Dolunay… Çanaklar… Yasaklar...

Terasta sıcak bir mayıs gecesi. Üç orta yaşlı adam, tepsi gibi bir dolunay… Ay, mutedil olduğunda inkâr edilebilir sözler söyleyen şairler kadar günahkâr…

Haberin Devamı

Dolunay… Terasta yayılmış orta yaşlı üç adam... Kendileri çok lazım ama isimleri lazım değil iki dostumla birlikteyim. Diyeceksiniz ki; “Bir teras bir de dolunay bulmuşsun, neden iki adamla oturuyorsun?” E orta yaşlıyız çünkü ve dolunay her zaman leyhte çalışmaz. Hiç başlanmamış bir yazının telaşı içimde. Gitmeleri lazım, gitmiyor abiler. Gitmeleri gerektiğini bilmiyorlar. Dahası gitsinler istemiyorum. “Yazıdır yazılır, muhabbettir kolay bulunmaz” burcundayım…
İçimizde en az orta yaşlı olan “Evdeki cihazlarla kavgalıydım bugün!” diyor. “Bilgisayarım kapanmadı, air conditionsa hiç açılmadı günboyu!” Ekliyor; “Dolunaydan sebep tabii! Dolunay sadece elektroniğin değil, biz insanların kimyasıyla da oynayabiliyor.”

ASTRO MUHABBET...

Bu az orta, geçende elime bir ay takvimi tutuşturmuş; “Arada bir buna göz atmalısın. Yaşadığımız her bir gün, duygularımızı belirleyen gök cisimidir bu ay” demişti. Fevkalade orta yaşlıyla ikimiz astroloji dersinde zayıfız. Dinlemede kalıyoruz. “Bazen karanlıktadır, bazen hilal,
bazen ne manaya geldiğini hiç anlamadığım birinci dördün, ikinci dördün… Kelamın özeti; ay ne derse biz onu yaparız. Dolunay ise bize iyi şeyleri de kötü şeyleri de bağıra bağıra söylediği halidir ayın. Öfkeyi de tetikleyebilir, şefkati de” diyor az orta ve fiyongu atıyor pakete: “Fazla meşgaleye çıkmayın mümkünse dolunayda der erenler. Büyük sözü dinleyip elektronikten uzak durdum bugün.”

Haberin Devamı

Dolunay… Çanaklar… Yasaklar...

İÇELİM GÜZELLEŞELİM

Susuyoruz organik çaylarımızı içerken… Onlar çatının arkasına saklanmak üzere olan dolunayı ararken, gözüm saatime değiyor. Küçük bir göz sürçmesini bile yakalayabilen fevkalade orta yaşlı üçüncü boşta kalan topu kaleye dürtüyor hemen: “Uykun geldiyse yerine yat, biz giderken kapatırız terası.” “Delirmeyin yahu ne uykusu, daha sabaha çok var!” diyorum, “Sabah erkenden yazı göndereceğim gazeteye de. Bunu dedim diye ‘kalkalım’a girmeyin ama, fikir verin biraz. Siz olsanız ne yazardınız bu cumartesi?”
Sessizlik… Açık çaylardan orta yaşlı birer yudum daha…
Az orta; “Çanaklar!” diyor. Fevkalade orta, makarada; “Şarap çanağı mı?” “Yok değil!” “Tahta çanaklar?..” “Yok yahu, teneke olanlar! Senin köşenden ülkemin mucitlerine sesleniyorum! Değerli mucitler; lütfen rica ediyorum, öyle bir icatta bulunun ki bizi ülkeyi siğil tarlası gibi kaplayan çanak anten istilasından kurtarın! Sanki ‘herkesin çanağı kendine’ gibi bir anlaşmaya varılmış bir zaman. Katiyen ortak çanak kullanmayalım, herkes kendi çanağını çatsın çatılara, balkonlara ki; kuşlar tüneyecek bir kıçlık yer bulamasın gibisinden bir gizli anlaşma! Bir tür çanak kardeşliği.”
“Evet, sorunu birbirini dinlememek olan bir toplumun, hanelerine kulak takmak için yarışması ironik sahiden” diyerek  onaylıyor fevkalade orta yaşlımız. “İcat önerisi şahane. İcadı yine çanakçılar üretip monte etsin, kimse işinden, ekmeğinden olmasın, ekonomi de bayram etsin. Sökülecek yüz binlerce çanak, bir o kadar takılacak yeni icat kibar alıcı olacak. Çanaklar tepemizden temizlenirse zihnimiz de açılır kim bilir biraz…”
“Eee, var mı başka şikâyetiniz, gündemden bir şey eklersek tembelin cumartesi yazısı çıktı gibi” diyorum. Çok orta yaşlı fitneyi salıyor. “İçki?..” Az orta “Ben kullanmıyorum!” diyor. Gülüşüyoruz. “Yok, içki yasağına -ya da satışına ilişkin yeni düzenlemeler diyelim isterseniz- ne diyorsunuz?” Az orta, “Çayları tazelesek de öyle mi konuşsak?” diyor. Servise kalkıyorum. Hay aksi çaydanlık dibini tutmuş, dur yeniden su kaynatayım filan derken, tazelerle döndüğümde içki yasağı meselesini sohbetin terkisine oturmuş buluyorum. Palamarı çözmüş, mevzunun kabasını almışlar çoktan.
Alkolün siyaset polemiği malzemesi haline getirilmesinin yersizliği konusunda birleşiyoruz. Çünkü alkolle arası iyi olanlar da dahil, okul ve ibadethanelerle alkol arasına makul bir mesafe konması anlaşılır bir girişim. Ayrıca alkolün her insanda farklı tepkilere yol açtığı ve sıkça taşkınlığa bahane edildiği de açık. İyi ama ağzıyla içenin, ağzıyla içemeyenin kabahatinin sonuçlarını paylaşmak zorunda kalması makul mü? Köşede kalan yere sığmayacak kadar uzun konuştuk. Alkolün şekerin en yıkıcı formu sağlığa zararından keyfe zemin hazırlamasının çekiciliğinden, aşka da kavgaya da ilham verişinden, pek çok yazar-çizer için vazgeçilmez bir yoldaş olmasından… Gelgelelim biz üç orta yaşlı vardığımız nokta şu: Kendimizi seçtiklerimizle değil de, seçmediklerimizle tarif etmeyi seviyoruz. Yani ne olduğumuzu değil, ne olmadığımızı ilan ederek benzeşlerimizi çağırıyoruz. Ötekileştirmeyi, karşıtlığı karakter inşaasına malzeme ediyoruz. Yaygın bir davranış bozukluğu bu. Yoksa kahve de rakı da ayran da bahane. Bunları tartışarak elimize geçen tek şey, gerçekten tartışılması gerekenden uzak durmak.
Terasta sıcak bir mayıs gecesi. Üç orta yaşlı adam, tepsi gibi bir dolunay…
Ay, mutedil olduğunda inkâr edilebilir sözler söyleyen şairler kadar günahkâr…

Yazarın Tüm Yazıları