Paylaş
Çağdaşlık ülküsüyle büyütülen nesiller bocalıyor. Test kâğıtlarında şu yazıyor: “Anne ben sahiden çağdaş mıyım, mesai arkadaşım başörtüsü takıyor da?”
Muhafazakâr terbiyeyle yetiştirilen nesiller tereddüt geçiriyor. Kafalarını bulandıran mesele şu: “Anne ben muhafazakâr değil miyim yoksa, karma öğrenci evlerinin ahlak polislerince basılmasına karşıyım baksana?”
Soru soruyu çekiyor: “Gayet de mazbut yaşıyorum ama serbest yaşantılara müdahale ters geliyor bana? Yasakçı değilim, baskıcı değilim... İmanımda, itikadımda bir eksiklik mi var anne?”
Dindarlık, devletin çağdaşlaşma projesine şeklen aykırıydı. Dini hayat, Batılı görüntümüzü bozmamak için bastırıldı.
Ama kamusal görünümlerinin üstü kapatılınca yok olmadı muhafazakârlık, sadece göze batması engellendi.
Türkiye demokratikleştikçe üstündeki baskı kalktı, baskı kalktıkça muhafazakârlık daha görünür oldu, muhafazakârlık görünür oldukça da hatlar karıştı.
Lale Müldür’ün “Anne ben barbar mıyım?” döngüsüne girdik, kendi gerçeğimizle yüzleştikçe gözlerimize inanamıyoruz. Kendimizden şüphe etmeye başladık.
Bizimki yanlış bir çağdaşlaşma modeliydi, şekilciydi, göz boyamaktan ibaretti, çöktü...
Çağdaşlaşma yalan oldu diye şoka girdi bazılarımız, kendilerine gelemiyorlar.
Çağdaşlık makyajı dökülünce altından modern muhafazakâr bir Türkiye çıktı...
Bazılarımız da şehirlileşmeye taktı, hayatın modern biçimler almasından rahatsızlar.
Hülasa, aslımızı inkâra dayalıydı çağdaşlığımız. Foyası gidince aslımız kabak gibi serpildi, manzara karşısında kalakaldık.
Kendimizle yüzleştik ve gerçek, iki taraf için de hayal kırıklığı oldu...
Modern şehir hayatının çalkantılarında ahlaksızlığın artmasından dertlenenlerimiz, ‘endişeli muhafazakâr’ oldu.
‘Düne kadar yoktu, nereden çıktı şimdi bunlar’ diye şaşkınlık geçirenlerimiz ‘endişeli modern’...
En iyisi, kendimizi baştan tanıyıp tanıtmak...
İlk deneme AK Parti Sözcüsü Hüseyin Çelik’ten geldi.
“Muhafazakârlık bizim yaşam biçimi tercihimizdir, demokratlıksa başka tercihlere saygımızı ifade eder” dedi.
Muhafazakâr demokrat kimdir, tanıttı bize.
Kızlı-erkekli aynı evde kalmamayı seçmek muhafazakârlığın, aksini seçenlere saygı göstermek de demokratlığın gereğiymiş, öğrendik.
Kızlı-erkekli aynı evde kalmanın hükmüne gelince; ayıp mıdır, günah mı, suç mu?
Ayıp, kültürden kültüre, ahlaktan ahlaka değişir.
Günah, dinden dine, inançtan inanca farklılık gösterir.
Suç ise toplumdan topluma değişmez, üç aşağı beş yukarı bütün çağdaş hukuk normlarında aynıdır.
Cinsel özgürlükten utanıyor, bekâr evlerinde karma yaşayanları ayıplıyorsanız, Anadolu örf ve âdetlerine, geleneksel aile değerlerine bağlı birisiniz. Kültür muhafazakârısınız demektir.
Serbest takılmaya gayrimeşru hayat ve günah diye bakıyor, bu yüzden cehennemde yanmaktan korkuyorsanız, dinen muhafazakâr yapıdasınız.
‘Kimine göre ayıptır, günahtır ama suç değildir’ diyorsanız, bu da sizi çağdaş bir demokrat yapar.
Görüldüğü üzere üçü bir arada mümkün.
Hem muhafazakâr hem demokrat hem de çağdaş olunabiliyor.
Ne ‘Eyvah ahlak elden gidiyor’ diye endişelenmeye mahal var ne de ‘Eyvah irtica geldi, çağdaşlığımız elden gidiyor’ diye dövünmeye.
Sıra sizde, kendinizi baştan tanıyıp tanıtır mısınız?
Paylaş