Çok erkek bir yıl

Kadın eli değmemiş eksik bir yıl. İncelikten, zarafetten, birlikte yaşama kültüründen nasiplenmemiş ‘bir erkek yılı’ daha geçti ömrümüzden.

Haberin Devamı

Ben, her yılın son deminde, o yılın erkek bir yıl mı, kadın bir yıl mı olduğunu düşünmeden edemem.
12 ayda zihnime kazınan olayları toplar, çıkarır; o çağrışımla yılın cinsiyetini belirlerim. Tespitte memlekette olup biten kadar, kişisel hikâyenin de etkisi vardır. Bazen kişisel veya toplumsal bir olay tek başına o yılın adını koyuverir.
Mesela; 12 Eylül 1980’de -15. yaş günümde- gerçekleşen askeri darbe, yıl boyu olup biten onca yaşam kırıntısını ezip geçti ve 1980 yılı, çok erkek bir yıl olarak düştü envanterime. Oysa; 1999’un ilk günlerinde kızım dünyaya geldiğinde, babalığın etkisi o kadar güçlüydü ki; sonraki 11 ay olup biten hiçbir şey, 99’un benim için çok kadın bir yıl olduğu gerçeğini değiştirmedi. Birkaç gün sonra 2013 di’li geçmiş zamana karışacak. Memlekette, dünyada yaşananlara bakarak 2013’ün cinsiyetini bulalım mı?
Yılın ilk aylarını, Esad’a; Esad mı desek, Esed mi desek bilemeden geçirdik. Dün Esad diyenler, bugün Esed dedi. Kafamız karıştı ama daha yıl bitmeden Esad yine Amerika ile halvet oluverdi! Hatay Reyhanlı’da yaşanan korkunç bir terör olayıyla, onlarca yurttaşımızı kaybettik. Devlet olayın faillerini adaletin önüne çıkaramadı henüz. Bizim hükümetin her an iktidardan gidebileceğini iddia ettiği Esad ise sarayına kurulmuş, gelecek seçimin stratejisini oluşturuyor çoktan.
İsrail Başbakanı Netanyahu, Mavi Marmara baskını nedeniyle Türkiye’den özür diledi. Şimdi İsrail’le ilişkileri düzeltmek için; Mavi Marmara’da yitirdiğimiz yurttaşlar için talep edilen tazminatta indirim teklif ettiğimiz haberlerini okuyoruz basında! Tazminat demişken; Uludere’de katledilenlerin aileleri özür olarak bankaya yatırılan tazminata ellerini bile sürmediler! Onlar sorumluların yargı önüne çıkarılmasını bekliyorlar.
3.köprü “Olsundu olmasındı, ağaçlar kesilmesindi, adı şu olsundu, bu olsundu” demeye kalmadan, toplumsal uzlaşma ve makulle köprüler yakıldı, inşaata başlandı. Rumelifeneri’nin oralara giderseniz, iki kıyıda karşılıklı devasa birinci ayakları göreceksiniz, korkmayın.
Alkol ile ilgili düzenlemeleri de içeren kanun teklifi, TBMM’de kabul edildi. 22.00’den sonra perakende alkol satışı yasaklandı. Hükümet; “Yasak değil, düzenleme!” diye ısrar etti. Çünkü hükümetin mücadele edeceği sözünü verdiği ‘üç y’ vardı. Neydi onlar; yoksulluk, yolsuzluk ve yasaklar. Dolayısıyla “yasak yoktu, düzenleme vardı”. Zam değil, fiyat ayarlaması gibi. Peki kaldırılan yasak yok mu? Var. Başörtüsü yasağı kalktı. İyi ki de kalktı. Başörtüsü taktıkları için mağdur edilenler mağduriyetten, toplum başörtüsü üstünden yürütülen sığ siyasetten kurtulmuş oldu.

Haberin Devamı

KIZLI-ERKEKLİ EVLER

Haberin Devamı

Marmaray hizmete girdi. Binlerce kentlinin bir yakadan diğerine dakikalar içinde ulaşımını sağlayan projeye iç siyasetin gölgesi düştü. “Onların yaptığı tüp geçiti kullanmam arkadaş” diyeni de anlamaya çalıştık, karadan gemi yürütmüş gibi coşanları da! Marmaray’ın hizmete girdiği gün, ülkenin Sinop’ta inşa edilecek ilk nükleer santrali için Japonya ile sözleşme imzalandı. Japonlar ülkelerinde kademeli olarak terk ettikleri teknolojiyi, üstüne para alarak Türkiye’de kuracaklar.
Başbakan hepimizi kızlı-erkekli öğrenci evleri “terörist yuvası mıdır, fuhuş yuvası mı?” tartışmasına çektiğinde, öğrenci kardeşlerimiz; ders çalışıp, makarna haşlayıp, batak oynamayı sürdürdüler, dalgalarını geçerek tartışmayı izlediler. Yine olimpiyat organizasyonunu elimizden kaçırdık. Futbolumuz bu yıl da ortak yaşam kültürüne katkı sağlamadı. Sahada değil, çevresinde oynanan oyunları seyre daldık. Kadınlar ve çocuklar bu yıl da tacize, tecavüze uğradılar, şiddet gördüler, öldürüldüler. “Kamuoyuna yansıyanlar, yansımayanların kaçta kaçıdır?” sorusu vicdanımızı kemirmeyi sürdürecek.
Yazının başında tek bir olayın, bir yılın adını koymaya yetebildiğinden bahsetmiştim. 2013’te yaşanan bu büyüklükte iki olayı sona bıraktım. Yılın ortasında meydana gelen ‘Gezi Olayları’ ve yılın sonunda patlayan “Hükümete yönelik yolsuzluk iddiaları”...
Gezi süreci; hükümetin 12 yılda inşa ettiği halkla ilişkiler retoriğini ve etkisini yerle bir etti. Yolsuzluk iddiaları ise sadece muhalifleri değil, hükümete destek veren mütedeyyinleri de ayağa kaldırdı. Son iki haftalık süreç, yürütmenin tıpkı Gezi’de olduğu gibi kriz yönetimindeki zaafını gün yüzüne çıkardı. Hükümet Gezi’de “destan yazdı” diye övdüğü emniyet teşkilatını yerden yere vurdu. Teşkilat basına kapatıldı, kabine değişikliği erkene alındı, iddialara hedef bakanlar
istifa etti, ettirildi, etmeyen yeni kabineye giremedi, velhasıl tüy telek havada.
Gezi’den ağır yaralı çıkan hükümet, yolsuzluk iddialarını göğüsleyebilecek mi, göreceğiz önümüzdeki günlerde.
Yerimin elverdiği ölçüde sıraladığım bu eksikli manzumeden çıkan sonuç bence; 2013’ün de ‘bir erkek yılı’ olduğu. Kadın eli değmemiş, incelikten, zarafetten, birlikte yaşama kültüründen nasiplenmemiş, eksik ‘bir erkek yılı’ daha geçti ömrümüzden.
Zamanın cinsiyeti yok, biliyorum. Evet, zamanın dişisi erkeği olmuyor. O dilediği kıvamda akıp geçiyor. Bazen soluk aldırmadan, bazen kurşun gibi ağır. Ama biz ondaki cismimize mana verme çabasını sürdüreceğiz. İnsan; oyuncağıdır zamanın.
2014’ün ‘kadın bir yıl’ olmasını dilerim…

Haberin Devamı

Çok erkek bir yıl

2013, bütün siyasi çekişmeleriyle ve yaşadıklarımızla erkek bir yıl oldu.

Yazarın Tüm Yazıları