Söverek cihat

VAY be!

İslam davasına kendini adamış, abdestinde namazında mümin kardeşlerimizin, meğer ne de müthiş bir "ana avrat dümdüz gitme potansiyeli" varmış...

Şaştım kaldım vallahi...

Benim gibi...

Çıtkırıldım bir ortamda yetişmemiş...

Sokakların diline gayet aşina...

Bukowski’yi hatmetmiş...

Bir adamı bile afallatacak bir performans!

Helal olsun vallahi...

* * *

"Halife Tayyip Efendi"ye uzatılan bir dil mi var?

Mücahit kardeşimiz hemen basıyor kalayı...

"İsrail ayrı / Yahudi ayrı" mı dedik?

Mümin kardeşimiz, cihat şuuruyla hemen "cinsel organı"ndan dem vurup çiziktiriyor en edepsiz sözcükleri...

"Kılıçdaroğlu dürüst adam" mı dedik?

Muhterem kardeşimizin buna yönelik en terbiyeli tepkisi, "Senin de... Kemal Kılıçdaroğlu’nun da..." şeklinde oluyor...

Tayyip Erdoğan’a "gaza gelme" diye çağrıda mı bulunduk?

Dava delisi kardeşimiz en gün yüzü görmemiş küfürle veriyor karşılığını...

"Öyle olmasa da şöyle olsa" falan mı dedik?

"Güzel ahlak"ı tamamlamak için gönderilmiş Peygamber’in izinden gittiğini düşünen İslamcı arkadaşımız, bırakın "güzel ahlak"ı, ahlakın kendisini dümdüz ediyor...

Hükümetin bile tahammül gösterdiği türden bir hükümet eleştirisi mi yaptık?

Müslüman kardeşimiz çıkarıyor çıkınından en galiz küfürleri...

Üstelik...

Bu zamana kadar "bireysel terbiyesizlik" denilerek geçiştirilen bu sövgü durumu...

"Davos’tan sonra" oluşan moral duygusu ile...

"Toplu terbiyesizlik" aşamasına geçmiş durumda...

* * *

Performanslarına şapka çıkarsam da...

Küfürlerindeki rezillik boyutuna şaşıp kalsam da...

"Din / iman" ile "ana / avrat" arasındaki müthiş uyumsuzluğa takılsam da...

İşin içinde beni şaşırtmayan bir husus var...

O da şudur:

Bu "toplu sövgü kıyamı", cesaretini geniş ve korunaklı "şemsiye"den almaktadır...

O "şemsiye" ki...

Başörtülü kadın yazara "sürtük" diyene de açıktır, açık fermuarından dem vuran yazara da...

O "şemsiye" ki...

Küfre muhatap olanın küfrü hak ettiğine inananların da üstüne açılmıştır, "Davadan dönene sövün" anlayışında olanların da...

O "şemsiye" ki...

"Küfürsüz tebliğ" yapana da açıktır, "küfürlü" tebliğ yapana da...

Hal böyle olunca...

En küçük bir "ayıplanma" korkusu ya da en küçük bir "dışlanma" endişesi taşımayan mümin kardeşimiz, terbiyesizliğin kralını yapmaktan zerre kadar imtina etmemektedir...

Neriman Hanım için

ÇOCUKLUĞUMUN soğuk kış gecelerinde...

Cızırtılı radyodan "Kışlalar doldu bugün" diye bir uzun havanın sesi geldi mi, odaya tarifi imkánsız bir keder dolardı...

Çocuktum ve anlamazdım o kederden...

Çok sonra "öğrenerek" ve "çalışarak" anlamayı başardım...

Meğer o sesin sahibi Neriman Altındağ Tüfekçi imiş...

Ben sesinin inceliklerine meftun olduğumda...

"Uzun havaların sultanı / Bozlakların kraliçesi" Neriman Hanım, çoktan terk etmişti sahneleri...

Ve işte bakın: Neriman Altındağ Tüfekçi, dün bu dünyayı da terk etti...

Eşi Nida Bey’in yanına gitti...

Gerçi "Kışlalar doldu bugün" de, "Değirmen başında vurdular beni" de çoktan öksüz ve yetim kalmıştı...

Ama Neriman Hanım’ın bu dünyayı terk etmesiyle, sanırım iyiden iyiye "unutma bahçesi"nin kuytularına gömülmüş oldular...

İçimizi sızlatmıştır bu durum...

Ne diyelim? Mekánı cennet olsun...

Korkumun 5 sebebi

BİR Tayyip Erdoğan’ın, "Erdoğan, İkinci Abdülhamid’dir" şeklindeki benzetmeyi ciddiye alıp bir hafiye teşkilatı kurmasından, buna mukabil Oktay Ekşi’nin de bir "Jöntürk" edasıyla Paris’e kaçmasından korkuyorum...

İKİ Tayyip Erdoğan’ın ortaya koyduğu "Davos kriterleri"nden etkilenen bakan ve milletvekillerinin, memleketin her sathında benzer çıkışlar yapmaya meyletmelerinden korkuyorum...

ÜÇ "Şeyh uçmaz / Mürit uçurur" şeklindeki atalar sözünün, "Lider uçmaz / Yandaş uçurur" şekline dönüşmesinden korkuyorum...

DÖRT AKP’nin seçim sloganının "Bir gün herkes AKP’li olacak" şekline dönüşmesinden korkuyorum...

BEŞ Tayyip Erdoğan için "Obama gibi geldi / Bush gibi oldu" diyen Fehmi Koru’nun, durumu toparlamak için gösterdiği onca gayretin sonuç vermemesinden korkuyorum...
Yazarın Tüm Yazıları