Paylaş
Sevgili Göktürk II, uzun zamandır yazamadım sana. ‘Filmdi, galaydı’ derken ipe un serdim biliyorum. Memleket de dünya da fevkalade civcivli günler geçiriyor. İçeride dışarıda olup bitene ilişkin sana bir miktar malumat aktarayım diye düşündüm. Eminim senin baktığın yerden her şey apaçık görünüyordur ama olmakta olanı bir de dünya gözüyle nasıl gördüğümüzü bilmek istersin belki.
DERSİMİZ BARIŞ…
İmralı görüşmelerinin tutanaklarının basına sızmasıyla patlayan fırtına, iki tarafın soğukkanlı ve ölçülü tutumuyla nispeten zararsız atlatıldı. Örgüt aylardır alıkoyduğu sekiz tutsağı serbest bıraktı. Ailelerle evlatlar, eşler birbirine kavuştu. Habur’dan sonra nihayet bir kez daha sevinç geçti bu meselenin içinden. Anayasa çalışmaları ihtiyaç duyulduğu hızda olmasa da gayretle sürdürülüyor. Hayat bir kez daha gösterdi ki; öldürmeyen, güçlü kılıyor bizi. Ağır çatışma yüküyle yaşamaya alışmış ülkemiz, bütünüyle iç barışa kavuşup birlikte yaşama kültürünün rüzgârını arkasına aldığı gün kanatlanıp uçacak. Yüzünü barışa dönmüş bir insan topluluğunun pozitif enerjisini paylaşmayı özlüyoruz.
Nihat Doğan’ın Venezüella’ya gidip cenaze törenini kaçırdığı iddia edildi. Bu iddia karşısında sanatçı, “Yazıklar olsun, Türkiye’de gazetecilik bitmiş” dedi. |
CHAVEZ’İN ARDINDAN TÜRK BASINI VE ‘SOSYALİST ARKADAŞLAR’
Sevgili Göktürk; geçen hafta hayatını kaybeden Venezüella Devlet Başkanı Hugo Chavez’in cenazesinde ülkemiz, Başbakan Yardımcısı Beşir Atalay ve cemiyet hayatımızın ileri gelenlerinden Nihat Doğan tarafından temsil edildi. Nihat Doğan yurda dönüşünde, cenazeye yetişemediği yönünde çıkan gazete haberlerini yalanlayarak, “Türkiye’de gazetecilik bitmiştir” tespitinde bulundu. Türk solunu da eleştiren Doğan, “Orada yalnız olmanın üzüntüsünü yaşadık. Çünkü orada yapmış olduğumuz izlenimler, sohbetlerde bana devamlı ‘Neden Türkiye’deki gazeteci arkadaşlarımız buraya gelmediler. Sosyalist bildiğimiz arkadaşlar bizi yalnız bıraktı’ dediklerinde inanın çok mahcup oldum. Onlara ‘ben geldim, gazeteciyim’ dedim” dedi… Şimdi ‘Türk basını’ ve ‘sosyalist bildiğimiz arkadaşlar’ın özeleştirisini bekliyoruz Göktürkçüğüm…
HASTALIKTA SAĞLIKTA
İngiltere’de enfeksiyonlarla ilgili yayımlanan yıllık raporlar, sağlık alanında 19’uncu yüzyıl ortamına dönmekte olduğumuz uyarısında bulunuyor. Her yıl antibiyotiğe dirençli yeni enfeksiyon türleri ortaya çıkıyor. Mevcut antibiyotikler bu yeni türler karşısında aciz kalıyor. Uluslararası ilaç şirketleri 80’lerin sonundan beri –neredeyse çeyrek yüzyıldır yani- yeni antibiyotik üretmiyor. Çünkü küresel anlamda teşvik görmeyen antibiyotik üretimi yeterince kârlı değil. Antibiyotikler aralıklı tedavi süreçlerinde kullanılıyor ve ömürleri tedaviyle birlikte bitiyor. Şeker, tansiyon ilaçlarıysa her gün kullanıldıkları için daha kârlı yatırımlar. Çevresel koşullarla mutasyona uğrayan bakteri ve mikroplar giderek küresel terör ve küresel ısınma kadar ciddi bir tehdit haline geliyor. Ve yine en büyük desteği insanlığın en ölümcül zaafı olan rant düşkünlüğünden alıyorlar. Sevgili Göktürküm; hayatla insan türü arasındaki ders ilişkisi bitimsiz. Ortak iki dersimiz var. İlki birlikte yaşamayı öğrenmek. Sağlık ve barış içinde. Ortak akıl ve birlikte yaşama kültürünü hayata hâkim kılamazsak, ikincisi çaba gerektirmeyen bir ders olacak. Birlikte
ölmek. Ve bu dersten borçlu geçmek yok…
“HABEMUS PAPAM”
Katolik dünyası çok oyalanmadı ve istifa edenin yerine yeni papasını seçti. Sistine Şapeli’nin bacasından yükselen beyaz duman Avrupa dışından seçilen ilk papanın müjdecisiydi. Arjantinli yeni Papa Jorge Mario Bergoglio, futbolun babası Armando Diego Maradona’dan sonra İtalya ile Arjantin’i birbirine bağlayan ikinci adam oldu. Francis adını alan yeni Papa, bir futbol hastası. Arjantin liginden San Lorenzo De Almagro takımı taraftarı. İşe toplu taşım araçlarıyla gelip giden, yemeğini kendi yapan, tek akciğerle yaşayıp, sade hayatıyla tanınan kanaatkâr bir adam. Seçildikten sonraki ilk cümlesi “Beni dünyanın öteki ucunda buldunuz” oldu. Mottosu; “Vatikan’da temizlik ve yeniden yapılanma.” Dünyanın en örgütlü organizasyonlarının bile revizyona ihtiyaç duyduğu bir çağda yaşıyoruz sevgili Göktürk. Darısı her köklü kurumun başına…
Haftanın gündemine uygun olarak Nanni Moretti’nin ‘Habemus Papam’ filminin DVD’sini edinip izlemelerini öneriyorum okura. Hem Vatikan’ın işleyişi hakkında fikir edinir hem de zarafet imbiğinde damıtılmış Michel Piccoli oyunculuğunun tadına varmış olurlar.
BO DA NESİ?
Bir de müjdeli haberim var Göktürk. İstanbul-Cihangir önümüzdeki günlerde canı sıkılan her malumatfuruşun çemkirdiği ‘entel’leri ve meşhur vitrini kafeleriyle anılmaktan kurtuluyor. Levent Özdilek ve Nilüfer Bıyıklı’nın girişimleriyle 18 Mart’ta BO SAHNE (Biz Oyuncular Kültür Merkezi) Pip Utton’ın ‘Adolf’ adlı oyunuyla perde açıyor. Adolf’te tek kişilik oyunları parmağında çevirme becerisine sahip Burak Sergen’i seyredeceğiz. BO; tiyatronun yanı sıra sinematek, dans, müzik, oyunculuk atölyeleri ve dünya mutfaklarından lezzet vaat eden mutfağıyla Cihangir’de yeni bir cazibe merkezi olsun isteriz.
Haftanın tespit taneleri bunlar. Sen beğendiklerini al, kalanı uzaya bırak, o yerini bulur. Yakıtın hiç bitmesin Göktürk II.
Sevgili okur; bahar yağsın üstüne…
Paylaş