Şuur kaybından mı, ‘ne oldum delisi’ olmaktan mı, dikkat çekme işgüzarlığından mı, artık ne derseniz, cüretkârlık palasını taşa çaldılar.
Devlet adına tehditler savuracak, güya ‘reis’çilik namına ortalıkta terör estirecek kadar ileri gitmişlerdi ‘rol çalma’da.
İşte bu hırtlık, taciz ede ede mahalleliyi ayağa kaldırdı. İnfial uyandırmayı başardılar sonunda.
‘ESKİ’LERDE SABRI TAŞIRDILAR
İktidar mahallesinin eskilerinde can sıktı bitmeyen sataşmaları, mide bulandırdı sonu gelmeyen çatıp durmaları.
Paçozların etrafa verdikleri rahatsızlık görmezden gelinemeyecek boyutlara ulaşınca sessizlik bozuldu, gürültü bundan koptu.
‘Asli unsur’lardan bazı kalemler, ‘dağdan gelip bağcıyı mı kovuyorsunuz, aklınızı başınıza alın’ tepkisi gösterince büyüdü olay...
Köşe komşum
Kürt meselesinde 16 Nisan’ı fırsata çevirecek yeni politikalar önermeye şu alıntıyla başlıyor: “Elinizdeki tek şey çekiçse bütün sorunlar çivi gibi görünür.”
İroniktir; eski Türkiye’de AK Parti, statükoculara hatırlatırdı bu sözü. ‘Her sorun çıkaranın kafasına vurmak çözüm değil, tek bildiğiniz bu olmasın, çantada kullanılacak başka alet edevat da taşıyın’ derdi.
Karşısındaki statüko ulusalcıydı; Avrupa düşmanı, Batı aleyhtarı, içe kapanmacı ve demokratikleşme karşıtıydı. Ellerindeki çekicin üstünde de ya ‘dış mihrak’ ya ‘iç düşman’ ya ‘hain’ ya da ‘Haçlı operasyonu’ yazardı.
Biri eveti sevdirmeye baktı, diğeri hayırdan nefret ettirmeye.
Biri eveti beğendirmeye, diğeri hayırdan uzaklaştırmaya çalıştı.Biri eveti haklılaştırmaya, diğeri hayırı suçlaştırmaya odaklandı.
Biri umut vermeye, özendirici, teşvik edici olmaya uğraştı.Diğeri korkutmaya, hayırdan caydırmaya, kaçırtmaya soyundu.
Biri kalpleri evete ısındırmaya niyet etti, diğeri hayırdan soğutmaya...
Sonra da sevabına sorsun...
‘Hocam’ desin, ‘Ajanslar, referandum sonucunu dünyaya bu fotoğrafla geçti. Zafer turu atan, eveti coşkuyla kutlayan bu genç kızlar, din devletine oy vermişe benziyor mu sizce?’
KANDIRILDI MI YANİ EVETÇİLER?
Hayrettin hoca, referandum öncesi eveti farz kılan bir fetva vermişti.
Görüşünde ısrar ediyor.
“Çıkan sonuçlar” yazısı, en yanlış sonucu çıkarma yarışmasında birinci gelir.
Oylamayı dinle ilişkilendirirken şunu tekrarlıyor:
Hatta ‘üst akıl’la cansiperane çarpışan bir gazete, Trump’ın telefonunu tam sayfa verdi. Erdoğan’la Trump’ın kulaklarında ahizelerle karşılıklı resimlerini koydular. Üstüne de ‘birlikte çalışmak’ için sözleştiklerini yazdılar.
Trump’la birlikte çalışmayı desteklemelerini destekliyorum.
Hatta şöyle gerçekçi olsunlar, dünyaya bassın ayakları, geçmiş yaygaralarını unutup sünger çekmeye dahi hazırım.
Açıktan özeleştiri vermelerine gerek yok, alçaktan uçsunlar yeter.
‘Neydi o uçup kaçmalar, boş lakırdıyla kuru gürültü müydü? Hani ilke omurga, nerede dik duruş, hava cıva mıydı hepsi’ diye sıkıştıranlara ilk ben karşı dururum.
Ama o manşeti atan arkadaşlar, kendi hayırcı vatandaşlarıyla birlikte çalışma fikrini de aynı coşku ve heyecanla destekleyecek mi?
O TELEFONLAR RAHATLATIYORSA
Yabancı liderlerden gelen tebrik telefonları önemseniyormuş.
Öcüleştiremezsiniz, şeytanlaştıramazsınız, düşman göremezsiniz, hainlikle suçlayamazsınız. Yerli ve milli değil diyemezsiniz.
Yüzde 49’un güçlü Türkiye istemediğinden de hareket edemezsiniz.
Şer odaklarının işbirlikçisi, ihanet şebekelerinin uzantısı sayamazsınız.
Haçlılardan yana olmakla itham edemezsiniz. Dış güçlerin maşası, Alman ajanı, İngiliz uşağı diye de yaftalayamazsınız.
Olmasa, seçmenden ‘anlamlı bir evet’ çıkarması istenmezdi. Hayırdan bir fazla evet çıkmasının yeteceği söylenirdi.
Teklifin referandumdan geçmesi için bir fark yok aslında.
Ama sonuçların analizi ve anlamlandırılması açısından önemli bir fark var.
Siyaset hızla 'sokak ağzı'na teslim oluyor.
Ve kitleler, bu hırtlaşmayı harbileşme, sahicileşme diye satın alıyor. Farkında olmadan 'budala'laştırıldıklarını anlamıyorlar.
SOKMA AKIL, 8 ADIM GİDİYOR
Konuşma seviyesi aşağı çekildikçe, akıl da körelip basitleşiyor. Çocukların bile kanmayacağı uydurulmuş ya da çarptırılmış gerçeklere kolayca inandırılıyor kalabalıklar.
Hatta gerçeği olandan farklı gösteren algı oyunlarıyla tercihleri yönlendiriliyor, iradeleri şekillendiriliyor.
Sonra da gerçeklikten kopup düpedüz 'yalana hapsolma'yı seçebiliyorlar.
İllüzyonu gerçek sanmak gibi 'deli gömlekleri'ni giymeye razı olabiliyorlar.