Paylaş
İktidardan ince bir katakulli ile düşürüldüler.
Birkaç aylık hapis cezasına çarptırıldılar.
Haksız yere askeriyeden atıldılar.
Bazı bürokratlarının yükselişine engel olundu.
Tank geçişiyle gözleri korkutuldu.
Zaten var olan türban yasağı daha da ağırlaştı.
Sonuç?
Tam 15 yıldır...
“Tarihin görüp göreceği en büyük zulme uğradık” diye ağlayıp duruyorlar.
* * *
Buna mukabil solcular, 12 Eylül’de çok esaslı bir darbeye maruz kaldılar:
Aralarından bazılarının yaşları küçültülüp idam edildi.
Mamak’larda, Metris’lerde bin türlü işkenceye maruz kaldılar.
Yıllarca sürgünlerde yaşadılar.
Bitmeyen davalarda inim inim inletildiler.
Bağlı bulundukları ideoloji, bir daha kafayı kaldıramayacak denli büyük bir darbe yedi.
İşlerini kaybettiler, aileleri parçalandı, perişan oldular.
Fakat gelin görün ki...
Bir türlü “mağduruz da mağduruz” türküleri çığırmasını beceremediler.
Hatta yazdıkları mektupları ağlayarak okumak suretiyle onların mağduriyetinin tadını bile Tayyip Erdoğan çıkardı.
Yaşama sevinci aşılayan şeyler
TUNCEL Kurtiz’i bir halk otobüsünde görmek.
Kafayı hiç zorlamadan “Zor Ölüm” izlemek...
Melih Gökçek’in Twitter’da çocuk gibi herkesle dalaşmasına tanıklık etmek.
Yataklı trenleri hayal etmek...
Çabuk alevlenen arkadaşı küçük laf dokunuşlarıyla öfkelendirmek...
“Artık Türkler için ‘Onlar ova Kürt’ü’ denilecek” türü güncel politik şakalara gülmek.
Bir politikacının yenildiğini kabul ettiği ana şahit olmak.
Kemal Bey neredesiniz?
KEMAL Bey...
Eğer barıştan yanaysanız, “Üstümüze düşeni yapmaya hazırız” diyorsanız, silahların susmasını istiyorsanız, çözüme gidilmesini arzu ediyorsanız, yapılan görüşmelerden memnunsanız, Kandil’in işin içine dahil edilmesini mesele yapmıyorsanız...
Lütfen elinizi taşın altına koyun.
* * *
Yok eğer olup bitenlerden fena halde rahatsızsanız, hükümetin Öcalan’a teslim olduğunu düşünüyorsanız, “Türklük gidiyor” diyenlerdenseniz, İmralı’dan gelen mesajlara bozuluyorsanız, Kandil’e gidilmesine dayanamıyorsanız, “Yandık, bittik, mahvolduk” havasındaysanız...
Çıkıp haykırın.
* * *
Sizin açınızdan en fenası ne biliyor musunuz Kemal Bey...
Böyle sessiz kalmak, böyle “etkisiz eleman” konumuna saplanmak...
Gül de ‘ulusalcı’ çıktı
ULUSALCILAR ne diyorlar?
Şunu diyorlar:
“Türkiye’de yaşayan herkes hangi ırktan ya da dinden olursa olsun Türk milletinin bir parçasıdır”.
Onlara göre...
Türklük bir ırka işaret etmez, tüm ırkları kapsar.
CHP’li Birgül Ayman Güler’in söylediği buydu...
Deniz Baykal da bunu söylüyor.
Onur Öymen de...
* * *
Peki Cumhurbaşkanı Abdullah Gül ne diyor?
CNN Türk’te Taha Akyol’un sorularını yanıtlarken şunu diyor:
“Eşit vatandaşlık sorunu çözer... Bu konuda en iyi tarif 1924 Anayasası’nda var”.
Açıp bakıyoruz 1924 Anayasası’nı...
Şöyle diyor:
“Türkiye ahalisine din ve ırk farkı olmaksızın vatandaşlık itibariyle ‘TÜRK’ denir”.
* * *
Kısacası...
Ulusalcılar ne diyorsa, Cumhurbaşkanı Abdullah Gül de aynısını söylüyor.
Fakat tek fark şu:
Ulusalcılar söyleyince herkes açıp ağzını yumuyor gözünü...
Cumhurbaşkanı söyleyince herkes ölü taklidi yapıyor...
Bir hayal kırıklığı olarak Abdullah Gül söyleşisi
CUMHURBAŞKANI Gül, CNN Türk’te Taha Akyol’un sorularını cevapladı. Sorulması gereken tüm sorular soruldu ama cevaplar tam bir hayal kırıklığıydı.
* * *
Eğer Abdullah Gül...
“Susarsam olmaz, en iyisi konuşup durumu idare edeyim bari” yaklaşımıyla televizyon söyleşisi vermek yerine...
“Tarihi bir dönemeçteyiz, bu konuda söyleyecek çok önemli sözlerim ve uyarılarım var” yaklaşımıyla televizyon söyleşisi verseydi, böylesi bir hayal kırıklığı yaşanmazdı.
Yerim senin antropolojini
1930’larda kafatası ölçümlerine falan girişilmesinin tek bir nedeni varmış:
“Bilim”.
Antropoloji yapılıyormuş... Maksat antropolojiymiş, başka da bir maksat yokmuş.
* * *
O zaman soralım:
Türk Tarih Kurumu sempozyumlarında Bağlum’dan getirilen köylüyü kürsüye çıkarıp, “İşte Ankara’nın şimalinden köylü Aptullah... Bakın nasıl da kumral, nasıl da açık renk gözlü... İşte halis Türk” diye takdim ederlerken de maksatları antropoloji miydi?
Mimar Sinan’ın mezardan kafatasını çıkarıp cetvelle ölçüp Türk olduğunu kanıtlamaya çalışırlarken de maksatları bilim miydi?
1937’de tam 64 bin kişi üzerinde kafatası ölçüm anketi yaparlarken de sadece antropoloji sahasına mütevazı bir katkıda mı bulunmak istiyorlardı?
İlk ve ortaokul yaşındaki gençler üzerinde kafatası ölçümleri yaparak Türk kafatasının tıpkı batılılar gibi “brakisefal” olduğunu kanıtlamaya çalışırlarken de gözleri bilimden başka bir şey görmüyor muydu?
Beyaz ırkın kökeninin Orta Asya olduğu hipotezini doğrulatmak için ortaya atılan “Türk Tarih Tezi”, bilimsellik adına mı ortaya atılmıştı?
Türklerin “aşağılık” sarı ırktan değil de üstün beyaz ırktan olduğunu kanıtlamak için yaptıkları araştırmalar saf antropoloji sevdasının bir ürünü müydü?
* * *
Sonuç?
Yerim senin antropolojini...
Arda’nın düğünü Arda’nın tercihi
ARDA Turan–Sinem Kobal çiftinin düğün töreni için şu iki ilke benimsenmiş:
BİR: Törene Başbakan Erdoğan da katılacağı için “saygı” gerekçesiyle alkollü içki servisi yapılmayacak.
İKİ: Başbakan Erdoğan törenden ayrıldıktan sonra alkollü içki servisi yapılabilecek.
* * *
Kürtaj tartışmalarında bulunmuş çok güzel bir slogan vardı:
“Benim vücudum/Benim kararım”.
Cinsiyet değiştirme ameliyatının ardından da aynı şey söylendi:
“Onun vücudu/Onun kararı”.
Gelin, bu üçüncü olsun ve şöyle diyelim:
“Arda ile Sinem’in düğünü/Arda ile Sinem’in kararı”.
Paylaş