Paylaş
Kamet getirip müezzinlik yapan hangi meslektaştı?
Komşum Özkök, sitcom gazeteciliğine düşkünlüğüyle açıklanamayacak merakların peşindeydi dün.
Sanırım, itiraf edemediği gizli bir imamlık arzusu var.
‘Gazeteci cemaatine içimizden biri namaz kıldıracaksa onu da ben yapmalıyım’ diyor olmalı bir tarafı.
Kıskançlığını dizginleyemiyor ama kuru özentiyle de olmaz.
‘HOCA’LIK İMTİHANI ‘YOLSUZLUK’ FİİLİNDEN
Komşum imam hatipli değil. Ne alaylı ne mektepli. Yani ‘fahri imam’lık ehliyeti bile taşımıyor.
Bu yüzden de hep bir gizli yani ‘atanamamış imam’ olarak kalmaya mahkûm.
Fakat bu hevesini köreltmek yerine, ehliyetine uygun bir mecrada neden değerlendirmesin?
İsterse, serbestçe ahkâm keserek ‘hoca’lık nefsini tatmin edeceği bir alana yönlendirebilirim.
Malum, bir eylemin karşılıklı ya da ortaklaşa yapıldığını belirten fiillere ‘işteş fiil’ deniyor.
Sonuçlarına başka kişi ya da nesnelerin maruz kaldığı fiiller de ‘geçişli fiil’ oluyor.
Misal, ‘oruç yemek’ karşılıklı ya da ortaklaşa yapılan bir eylem olmadığından işteş fiil değil. Günah ortağı ya da işbirlikçisi yok.
Aynı zamanda geçişsiz bir fiil. Faydası-zararı, günahı-sevabı failin kendisine. Yiyen, ne yapıyorsa Allah indinde kendi kendine yapıyor. Başkasına dokunmuyor.
Ancak ‘haram yemek’ öyle değil. Hem işteş hem geçişli fiil. Suç ortağına ihtiyaç duyan bir eylem. Kendi kendine, tek taraflı yapılamıyor. Sonuçlarından da başkaları doğruca etkileniyor.
‘ÇALMAK’TAN KİNAYE
Haram yiyen, başkasının kazancını çalıp yiyor. Tüyü bitmemiş yetimin payından, kul hakkından cebe indiriyor. Allah katında da hesabı verilemeyecek ağır bir vebal altına giriyor.
Peki neden işteş olmayan, geçişsiz günahlara gösterilen duyarlılık, yolsuzluk gibi işteş ve geçişli günahlar konusunda gösterilmiyor?
Başkalarının zarar gördüğü günahların, zararı kişinin kendisine olan günahlar kadar hassasiyet uyandırmamasının sebeb-i hikmeti nedir?
Koca ramazan geldi geçti, mevzuya ‘el süren’ çıkmadı. Vaaz şovlarında bile eğilen, değinen, civarından geçen yok. Gündemlerine almaya ekran vaizleri istekli görünmüyor. Tam ‘Abdurrahman Çelebi’lik bir boşluk var. Fırsattan istifade, al at işte cebine.
‘Atanamamış imamlık’ hevesi depreşmişken, belki komşum ehliyetli hocaların hiç oralı olmamasından yararlanıp ‘rol çalmak’ ister.
ÇELİŞKİ AVCILARINA DİKKAT SAYIN BAŞBAKAN
KILIÇDAROĞLU, Topbaş’ın damadı salıverildiğinde tepki gösterdi. Tutuklandı, yine tepki gösterdi ya...
“Tekrar içeri alındığına sevinmedi, demek ki samimi değil, ne yapılsa beğenmiyor, her şartta eleştiriyor, bir dediği öbürünü tutmuyor, hemen çark etti” filan deniyor.
Kılıçdaroğlu, damadın tahliyesine değil, damat olmayanların tahliye edilmemesine itiraz etmişti oysa.
‘Damat niye bırakıldı’ dememişti, ‘benzer durumdaki diğerleri niye bırakılmadı’ diye sormuştu.
Tutuklu yargılamalardaki ‘eşitsizlik’ görüntüsüne dikkat çekmişti.
Ne ki... Çelişki yakalamaya çıkarken çelişkiye yakalananların tuzağına Başbakan da düştü.
Şöyle şeyler söyledi:
“Kadir Topbaş’ın damadı Kavurmacı serbest bırakılınca Kılıçdaroğlu ‘yanlış’ diye bir değerlendirme yaptı, kamuoyu vicdanı rahatsız falan dedi. Tekrar tutuklanınca yine eleştirdi, doğru bulmadı. Hangisi doğru?...”
*
Başbakan, Kılıçdaroğlu’nun isabetli örnek vermediğini düşünüyor.
Fakat kendi mantık süzgeçlerinden deve geçirdiklerine bakmadan muhalefette çelişki arayanlarca yanıltılıyor.
Şayet ‘arkası, dayısı olanlar bırakılıyor’ diye gürültü koparanların mahkemeye baskı kurarak anayasayı çiğnediğini, 138. maddeyi ihlal suçu işlediğini söyleseydi... ‘Adalet yürüyüşü’ne yönelttiği eleştirilerle çelişmez, kendi söylemi içinde de daha tutarlı ve isabetli bir yaklaşım sergilemiş olurdu.
Paylaş