Susurluk, "Devlet için kurşun" atanların örgütüydü... Ergenekon ise "Tayyip’i iktidardan düşürmek" için can atanların örgütü...
Susurluk’un anahtar cümlesi, "Bir Mercedes, bir kamyona çarptığında..." idi... Ergenekon’un anahtar cümlesi ise, "Ümraniye’de bir evde ele geçirilen bombalar..." şeklindedir...
Susurluk’un kahramanı Polat’a benzerdi, eli kanlı katil de olsa delikanlı bir imajı vardı, adına da Abdullah Çatlı derlerdi... Ergenekon’un kahramanı ise pek yavşak bir adam, yandan yemiş bir James Bond, adına da Tuncay Güney diyorlar...
Susurluk’un üzerine pek gidilmemişti... Ergenekon’un üstüne ise neredeyse amacı aşacak denli fazla gidiliyor...
Susurluk’un en baba sorusu "Bir milletvekili, aranan bir tetikçi ve bir polis şefi aynı otomobilde ne arıyor?" idi... Ergenekon’un en baba sorusu ise şudur: "Bir hezeyancı profesör, dört emekli general, Susurluk artığı bir bombacı ve yaşlı başlı bir yazar nasıl bir araya gelebiliyor?"
Susurluk ayranı ve tostuyla meşhurdu... Ergenekon ise mavrası ve geyiğiyle meşhur oldu...
Susurluk iki aslan yürekli adam çıkardı ortaya: Mehmet Elkatmış ve Fikri Sağlar... Ergenekon ise iki karşıt gazeteciyi yükseltti: Şamil Tayyar ve Mustafa Balbay...
Susurluk’un kitabı Kutlu Savaş adlı bürokratın hazırladığı broşür şeklindeki rapor idi... Ergenekon’un kitabı ise Savcı Zekeriya Öz’ün hazırladığı ansiklopedik Ergenekon İddianamesi’dir...
Susurluk için "sürekli aydınlık için bir dakika karanlık" eylemi yapılırdı... Ergenekon için ise "cephane fışkırıyor toprağı kazdıkça cephane" marşı söyleniyor...
Susurluk Veli Küçük gibi, Teoman Koman gibi muhteşem mağrurlar çıkarmıştı ortaya... Ergenekon ise Kemal Gürüz gibi anlı şanlı bir mağrurdan bile mağdur çıkarmasını başardı...
Susurluk bir teğmene bile dokunamamıştı... Ergenekon’u ise emekli generalden aşağısı kurtarmıyor...
Susurluk’ta "en baba fail" bile, "Bana kimse dokunamaz" havasındaydı... Ergenekon’da ise Tayyip’e yan bakan bakkal Recep bile, "Acaba beni de gözaltına alırlar mı?" kaygısında...
Baykal’a dört tavsiye
BİR: Arada hükümete övgü dolu sözler söylemek, en azından hükümet yergilerinin gücünü arttırır... "Kesintisiz yergi" yerine, sırası geldiğinde övgüde bulunmalısın... Mesela "Názım Hikmet’e vatandaşlık hakkının tanınmasından dolayı hükümetimizi kutluyorum" cümlesi, acayip şık kaçacak bir cümledir...
İKİ: İstanbul’daki mevcut CHP’li ilçe belediye başkanlarıyla seçime gidip gitmeme meselesini bir daha düşünmelisin... Nedenini merak ediyorsan, aç bir telefon Yalçın Bayer’e... Sana nedenini anlatsın...
ÜÇ: Esenyurt’ta AKP’liler, "İyi ki Gürbüz Çapan Ergenekon’dan içeride... CHP onu aday göstermez" falan diyerek bayram ediyorlar... Madem Ergenekon’da avukatsın, madem benim de Çapan’a bir kefaletim söz konusu... Bu durumda Çapan’ı aday yaparak AKP’lilerin sevincini kursağında bırakma meselesini bir daha düşünmelisin...
DÖRT: Geçen gün Başbakan Erdoğan, bir gecekonduyu ziyaret etmiş... Ayakkabısını çıkarıp girmiş eve... Fotoğrafı gördüm: O kadar rahat görünüyordu ki, etkilenmemek mümkün değil... Bence arada bir sen de "gecekondu ziyareti" yapmalısın... Ama unutma: Rahat bir görüntü vermek şart...
Sükut nereden gelirdi
BU köşede Mümtaz’er Türköne ile ilgili pek de yenilir yutulur olmayan cinsten ithamlar kaleme aldım...
Adama "Susurluk’un Prensi" dedim... "Özeleştirisini vermedi" dedim... "Şimdi çıkmış Ergenekon üzerinden áleme nizamat veriyor" dedim...
Dedim de dedim...
Fakat! Heyhat... Elde sadece derin bir "sükut" var...
Hiçbir şey olmamış gibi davranıyor Mümtaz’er...
Oysa ben, "Kendisine bulaşılmayacak bir adam" değilim ki...