Dünkü yazında "Bana bir cemaat masalı anlat Ahmet" tadında seslenmişsin... Diyorsun ki: "Yetiş Ahmet, imdat Ahmet! Cemaat olgusuyla yeni tanıştım, işin içinden çıkamıyorum."
Peki Ayşe... Tamam...
Sana "cemaat"i anlatacağım... "Dört köşe yazısında cemaat" üst başlıklı bir dizi yazının sözünü şimdiden veriyorum.
Ama dilersen önce, "temel duruş"unu belirlemen açısından sana "korku ile korkusuzluk arasında cemaat" başlıklı bir hutbe sunayım:
* * *
Kork Ayşe...
Düğmeye basılmış gibi seni ve beni mail bombardımanına tutacak denli sağlam örgütsel bağdan kork... Allah için bir yola baş koyma iddiasındaki insanların, Allah için bir yola baş koymuş insanlara hiç de yakışmayan küfürler etmesinden kork... Bir "fetva" ile normalde 20 binden fazla satamayacak bir gazetenin 7 yüz bin satmasından kork... Eleştiriye tahammülsüzlükten kork... Okullarına gittiğinde cemaat hakkında hiçbir fikir elde edemeyeceğin gerçeğinden kork... Cemaat liderine bu denli bağlılıktan kork... Şeffaflıktan uzak olunması nedeniyle, "Bunların bir gizli gündemi var" kuşkusunun insanın beynini yiyip bitirmesinden kork... Yapılan kural ihlallerinin "cemaat rızası" adı altında meşrulaştırılmasından kork...
* * *
Korkma Ayşe...
Korkma, her taşın arkasında onlar yok... Korkma, güçleri abartılıyor... Korkma, birbirlerine ne kadar sarsılmaz ve tuhaf bağlarla bağlı olurlarsa olsunlar, kopuşlara da açıktırlar... Korkma, aralarında erdemi hayatlarının nirengi noktasına yerleştirmiş çok vicdanlı adam var... Fethullah Gülen’in gözyaşı dökmesinden bir merhamet sonucu çıkıyor, bu yüzden korkma... Uzak Asya’nın adı sanı bilinmez diyarlarında, kara Afrika’nın kuş uçmaz / kervan göçmez köşelerinde bir ideal uğruna kendilerini eğitim ve öğretime adıyorlar, bu adanmışlık yüzünden korkma...
’12’nci dalga’ raconu
Aşağıdaki ’racon’...
Sabahın köründe evinin basılması endişesini yaşayan, "bilgisayarım kurcalanacak" diye tedirginlik duyan, "Bana Ergenekoncu denilecek" diye korkan, kodese tıkılmaktan tırsan ama buna rağmen "Korkunun ecele faydası yok" felsefesiyle hareket eden "bir adam" tarafından kesilmiştir...
Bu "racon", sadece "12’nci Dalga" için değil, "112’nci Dalga" için de geçerlidir...
* * *
Meşru hükümeti devirmeye kalkışmak suçtur. Darbe planı yapmak kabul edilemez. Kendisine "İslamcı terörist" süsü veren bir adamın, önce laik gazeteyi bombalaması, o olayın yeterince işe yaramadığını anladığı zaman da Danıştay’da yargıç kurşunlaması muazzam bir olaydır...
Ama... Fakat... Lakin...
Bu korkunç olayları kullanarak, önüne geleni Ergenekon şemsiyesi altına almak... Ve böylelikle dört dörtlük bir korku imparatorluğu yaratmak asla ve kata kabul edilemez...
İslamcı terör örgütlerini bahane ederek, önüne gelen İslamcı’ya "terörist" muamelesi çekenleri nasıl kabul etmiyorsak bunu da kabul etmeyiz...
Sol terör örgütlerini bahane ederek, önüne gelen solcuya "terörist" muamelesi çekenleri nasıl kabul etmiyorsak bunu da kabul etmeyiz.
CHP’nin İstanbul’daki silkinişini sağlayan Gürsel Tekin, seçimden sonra iyice "romantik örgütçü" takılmaya başlamış...
Yoldaşlarına sürekli Bertolt Brecht’in şu şiirini okuyormuş:
"İki tane gözün var senin/ Binlerce gözü var partinin...
Her yoldaşın bildiği kendi kenti / Beş kıtanın beşini de bilir parti...
Her yoldaşın vakti saati var/ Partinin ise tarih saati...
Her yoldaşı yok edebilirler her an / Parti ise yedi değil binlerce can..."
"Gürsel yoldaş"a buradan, "Grup Yorum"un "Marşlarımız" adlı albümünde rastladığım çok daha sert, çok daha kıyıcı, çok daha vurucu, çok daha sol, çok daha militan, çok daha örgütçü, çok daha gaza getirici şu şiiri armağan etmek istiyorum:
"Örgütüm / Al ve savur benim de yüreğimi / Ufkuna kat, ateşlendir, şekil ver bakışlarıma / Beni yalçın güzelliklerle kuşandır / Sarsılmaz yiğitliklerle donat / Öfkemi bile, gürleştir / Bilgimi rüzgarınla aydınlat / Örgütüm al beni halkımla yeniden yarat."
Dilipak’ta fark var
MUHAFAZAKÁRLAR iktidara uzak iken Abdurrahman Dilipak şöyle nutuk atardı:
"Bir Müslüman, bir papazın şarap çanağını kırsa, ben o papazla birlikte olup o Müslüman’a karşı mücadele ederim."
Muhafazakárlar iktidardayken Abdurrahman Dilipak, şöyle nutuk atıyor:
"Niye hep Müslümanlar bedel ödüyor? Ben içki içmiyorum. İçki içenler kendileri için ayrı bir bölüm oluştursunlar." (Nagehan Alçı’nın Akşam’daki söyleşisinden)