Paylaş
Yani...
İçinin en yandığı... Öfkenin en kabardığı... Hıncının en arttığı... Üzüntünün en tavan yaptığı... Duygularının en yoğunlaştığı... İntikam hissinin seni yiyip bitirdiği...
Bir günde...
* * *
Eğer...
* “Yaşasın halkların kardeşliği” diyebiliyorsan...
*Kürt komşuna daha fazla yakınlık duymayı başarabiliyorsan...
* Mantığını savuşturmuyorsan.
* “Vuralım, kıralım, yok edelim” diye haykırmıyorsan.
* En fazla küfür savuranı, en vatansever saymıyorsan...
* Çözümden söz edenleri vatan haini olarak görmüyorsan...
* Çözüme yönelik bütün adımları mahkûm etmiyorsan.
* Emekli paşaların gazına gelmiyorsan...
* * *
Şunu bil ki...
“Şiddeti meslek edinen” teröristleri...
* Daha fazla çileden çıkarmış...
*Amaçlarından daha fazla uzaklaştırmış...
* Boşa kürek çektiklerini daha fazla hissettirmiş...
* Umutsuzluklarını daha fazla arttırmış...
Olursun.
Tercih senin.
Çocuk bakmak zorunda kalan babalara iki film
AYŞE Arman’ın televizyon habercisi Kaan Yakuphan ile yaptığı röportajı okuyunca...
Aklıma hemen...
“Kramer vs. Kramer”, yani “Kramer Kramer’e Karşı...” adlı film geldi.
Özellikle filmin “çocuğuna bakmak zorunda kalan babanın acemilikleri” bölümü...
Hem fotoğraflara bakarken, hem de Kaan Yakuphan’ın anlattıklarını okurken film aklımdan çıkmadı.
Anımsadığım başka bir film ise...
Biraz daha eskilerden Jon Voight’un, bir dönem istisnasız herkesi ağlatmış olan meşhur “Şampiyon” filmi oldu...
“Baba ve oğlu”...
Bu temayı sinemanın çok sevdiğini, başka sayısız örnekler sunulabileceğini biliyorum.
Ama yine de...
“Babalar Günü” ertesinde hem Kaan Yakuphan’a, hem de “çocuk bakımında anne kıymeti”ni daha iyi anlamak isteyen tüm babalara bu iki filmi şiddetle tavsiye ediyorum.
Uzak durulması gereken 10 tip
* BİR: Densizliğin dik âlâsını yapmayı, teklifsiz davranmayı, bir tür samimiyet gösterisi olarak algılayan tipler.
* İKİ: Azıcık bir varlık gösterebilmek için her türden rezaleti göze alabilen tipler.
* ÜÇ: Her yerde dominant unsur olmayı kendisi için gerek şart olarak görüp, azıcık ikinci plana düştüğünde çemkiren tipler.
* DÖRT: Kendisine gösterilen nezaketi zayıflık gibi algılayıp karşısındakini ezmeye kalkan tipler.
* BEŞ: Zekâsı izin vermediği halde espri yapmaktan kendilerini alıkoyamayan tipler.
* ALTI: İhtirasları kifayetlerinin önünde olan tipler.
* YEDİ: Cebinde parası olmasının kendisine her konuda ahkâm kesme hakkı tanıdığını düşünen tipler.
* SEKİZ: Ancak görünerek var olabilen tipler.
* DOKUZ: Konuşurken, kendinden söz ederken, kendi açısından önemli şeyler söylerken, karşısındaki tarafından idare edildiğinin farkına bile varmayan tipler.
* ON: Etraflarındaki herkesin sadece kendi sorunlarıyla ilgilenmesi gerektiğine kesin bir iman taşıyanlar.
Sevmediğim bir söylem
“FİLİSTİN ’e sahip çıkan Tayyip Erdoğan / Mehmetçiğe niye sahip çıkmıyorsun?”
Dünden beri herkesin dilinde bu lakırdı...
Açık söyleyeyim:
Çok ucuz, çok demagojik, çok belden aşağı bir yaklaşım bu...
“Kendi iç sorunlarını çözememiş bir ülkenin yöneticilerinin, başka ülkelerin devasa sorunlarını çözmeye kalkışmasının handikapları” falan denilebilir.
Ama...
Memlekette terör var diye, yaşanan her türlü insanlık dramına kulak tıkanmasını talep etmek, bana pek de insani gelmiyor.
Hem söyleyin bakalım:
Türkiye, Filistin sorununa hiç de duyarlılık göstermediği zamanlarda terör olayları olmuyor, askerler şehit edilmiyor muydu?
Bir soruna biraz önem vermek, ille de diğer sorunu ihmal etmek anlamına mı gelir?
Paylaş