Tolstoy’un torununun Lerzan’ı andırmasına dair

BÜYÜK üstat Lev Nikolayeviç Tolstoy, gerçekten ahir ömründe İslam dinini seçerek hidayete ermiş midir?

Yoksa...

"O da bizdendi" demeye feci meraklı kompleksli Müslümanların üfürmesiyle mi karşı karşıyayız?

Bilemiyorum...

Ama "üstadımız" ister cennet-i áláda olsun, ister cehennemin dibinde...

Fark etmez...

Çünkü bugün için Tolstoy’un "öteki dünya"daki konumuyla ilgili değiliz.

Mevzumuz, Tolstoy’un yeryüzünde devam eden neslinin bir "uzantı"sıyla ilgilidir.

Yani...

Tolstoy’un beşinci kuşaktan torunu caz sanatçısı Viktoria Tolstoy ile...

Daha doğrusu...

Bugünlerde İstanbul’a gelerek konserler verdiği yazılıp çizilen Viktoria’nın Türk matbuatında yayımlanan fotoğraflarıyla...

* * *

"Ne varmış fotoğraflarda"
demeyin...

Biraz tasvire çalışalım:

Lütfen bir tutam Lerzan Mutlu alın...

Yani biraz "yapay sarışınlık", biraz "altı kuvvetli biçimde çizilmiş avamlık", biraz da "mesnetsiz pervasızlık"...

Üstüne bir tutam Hülya Uğur serpiştirin...

Hani Türk özel televizyonculuğunun emekleme dönemlerinde "Havanız nasıl olursa olsun" repliğiyle hava durumu sunuculuğuna o dönemin koşullarında, yani karınca kararınca "erotik bir hava" katan...

Ve Lerzan’ın "ön habercisi" olarak niteleyebileceğimiz bir televizyon şahsiyeti vardı ya...

İşte ondan söz ediyorum.

Evet, Lerzan’ın üzerine bir tutam da Hülya Uğur’dan ekleyin...

Ve sonra "Banu Alkan pembesi" ya da "Ahu Tuğba’ya özgü panter deseni" tarzlarının yarattığı korkunç ötesi kıyafet modelleriyle harmanlayıp servise hazır hale getirin.

Ortaya çıkan Viktoria’nın şeklinin, şemalinin ve de tarzının ta kendisidir.

* * *

Bir insanı değerlendirmek için sırf "tarzı"ndan yola çıkmanın ne denli ahlak dışı bir tutum olduğunun farkındayım.

Ancak...

Sadece "Tolstoy’un beşinci kuşaktan" torunu olduğu için...

Yani büyük dedesinin hatırına...

Kendisiyle röportaj yapılan Viktoria, sorulara tam da "tarzına uygun" yanıtlar vererek, tarzının duruşunu da belirlediğini kanıtlıyor.

Mesela...

Kendisiyle yapılan röportajlarda dedesiyle ilgili kurabildiği anlamlı tek cümle şudur:

"Soyadımın Tolstoy olması, insanların adımı hatırlamasını kolaylaştırıyor."

Hey gidi koca Tolstoy hey!

Sen tut, "Anna Karenina"yı yazarak insanlık álemine eşi benzeri olmayan dev eseri armağan et...

Sen tut, "Savaş ve Barış" gibi "bütün zamanların en büyük romanı"na imzanı at...

Ve ölümünden şunca yıl sonra...

Beşinci kuşaktan torunun çıkıp senden sadece, "Adımın kolay hatırlanmasına katkıda bulunuyor" diye söz etsin.

Allah’tan reva mıdır bu?

* * *

Ama çok görmeyelim.

Zira Tolstoy sağlığında ailesinin kadınlarından çok çekmiştir.

Ne yazmıştı Bukovski Baba?

Anımsayalım:

"Dırdırcı kadının tekiydi / Tolstoy’un karısı / Ve felaket soğuk / Bir gece / Ondan kurtulmak için / Kendini dışarı attı Tolstoy / Ve sonunu getirecek olan zatürreeyi kaptı."

Yani...

Şunu demek istiyorum:

Karısından kurtulmak için 82 yaşında evini terk edip bir tren istasyonunda can veren Tolstoy, ailesinin kadınlarından çekmeye devam ediyor.

Kim bilir?

Belki de günahlarının kefaretini ödüyordur.
Yazarın Tüm Yazıları