta?
Paylaş