Tersten çakan okurlara yanıt

- SORU: İzzet Çapa’nın Circus adlı mekanını övmüşsünüz. Merak ettim... Acaba hesap ödediniz mi?

Haberin Devamı

-  CEVAP: Hiç merak buyrulmasın efendim: Yemeğin sonunda şık bir hareketle “hesap lütfen” denilmiştir. Hesap gelmiştir. Kredi kartı uzatılmış, şifre girilmiştir. Yüklüce bahşiş bırakılmıştır. Yani mekan beğenilmeseydi zerre kadar mahcubiyet duyulmadan yazılacaktı.
* * *
-  SORU: Siirt’te meydana gelen tecavüz vakasını bütün Siirt’e mal etmek ne kadar doğrudur?
-  CEVAP: “Bir şehrin suskunluğu” meselesine dikkat çekmek istemiştim. Maksadım buydu... Ama çok üzüldüyseniz, Melih Aşık’ın dünkü yazısında yaptığı çok isabetli saptamayı ödünç alabilirim. Şöyle diyor Melih Aşık: “Kim bilir belki de olayı bütün Türkiye’ye mal etmek daha mantıklı...” Aynen katılıyorum.
* * *
-  SORU: Başbakan Tayyip Erdoğan’ın 23 Nisan’da koltuğunu devrettiği küçük kıza “Başbakan sensin, ister asar, ister kesersin” demesine kimin hangi tepkiyi vereceğini yazmışsınız. Peki siz ne diyorsunuz?
-  CEVAP: Benim bu konuda söyleyeceğim şu iki kelimeden ibarettir: “Kedidir kedi.”
* * *
-  SORU: Kutlu Doğum Haftası, AKP’nin uydurduğu bir kutlamadır. Mevlit Kandili gibi her yıl değişik zamanlarda kutlanması gerekirken neden sabitlendi?
-  CEVAP: Yanılıyorsunuz. AK Parti’den çok önce başladı Kutlu Doğum Haftası kutlaması. Kutlamayı Diyanet İşleri Başkanlığı yürütüyor. Sabitlemenin mantığı şu: Hicri takvime göre her yıl değişen zamanlarda yapılacağına miladi takvime göre aynı tarihte yapılmasını sağlamak... Yani sabitleme de bu hükümetin yaptığı bir iş değil... “Uydurma” mıdır? Evet... Ama “uydurma” olması ille de olumsuz olacağına delalet mi eder?

Haberin Devamı

Çok tabular yıkıldı

Tamam, “hükümet eleştirisi yapmak” gibi alelade bir iş artık mesele haline geldi...
Tamam, “iktidara yüklenen birinin üzerine iktidarın medyasının çullanması” diye bir vaka görülmüş şey değildi, vakayı adiye oldu.
Ama “güzel şeyler” de oluyor yahu...
Mesela... Asker tabusu yer ile yeksan oldu, askere vurmak sonuna kadar serbest hale geldi...
Mesela... “Ordu göreve” dendiğinde artık “Ordu kendi görev alanına dönsün” anlaşılıyor.
Mesela... Taksim Meydanı işçilere açılıyor.
Mesela... Ermenilerin acıları meydanlarda paylaşılıyor.
Mesela... Kürt sorununda üstü örtülü tek bir alan bile kalmadı.
Mesela... Dersim katliamı “cıs” bile denmeden tartışılıyor.
Mesela... Baykal Kutlu Doğum Haftası’nda konuşuyor, konuşması CD yapılıp dağıtılıyor.
Mesela... Tayyip Erdoğan Yılmaz Güney’den söz ediyor.
Kısacası...
Mao Yoldaş’ın dediği gibi...
“Yüz çiçek açıyor / Bin fikir yarışıyor” güzel memleketimizde...

Haberin Devamı

Uğur Dündar kitabı

BEN hayatımda Uğur Dündar kadar özel hayatına titizlenen, en küçük bir eleştiriyi bile yanıtsız bırakmayan, üzerine zerre miktar pislik bulaşmasın diye çırpınan, temiz bir ismi kendisi için en büyük servet bilen başka birini tanımadım.
Mesela ben onun kadar mücadeleci olamıyorum.
Vuruyorlar, sövüyorlar, iftira atıyorlar, düşmanlık yapıyorlar, küçükken komşunun elma bahçesinden çaldığım elmaları bile söz konusu yapıyorlar...
Çoğu zaman “Aman kim uğraşacak şimdi bunlarla...” demeyi tercih ediyorum.
Ama Uğur Dündar öyle mi?
Hem kendini müthiş kapatıyor, hem de muhteşem bir defans sergiliyor.
* * *
Durun bir dakika!
Uğur Dündar’ın “İşte Hayatım” adlı kitabı, biraz ezber mi bozmuş ne?
Bu zamana kadar özel hayatının kapılarını sıkı sıkıya kapatmış olan Uğur Dündar, bu kez hafiften de olsa bir aralama yapmış sanki.
Mesela kendisine acayip benzeyen polis babasının fotoğraflarını yayınlamış... Ben ilk defa gördüm.
Mesela delikanlılık çağlarında çilingir sofrasında çekilen fotoğrafı da “imaj” falan kaygısı gütmeden koymuş kitaba...
Mesela sinema oyunculuğu deneyimini kendisiyle dalga geçerek anlatmış...
Bütün hikaye baştan sona hem çok eğlenceli, hem de içinde gerilim ve tehlike barındıran bir aksiyon filmi gibi...
Su gibi akıp gidiyor...
Ama bir hakkı da teslim edelim: Kitabın böyle olmasında dolu dolu yaşanmış bir hayat kadar usta gazeteci Nedim Şener’in de payı var...
Çünkü Uğur Dündar’ı o konuşturmuş.

Haberin Devamı

Türkler neleri beceremez

BİR: En baştan en sona kadar belli bir tutarlılık içinde giden filmler çekebilmeyi...
İKİ: Ödül vermeyi...
ÜÇ: Organizasyon ve planlama yapmayı...
DÖRT: Parayı vurup şöhrete kavuşunca soğukkanlı kalabilmeyi...
BEŞ: Kasmadan, etrafı kesmeden eğlenebilmeyi...
ALTI: Aykırı fikirleri dinlemeyi...
YEDİ: Tutan bir işi taklit etmeden durabilmeyi...
SEKİZ: Abartmamayı...

Yazarın Tüm Yazıları