Paylaş
Manken Tülin Şahin kardeşimizin, bir yaşındaki kızının babası...
Tülin Şahin’in anlattıklarından öğrendiğimize göre bu Pedro, şöyle şeyler yaşatmış Tülin Şahin’e...
*
- Doğumdan sonra “Senin hemen eski fiziğine dönmen gerek” diye baskı üstüne baskılar...
*
- “Çocuğa iki bakıcı tutuyoruz ve sen hemen spora başlıyorsun” diye tutturmalar...
*
- “Ne! Demek sen dondurma yedin” diye kavga çıkarmalar...
*
- 5 aylık yavrucak için “Bu çocuk çok şişman” diye söylenip durmalar...
*
Okudukça kanım dondu.
Çok şekilcilik gördüm ama bu derece karikatürize bir şekilcilik hiç görmedim.
*
Tülin kardeşim!
Sen “Pedro” diyorsun ama bu resmen “Deli Pedro” yahu...
Kaç kurtul diyeceğim ama sen zaten kaçıp kurtulmuşsun.
NOT AL BUNLARI DİLİPAK
AK Partili kadınlar, Abdurrahman Dilipak hakkında suç duyurusunda bulunmaya başladılar.
Niye?
Dilipak’ın kendilerine ettiği ağır hakaret nedeniyle...
*
(NOT: Dilipak “Ben fahişe derken aslında fahişe demek istemedim” falan diyerek kendini savundu ama nafile... Neyse... Neyse...)
*
Abdurrahman Dilipak’ın konuyla ilgili olarak yaptığı son hamle, sosyal medyada bir fotoğraf paylaşmak oldu.
28 Şubat günlerinde başörtüsü mücadelesi nedeniyle yargılandığı duruşmada çekilmiş bir fotoğraf!
*
Ne demek istiyor Dilipak bu fotoğrafı ortaya sürerek...
Tabii ki...
“Ben sizi savunmuştum, şimdi sizin bana yaptığınıza bakın” demek istiyor.
*
Bu kafaya göre...
Hakları savunulan kişiler, hak savunuculuğu yapanlara bir ömür minnet içinde boyun eğmeli. Hakarete uğrasalar da, sövülseler de... “Bu adam geçmişte bizim haklarımızı savunmuştu” diyerek büküp boyunlarını hiç ses etmeliler.
*
Buradan ne çıkıyor?
Şu çıkıyor:
Demek ki Abdurrahman Dilipak...
- Bir ilkeyi değil de Ayşe’yi, Fatma’yı savunmuş.
- Özgürlüklerin hatırı için değil de Ayşe’nin, Fatma’nın hatırı için mahkeme koridorlarında sürünmüş.
- Vicdanının sesine uyarak değil de Ayşe’nin, Fatma’nın ricasına uyarak ayağa kalkmış.
*
Böyle olmasa...
Hakkını savunduğu kişilere, “Ben sizin hakkınızı savunmuştum, sövsem de ses etmeyeceksin” imalı mesajlar vermezdi.
*
Abdurrahman Dilipak’ın şunları not etmesinde büyük fayda var:
- Hak savunuculuğunun hakkı savunulan kişilerle bir ilgisi olmaz, olamaz.
- Hakkı savunulan kişilerin, minnet içinde olmalarını beklemek hak savunuculuğu adabına yakışmaz.
- Kişilerin hatırı için değil, ilkelerin hatırı için hak savunuculuğu yapılır.
- Hak savunuculuğunu yaparsın, denize atarsın. Balığın bilip bilmemesini zerre umursamadan.
PEMBE BİR ERKEK RENGİDİR FUTBOL BİR KADIN SPORUDUR
PEMBE giyen kaleciyle kafa bulan...
Kadınların futbol ve basketbol oynayamayacaklarını söyleyen...
Melih Şendil ve Melih Şendil kafasındakiler için bir ceza önerim var.
*
Mahkeme kararına gerek kalmaksızın...
Şendil ve Şendil’le aynı kafadakiler...
Kareli bir harita metot defterinin yarısını “Pembe bir erkek rengidir” diye, diğer yarısını ise “Futbol bir kadın sporudur” diye doldursunlar.
*
Kurtarır mı bilmiyorum.
Ama en azından bir gayret olur.
DİNSEL MEKÂN KALABALIĞI… SEKÜLER MEKÂN KALABALIĞI…
ÇİMENLER üzerinde düzenlenen onlarca kişinin katıldığı kalabalık partilere büyük bir toleransla yaklaşıp “Umreciler korona bulaştırdı” diye tutturan tipler vardı ya...
Bu tipler, şimdi de “Ayasofya’nın ibadete açıldığı gün korona tavan yaptı” deyip duruyorlar.
*
Bir de “bilimsel” dayanak bulmuşlar kendilerine:
Halk sağlığı uzmanı Sarp Üner adlı şahsın, “Basit bir bölme çarpmayla orada bin civarında hasta vardı. Bunlar 2 bin-3 bin kişiye hastalığı bulaştırdı” şeklindeki sallama açıklamasına... “Dünya tıp otoriterlerinin günlerce yaptıkları büyük araştırmalar sonucu test edip onayladıkları çok müthiş gerçeklik” muamelesi yapıyorlar.
*
Hani bazı cümlelere “atıyorum” diye başlanır ya... Bu beyefendi de aslında resmen böyle bir cümle kurmuş. Elinde hiçbir veri olmadığı halde resmen atmış.
Nasıl olsa “Korona ve dinsel mekânlarda toplanan kalabalıklar” arasında kurulan her türlü bağa bayılan bir kitle var. Ve nasıl olsa o kitle, bu tür iddiaların üzerine “hani bunun bilimsel kanıtı” falan demeye hiç gerek duymadan atlıyor.
*
Ayrımcılığın her çeşidini gördüğüm için artık hiçbir ayrımcılık türünü yadırgayacak durumda olmadığımı sanıyordum.
Fakat yanılmışım!
“Dinsel mekân kalabalığı” ile “Seküler mekân kalabalığı” arasında yapılan bu yaratıcı ayrımcılığı yadırgıyor da yadırgıyorum.
MUHARREM İNCE’NİN ÜÇ YANLIŞI
- BİRİNCİ YANLIŞ: Gündemde kalmak, dikkat çekmek iyidir. Ama her şeyin olduğu gibi bunun da bir kıvamı var. Adını gündemde tutmanın cazibesine kapılıp biraz kıvamı kaçırdı Muharrem İnce.
*
- İKİNCİ YANLIŞ: Günlerdir hakkında “Parti kuruyor” dendi, o da bunu sessiz sedasız destekler bir edayla izledi. Ve sonunda çıkıp, “Parti kurmuyorum, hareket başlatıyorum” diyerek herkesi afallattı. Şaşırtmak iyidir ama afallatmak iyi değildir.
*
- ÜÇÜNCÜ YANLIŞ: Bazen susarsın, bazen konuşursun. Susman gerektiğinde konuşur, konuşman gerektiğinde susarsan kaybedersin. Susması gerektiğinde sustu ama konuşması gerektiğinde konuşmadı. Adı geçtiğinde oluşan kekremsi havanın nedeni galiba bu...
Paylaş