‘Tanırım, iyi çocuktur’ cümlesine iade-i itibar

BİR generalin “Tanırım, iyi çocuktur” demesiyle birlikte, bu ülkede “kişisel tanıklık müessesi” çok ağır bir darbe aldı.

Haberin Devamı

O gün bugündür ne zaman “Tanırım, iyi çocuktur” cümlesini çağrıştıran bir kelam edilse herkes çok esaslı bir sevimsizlikle karşılaşmış gibi yüzlerini buruşturuyor.
Yüzlerini buruşturanlar haksız da sayılmazlar hani.
Ne de olsa söz konusu general, “Tanırım, iyi çocuktur” diyerek açık bir hukuksuzluğa arka çıkmış ve gayet etkili olabilmişti.
* * *
Peki o zaman soralım:
Generalin biri kişisel kefaletini, bir hukuksuzluğu örtbas etmek için kullandı diye, kendilerini gayet yakından tanıdığımız insanlar hakkında tanıklık etme hakkımızdan feragat mi edeceğiz?
Ben böyle bir tutum almaktan yana değilim.
-  Eğer yıllardır gayet yakından tanıdığım Beşir Atalay’ın kişiliği, herhangi bir davada yargılanan şüphelilere haber uçurmaya uygun değilse...
-  Eğer Deniz Feneri şüphelilerinin, derneğin paralarını ceplerine atacak tıynette insanlar olmadıklarından eminsem...
-  Eğer yıllarca arkadaşlık yaptığım Salim Uslu’nun kaba kuvvete yüz vermeyecek türde bir adam olduğunu biliyorsam...
Neden bu türden tanıklıkları dile getirmekten kaçınayım ki?
Ne yani?
Benim tanıklığımın, bir hukuksuzluğu örtbas etme gücü mü var?
General miyim ben?
* * *
Benim açımdan tablo nettir:
-  Eğer Beşir Atalay için “kesin köstebeklik yapmıştır” demek, sonuna kadar meşru ise... “Beşir Atalay bir temkin abidesidir. O haberi şüphelilere iletmesi, kişiliğine aykırı” demek de sonuna kadar meşrudur.
-  Eğer Deniz Feneri şüphelileri için henüz yargı kararı ortaya çıkmamışken “paraları ceplerine attılar” demek sonuna kadar meşru ise... Kişisel tanıklıktan yola çıkılarak “bu insanlar o tıynette değildir” demek de sonuna kadar meşrudur.
-  Eğer Salim Uslu için “ezelden ebede zorba bir adamdır” demek sonuna kadar meşru ise... “Ben onu böyle bilmezdim” demek de sonuna kadar meşrudur.
* * *
Kişisel tanıklık müessesinin ciddi bir şekilde yara almasının şu türden vahim sonuçları da oluyor:
Mesela birileri KCK’dan tutuklanan Büşra Ersanlı ile ilgili olarak her gün “terörün profesörü” diye manşet atarken...
Bizler bildiğimiz tanıdığımız Büşra Ersanlı için “Hayır, Büşra Ersanlı öyle biri değildir” diyemez hale geliyoruz.
Çünkü...
Böyle bir şey dediğimiz anda çıkınlardan “Vay, demek sen de ‘tanırım, iyi çocuktur’ diyenlerden oldun” tepkisinin çıkıvereceğini gayet iyi biliyoruz.
* * *
Buna teslim mi olacağız?
Tabii ki hayır!
Haklarında herhangi bir yargı kararı çıkmamış insanlar için birileri var güçleriyle “Tanımayız, etmeyiz ama kesin kötü çocuktur” diye haykırıyorlarsa...
Bizim de “Tanırız, iyi çocuktur” diyebilme hakkımız vardır.
Ve bu hak bize anamızın ak sütü kadar helaldir.

Haberin Devamı

Kitap Fuarı notları

Haberin Devamı

-  BEYLİKDÜZÜ: Kitap Fuarı, şehrin göbeğindeki Tepebaşı’ndayken benim meskenim haline gelirdi. Ancak fuar, şehrin dışındaki Beylikdüzü’ne taşınınca benim meskenim olmaktan çıktı. Gitmedim, gidemedim. Üşendim. Uzun yolu göze alamadım. Fakat bu yıl şeytanın bacağını kırdım: Yollukları hazırladım, arabanın deposunu doldurdum, CD’leri düzenledim ve yola çıktım.
-  AMANSIZ YOL: Beylikdüzü’ne ulaşım: Bir saat 15 dakika... Otoparkta yer bulma: 25 dakika... Sanat Fuarı bölümünden Kitap Fuarı bölümüne ulaşma: 15 dakika... Otoparktan çıkış: 40 dakika... Şehre dönüş: 1 saat 45 dakika... Amansız yolculuğun ardından “değer miydi, değmez miydi” diye sorguladım kendimi. Sonuç: Bir karara varamadım.
-  İKİLEMDEYİM: Kitap Fuarı şehrin içinde olmalı, doğru... Trafiğin ortasında yarım gün harcamak olacak şey değil, doğru... Fakat bir yandan da şöyle bir durum var: Beylikdüzü’ndeki fuar alanı gerçekten çok geniş ve ferah... Tepebaşı’ndaki sıkışıklıktan eser yok. Bu durumu da yabana atmamak gerek.
-  STANDLAR: Doğan Kitap’ın standı görkemli, Timaş’ın standı tertipli, Everest’in standı eğlenceli, Altın Kitaplar’ın standı misafirperver, İthaki’nin standı aykırı, Beyan’ın standı mütevazı, İletişim’in standı disiplinli idi...
-  FERİT EDGÜ: Stantlar arasında dolaşırken fuarın bu yılki onur konuğu Ferit Edgü’yü gördüm. Edgü’nün “O” adlı romanının hastasıyımdır. Romandan sinemaya uyarlanan “Hakkâri’de Bir Mevsim” filminin de tadı hâlâ damağımdadır... Ferit Edgü, “onur konuğu” olduğu için o kadar heyecanlıydı ki yanına sokulup iki satır kelam etmekten imtina ettim.
-  UZUN KUYRUK: Yazarların kitap imzalama etkinliği için ayrı bir salon tahsis edilmiş. Oraya da gittim. Baktım bir uzun kuyruk... Elif Şafak mı, Orhan Pamuk mu falan derken bir de ne göreyim: İskender Pala... Tam bir pop star gibi imzalıyordu kitaplarını... Ve ne kadar imzalarsa imzalasın kuyruk erimiyordu... Anladım ki: İskender Pala tamamdır.
-  AHMET GÜNBAY YILDIZ: Timaş standında bir sürpriz: Türkiye’nin gizli çoksatarı ve hayatımı etkileyen 10 kişiden biri oradaydı. Romancı Ahmet Günbay Yıldız. El sıkıştık. Sohbet ettik. O kadar kibirsiz, o kadar hoş sohbet ve o kadar insancıldı ki etkilenmemek mümkün değil. Standın önünde dizili olan kitaplar arasından onun “Yanık Buğdaylar” ve “Çiçekler Susayınca” adlı romanlarını eski bir hatırayı yâd eder gibi elime aldım, evirip çevirdim.
-  ALİ TOPUZ: Türk siyasetinin duayenlerinden Ali Topuz’un Doğan Kitap’tan çıkan “Ali Topuz Anlatıyor - 1” adlı kitabını görünce hemen kaptım bir tane... Şu işe bakın: Meğer Ali Topuz da oradaymış. Hemen uzattım kitabı kendisine... Güzel bir imza attı, teşekkür ettim. “Ali Topuz Anlatıyor 2”nin bir hafta sonra çıkacağını söyledi. Bu arada bir not: “Ali Topuz Anlatıyor” kitabında Hikmet Bila imzası var. Ali Topuz’u konuşturan isimmiş Hikmet Bila... Fakat Bila’nın ömrü kitabı görmeye yetmedi. Bu vesileyle bir kez daha rahmetle analım Hikmet Bila’yı...
-  ESRA EROL: İmza salonunda bir uzun kuyruk daha... “Bu kuyruk hangi yazar için acaba?” derken anladık ki ekranların izdivaç programı sunucusu Esra Erol içinmiş. Meğer Esra Erol, küçük yaşta evlendirilenler hakkında bir kitap yazmış. Hayranları o kitabı imzalatıyormuş kendisine...
-  SAYIM FAKTÖRÜ: Fuarı, kitap dünyasına yıllar evvel bavuluyla giren ve kısa sürede o dünyanın en kalıcı ismi haline gelen Sayım Çınar’la dolaştık. Sayım fuarda derya içinde yüzen bir balık gibiydi. Şunu anladım: Sayım’ı tanımayan yayıncı yok.

Haberin Devamı

Kamer Genç’i neden ciddiye almıyorum?

İTİLİP kakılmasına tabii ki şiddetle itiraz edeceğiz.
Kendisine yapılan zorbalığa tabii ki karşı çıkacağız.
Söz söyleme hürriyetini tabii ki sonuna kadar savunacağız.
Ancak...
Büyük bir haksızlığa maruz kaldı diye, kendisini kolay yoldan “kahraman politikacı” ya da “tek kişilik dev muhalif” ilan edemeyiz.
* * *
İyi muhalefet yapmak ile düzeysizlik yapmak arasında bir fark vardır.
İyi muhalefet yapmak demek, nasıl olsa dilin kemiği yok denilerek ağza geleni söylemek değildir.
“Bu Abdullah, bu Tayyip” tarzında konuşmalar yaparak, lider eşlerini gündeme getirerek, yarım asır önce asılarak öldürülmüş bir siyasetçinin özel hayatını dile dolayarak yapılan muhalefetten kimseye hayır gelmez.
Hiç kimse kusura bakmasın!
Sırf iktidar mensuplarının asabını bozuyor diye Kamer Genç’e alkış tutamayacağım. Asap bozma işinin de bir kalitesi olmalıdır.
Kalitesiz asap bozma hevesi, en fazla dile getirilen mühim meselelerinin sulandırılmasına yol açar.
* * *
CHP için de bir şey söylemek istiyorum: Eğer kalite gözetmiyorsanız ya da Kamer Genç kalitesinden herhangi bir rahatsızlık duymuyorsanız...
Neden her biriniz bir Kamer Genç olmuyor? Yoksa Kamer Genç olmanın utanılacak bir tarafı mı var?

Haberin Devamı

Babasına layık olmayan bir evlat

Daha önce de yazmıştım, yine yazıyorum: Ben “Ömer Muhtar’ın oğluyum” diye piyasa yapan Libyalı beni sinir ediyor.
Neden mi?
Çünkü bu adam, “gelene ağam / gidene paşam” diyenler cemiyetinin tipik bir üyesi...
90 yaşına geldiği halde yeni rejime yaranmak için çırpınıp duruyor.
Önceki gün Habertürk’te çıkan bir röportajını okudum.
Kaddafi’ye saydırıyor.
“Ülkemiz bir iblisten kurtuldu” diyor.
“Kaddafi babamın adını yok etmek istiyordu” diyor.
Diyor da diyor.
* * *
Kaddafi için her şey söylenebilir ama “Ömer Muhtar’ı unutturmak istiyordu” denemez.
Kaddafi, ünlü yönetmen Mustafa Akkad’a “Çöl Aslanı” filmi için para vermeseydi, bugün hiçbirimiz Ömer Muhtar’ı doğru dürüst tanıyamayacaktık. Hem Kaddafi, daha geçen yıl yaptığı İtalya gezisinde Ömer Muhtar’ın resmini yakasına asmamış mıydı?
Ayrıca Ömer Muhtar’ın oğlu, Kaddafi ile birlikte İtalya gezisine katılmamış mıydı?
Madem Kaddafi bir iblisti, ne işi vardı o iblisin yanında?

Yazarın Tüm Yazıları