’Yüzde 70’le geliriz’ balonunu patlatalım

AKP hakkında kapatma kararı çıkarsa, AKP’den sonra kurulacak parti, "Yüzde 70"le gelirmiş...

Bülent Arınç böyle diyor...

Bakıyoruz...

Bir ABD gazetesine makale yazan Egemen Bağış da tıpkı Arınç gibi "Ezer geçeriz" havasına girmiş durumda...

Dikkat!

Bu bir balondur...

Çünkü...

Yüzde 70’le gelmenin ya da ezip geçmenin önünde çok ciddi engeller vardır...

* * *

Her şeyden önce unutulmamalıdır ki:

AKP kapatılırsa, "iddianame" için en fazla malzemeyi veren Tayyip Erdoğan’ın da "siyasi yasaklı" olması kaçınılmazdır...

Yani...

AKP’nin en önemli varlık nedeni ya da her şeyi olan Erdoğan, sahneden çekilmek durumunda kalacaktır.

Kendisinden "Yüzde 70" alması beklenen yeni parti, Tayyip Erdoğan gibi bir karizmadan mahrum şekilde kitlelerin karşısına çıkacaktır...

Ayrıca...

Yeni kurulacak parti için el altında, herkesin "yakışır" diyebileceği bir lider adayı da yoktur...

Düşünün:

"İkinci adam", siyasetüstü bir makama atlamış...

"Üçüncü adam", Meclis Başkanlığı gibi bir görev için bile "tehlikeli" bulunmuş ve kenara alınmış...

"Dördüncü adam", seçimden önce partiyi terk etmiş ve şimdi bambaşka bir havada...

Bu durumda...

İsmail Alptekin ya da Ali Müfit Gürtuna gibi zararsız ve etkisiz bir "emanetçi" mi bulunacak?

Peki o zaman...

Tayyip Erdoğan da, tıpkı Erbakan’ın Fazilet Partisi’ni Balgat’tan idare etmeye kalkışması gibi, yeni partiyi Subayevleri’nden ya da Üsküdar’dan mı idare etmeye kalkacak?

Bu durumda...

Yeni parti için de bir "kapatma davası" gelmez mi?

Yani parti için gelen kapatma davasının ardından da hepimiz, "Acaba odaktan mı kapatılacaklar, devamdan mı?" diye fal açmak durumunda kalmayacak mıyız?

* * *

Hayal kurmak iyidir... İnsana rahatlık verir...

Ancak...

Hayaller gerçek olmazsa, hüsran da büyük olur...

Dolayısıyla...

Bugünlerin toz dumanı arasında, "Kapatırlarsa kapatsınlar... Biz de yüzde 70’le geliriz" ya da "Ezer geçeriz" diye hava atanların ve büyük konuşanların, olası "acı gerçek" tablosuyla yüzleşmelerinde büyük fayda vardır...

Benden söylemesi...

Savcının türbanlı sekreterine dair

BİR: Sekreter Hanım’ın başındaki örtü, anneannelerin başörtüsünden ziyade "türban"a daha yakın gibi... Dolayısıyla Sekreter Hanım’ın örtüsünün, bir simgesel değeri olduğu saptamasının yapılmasına kim itiraz edebilir?

İKİ: Tamam, başını örten her kadın AKP’li değildir... Ancak başını türban formuyla örtenlerin AKP’li olma ihtimalinin hayli yüksek olduğunu da göz önünde bulundurmamız gerekir... Bu durumda "Savcının Sekreteri"nin AKP’li olma ihtimaline yüzde kaç verirsiniz?

ÜÇ: "Sokakta türbanlı / İşyerinde başı açık / AKP’li olma ihtimali yüksek" bir sekreterle çalışmayı tercih eden bir başsavcı için "demokrat" ve "inanca saygılı" diyemez miyiz? Bu soruya Fehmi Koru bir yanıt verebilir...

DÖRT: Yargıtay Başsavcılığı makamının en mahrem alanında bile, öyle ya da böyle, sokakta türban takmayı tercih eden bir kamu personelinin yer alması, bu işlerin ne kadar çetrefilli olduğunu göstermiyor mu? Bunun sosyolojik bir okumasını yapmak iyi olmaz mı? Nilüfer Göle Hocamız nerededir?

Abdullah Gül ne demiş

MEHMET Bekaroğlu’nun "Siyasetin Sonu" adlı kitabından naklen aktarıyorum:

Fazilet Partisi kapatılmış, "Yenilikçiler" ayrı bir parti kuracaklar... Ancak Mehmet Bekaroğlu, bir türlü "Yenilikçiler" safına geçmiyor... O zamanlar Abdullah Gül, Bekaroğlu’na, "Sen niye bizim safımızda değilsin?" diye soruyor... Bunun üzerine Bekaroğlu, "Bizim dünyayı değiştirmek gibi bir iddiamız var... Siz dünya gerçeklerini diyerek uzlaşmacılık yapıyorsunuz" diyor...

Bu yanıta Abdullah Gül’ün verdiği karşılık şu şekilde:

"Mağdur olan imam hatipliler için bir şey yapmak istiyorsak, başörtülüler için bir şey yapmak istiyorsak, Filistinliler için, Çeçenler için bir şey yapmak istiyorsak, yoksullar için bir şey yapmak istiyorsak... Bizim iktidara gelmemiz lazım... İktidar için de dünyayı dikkate almak, reel politika yapmak zorundayız."
Yazarın Tüm Yazıları