Paylaş
O malum kaotik cuma gecesi yaşanıp bitmişti. Saygısızca.
Ertesi gün İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’yu aradım.
*
İlk sözü şu oldu Soylu’nun:
“Eleştirileri aldım, kabul ettim... Hatta hakaretleri de...”
*
Telefon görüşmemizde edindiğim izlenimlerime göre...
Şöyle bir havası vardı Süleyman Soylu’nun:
- Biraz serden geçmiş gibiydi.
- Biraz “Ne olacaksa olsun” havasında gibiydi.
- Biraz “Başa gelen çekilir” edasında gibiydi.
*
Bu arada...
Başka çevrelerin kendisine yüklenmesi neyse de AK Parti çevrelerinden gelen abartılı yüklenmelere biraz fazla içerlemiş gibiydi.
Pazar günü Hürriyet, işte bu manşetle çıktı. Süleyman Soylu, “Eleştirileri aldım, kabul ettim” diyor ve özeleştiri yapıyordu. Soylu, bu manşetin Hürriyet’te yayınlandığı günün akşamı istifa etti. İşin en ilginç yönü ise şuydu: Soylu, istifa mesajında Hürriyet’e söylediklerinin bir benzerini söylüyordu.
*
Ve hepsinden önemlisi...
Aşırı duygusaldı. Belli etmemeye çalışsa da böyleydi. Arka planında sitemin ağırlıklı olarak yer aldığı tuhaf bir duygusallık...
*
Fakat ne yalan söyleyeyim, böyle bir havada olduğunu fark etmeme rağmen işi istifaya kadar götürebileceğini tahmin etmedim, edemedim.
*
İstifa haberini duyar duymaz ilk tepkim şu oldu:
“Bu iş Cumhurbaşkanı’ndan döner.”
*
Neden böyle düşündüm?
Çünkü cumartesi günü kendisiyle yaptığım o telefon görüşmesinden edindiğim izlenimlere dayanarak...
İstifa kararıyla ilgili olarak iki hüküm vardı zihnimde:
*
- HÜKÜM BİR: Bu karar, önü arkası pek hesap edilmeden alınmış bir karardır.
*
- HÜKÜM İKİ: Bu kararın alınmasında rol oynayan en esaslı faktör duygudur.
*
Bu biçimde alınmış bir istifa kararının...
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın hiçbir duygusallığa meydan vermeden oluşturmaya çalıştığı sağduyu duvarına çarpıp geri dönmesi kaçınılmazdı.
*
Bu konunun arkasında ısrarla “komplo”, “oyun”, “danışıklı dövüş”, “bityeniği” arayanlara Freud’dan gelsin:
“Bir puro, bazen sadece bir purodur.”
*
“Tiyatro” kelimesine gelince...
*
Tiyatro sanatına özellikle son dönemlerde ısınmaya başlasam da...
Onlarca insanımızı kaybettiğimiz o alçak 15 Temmuz girişimi için “Tiyatro bu tiyatro... Bildiğin tiyatro canım...” diye dudak büküldüğü günden beri...
Bu tür siyasi olaylarla ilgili olarak “tiyatro” kelimesinin kullanılmasından nefret ediyorum. Aşırı nefret hem de!
BUNDAN BÖYLE
KARARLAR üzerinde yoğun biçimde çalışılarak alınsın... İşin iletişim boyutu asla ihmal edilmesin... Alınan kararın kamuoyuna iletilme biçimi üzerinde titizlenilsin... Vatandaşın davranış modelleri göz önünde bulundurulsun... Koordinasyondan ödün verilmesin... Bilim Kurulu, Sağlık Bakanlığı, İçişleri Bakanlığı... Hepsi bir zincirin halkaları gibi olsun...
ANİ GELİŞEN SİYASİ OLAYLAR KARŞISINDA
- Üzerine bir gece uyumanızı tavsiye ederim. Unutulmasın: Türkiye’de 24 saat değil, yarım saat bile çok uzun bir zaman dilimidir.
*
- İri laflar etmekten, keskin hükümler vermekten, radikal tutumlar almaktan kaçınmak gerekir. Tornistan, insanın üzerinde hiç de iyi durmuyor çünkü.
*
- Kulis bilgisi vermek bayağı dikkat çekici bir iştir. Ama kulaktan duyma yalan yanlış bilgileri ortalığa boca ederseniz, mahcubiyet kaçınılmaz olur.
*
- Temkin! İhtiyat! Vazgeçilmeziniz olmalı... Abdullah Gül kadar olmasa da en azından Ali Babacan kadar temkinli ve ihtiyatlı olmakta yarar var.
AKIL VERMEK GİBİ OLMASIN
“AKLINI, fikrini kendine sakla” demeyecekseniz...
Şöyle bir önerim var:
Hafta sonu vatandaşlarımız niye sokağa çıkarlar? En temel sebep güneş! Güneşli havayı görünce dayanamıyoruz.
Madem böyle...
Hafta sonları sokağa çıkma yasağı...
“SAAT 10.00” ile “SAAT 19.00” arası için geçerli kılınamaz mı?
Böylece...
İhtiyaçların karşılanmasına imkân tanınmış olur... Panik sıfıra iner... Yığılma ve birikme olmaz... “Sokağa çıkma yasağı” cümlesinin neden olduğu o depresif hava dağılmış olur... Sokağa çıkma yasağının öncesi ve sonrası bir risk olmaktan çıkar... Bazı işyerlerinin işlerini sürdürebilmeleri mümkün olur...
*
Yetkililerimiz bu konuyu bir düşünseler derim.
AH KEMAL BEY AH!
CHP Lideri Kemal Kılıçdaroğlu şöyle demiş:
*
“Adana Belediyesi sahra hastanesi yaptı. Hem de bin yataklı. 45 günde değil. Bir belediye başkanının yaptığı devasa hastane... Türkiye Cumhuriyeti’nin Cumhurbaşkanlığı yapamıyor ya! Beceriksizlik! Yüzlerine gözlerine ancak bu kadar bulaştırabilirler.”
*
Vay vay vay! Bin yataklı devasa sahra hastanesi ha! Anında “Müthiş bir şey bu” dedim. “Fotoğraflarına bir bakayım bu hastanenin” dedim.
Hay demez olaydım!
Adana’daki TÜYAP fuar alanına siyasi parti kongrelerinde kullanılan oy verme kabinlerine benzer bazı kabinler yerleştirmişler!
Budur! Bu kadardır! Başka da bir şey yoktur!
*
Adana Belediye Başkanı Zeydan Karalar’ın sosyal medya hesabına baktım. Her konuyla ilgili propaganda cümleleri yazmış ama “Ben üç-beş günde bin yataklı devasa sahra hastanesi kurmuş adamım” diye tek bir cümle etmemiş. Sadece “İhtiyaç olursa diye buraya böyle bir şey yapacağız” demiş bir yerde, o kadar.
Sahra yok... Devasa yok... Yatak yok... Hastane desen hiç yok...
Peki ne var? Zeydan Karalar’ın bile havalı bir şekilde “var” diyemediğine Kemal Kılıçdaroğlu’nun “var” demesi var.
*
Bin kere dedim, bir daha diyeceğim: Kemal Bey siyaseti bilmiyor! “Yine mi muhalefeti eleştiriyorsun” diyenlere de bin kere dediğimi bir kere daha diyeceğim: Evet, eleştiriyorum. Çünkü bunca yılın yıpranmışlığıyla bu iktidar hâlâ işbaşındaysa... Bunda Kemal Bey’in iş bilmezliğinin çok büyük bir payı var.
Paylaş