Paylaş
Hayat bu işte...
Artanlar kadar eksilenler de oluyor...
Değişiyoruz birer birer, alışkanlıklarımız yerini yenilerine bırakıyor.
Duygularımız da eskisi gibi kalmıyor tabii bu arada, aşk ve sevgi tükendi...
Sahi ya ne oldu bizim hislerimize, yoksa artık onlar da mı çağa ayak uydurdu...
Galiba artık aşık olacağımız insanı degil aşkı arar olduk.
Anın fotoğrafını çekmeye çalışırken anı yaşamayı mı unuttuk?
Kızmayın bana ama sanki artık aşkların bile ömürleri fotoğrafta ne kadar güzel çıktıklarına ve aldıkları beğenilere göre belirleniyor.
Önceden ölümsüz aşklar fotoğraflanırken şimdi aşklar fotoğraflarla ölümsüzleştirilmeye çalışılıyor .
Belki de bu yüzden kime birazcık bir şeyler hissetsek kalıcı hale getirmeye çalışıyoruz çektiğimiz resimlerle...
Sonra da insanların beğenisine sunuyoruz.
Ne varki bir gün küsüp kavga ediyoruz ve olan yine ilk önce resimlere oluyor. Apar topar her şey siliniyor, yaşanmış onca şey hiç yaşanmamış, söylenenler hiç söylenmemiş gibi yapılıyor.
Hissedilenler de bir anda yok ediliyor.
Yanlış anlamayın ben de çok seviyorum mutluluklarımı ölümsüzleştirmeyi...
Ama bazen de o içimizde hep var olduğunu düşündüğüm samimiyetin, sıcacık içtenliklerin o fotoğrafları çekerken yok olduğunu düşünüyorum.
Sırf daha çok beğeni alsın diye, yaşadığınız aşk değil de kiminle nerede yaşadığınız önemli oldu sanki...
Görmek ve görünmek dünyası diyorlar buna...
Televizyon kanalını değiştirmek gibi kolaylaştı sanki duyguları da değiştirmek.
Oysa doya doya yaşamalı ne varsa... Ayrılıkları, yeni baştan kavuşmaları ya da yepyeni başlangıçları...
“Neyi ararsan sen Osundur” diyor ya Mevlana... O zaman gerçek olanı aramak ve gerçek olmak en güzeli değil mi?
Belki söylemesi kolay diyeceksiniz bana...
Haklısınız söylemesi çok kolay ama unutmayın ki bazı şeyleri söylemek için gerçekten yaşamış ve hissetmiş olmak gerek.
Çünkü hayat tıpkı bir şarkıyı iyi hem de çok iyi soyleyebilmek gibi ve o şarkı için sadece sesinizin güzel olması yetmez o onu gerçekten hissetmeniz gerekir.
Ben de böyle yapıyorum.
Ve ne diyorum biliyor musunuz... Her sabah bembeyaz bir sayfa sunuluyorsa neden karalayayım ki...
O sayfaya dolu dolu yazmak varken hayatı...
“Kim ne derse desin sözcükler ve düşünceler dünyayı değiştirebilir” demişti Robin Williams.
İşte ben de kimbilir belki sözcüklerimle unutmaya yüz tutmuş duyguları, yaşadıklarınıza rağmen hatırlarsınız ve yeni haftaya bambaşka umutlarla ve hayallerle başlarsınız diye bugünlük böyle karaladım...
iyi düşünün anı yaşamak mı anı yakalamak mı?
O kadın
Günlerdir uyuyamıyorum, yemek dahi yiyemiyorum.
Sosyal medyada minicik köpek yavrularını nehre atan o acımasız kadını gördünüz mü?
Bir insan nasıl bu kadar soğukkanlı olabilir?
Artık söylemek yetmiyor bu eziyete bu acımasızlığa dur demenin tek çaresi hayvan hakları yasasının yeniden düzenlenmesi...
Onlarca imza topladık, yüzlerce kampanya yaptık ama kimsenin umrunda değil...
Şimdi bana görüntüler eski görüntüler diye bir savunma yapabilirler, yapmayın yapmasınlar...
Çünkü dün, bugün ve korkarım ki yarın bu vahşet sürecek.
Korku filmi kahramanları gibi savunmasız canlılara göz göre göre acı çektirmeye devam edecekler ve sonra ellerini kollarını sallayarak dışarı çıkıp hiçbir şey olmamış gibi hayatlarına devam edecekler.
Artık lütfen hep birlikte hareket edelim.
Bir insan tarafından okşanan bir kedi tırnaklarını bir anda gizler ve içeri çeker...
Neden biliyor musunuz, sevgiden... Lütfen bu sevgiyi yok etmeyelim.
Ben artık gerçekten hayvanları koruyan bir yasa istiyorum.
Paylaş