Paylaş
* * *
SORU: Televizyondaki Ahmet Hakan ile gazetedeki Ahmet Hakan arasında neden fark var?
CEVAP: İnsan yazarken kendisini daha başıboş hissediyor da ondan.
* * *
SORU: Yazılarınızda neden hep iktidardakilerin geçmişleri ile bugünlerini kıyaslıyorsunuz?
CEVAP: Çünkü mukayese yüzleşmeye, yüzleşme utanma duygusuna, utanma duygusu ise pişmanlığa yol açar diye umut ediyorum.
* * *
SORU: Bir gün siz de bir gafla gitmenin korkusunu yaşıyor musunuz?
CEVAP: Ben daha çok yaptığım bir gaf nedeniyle üzerimde tepineceklerin kalitesizliğini düşünüp korkuyorum.
* * *
SORU: Bazen kendinizi tekrar ettiğinizi düşünmüyor musunuz?
CEVAP: Düşünmez olur muyum? Ama ne diyordu o meşhur imam-hatip tekerlemesi: “Ettekraru ahsen velevkane yüz seksen.” Yani? “Tekrar iyidir velev ki yüz seksen kez olsa da.”
* * *
SORU: Biraz fazla özür dilemiyor musunuz?
CEVAP: Bu kadar az özür dileyen bir ulusun çocuğu olarak dengeyi sağlamaya çalışıyorum.
* * *
SORU: Sanki Türk filmlerini özellikle beğenmemek için izliyor gibisiniz. Neden?
CEVAP: İzledikleri her Türk filmine bayılmaya teşne bir ulusun çocuğu olarak dengeyi sağlamaya çalışıyorum.
* * *
SORU: Neden hep Başbakan’ın uçağına alınan gazetecileri yazıyorsunuz? Bir kıskançlık mı söz konusu?
CEVAP: Başbakan’ın uçağıyla birkaç kez yurtdışı gezisine gittim. Hiç eğlenceli değil. Aksine yorucu. İmrenilecek bir durum yok. Yani ben işin bu tarafını söz konusu etmiyorum.
* * *
SORU: Polemikten mi besleniyorsunuz?
CEVAP: Lafı hiç uzatmayacağım: Evet.
* * *
SORU: Bazen kendinizle çelişkiye düştüğünüzü fark ediyor musunuz?
CEVAP: Fark etmem mi? Takıntılı olmayan her yazarın başının belasıdır kendisiyle çelişkiye düşmek.
* * *
SORU: Politik konularda yazarken denge gözetiyormuşsunuz gibi bir izlenim alıyoruz, doğru mu?
CEVAP: Bunun için bir çaba sarf etmiyorum. Kafama göre takılıyorum ama sonuçta gerçekten de “dengeli” bir tutum çıkıyor. Benim bundan çıkardığım sonuç şudur: Kafana göre takılırsan bir denge tutturman kaçınılmaz olur.
* * *
SORU: Siz de “konuşulayım da nasıl konuşulursam konuşulayım tarikatı”ndan mısınız?
CEVAP: Tarikatçıyım ama şeyhim Hıncal Uluç değildir. Ben daha çok kendi tarikatımın temellerini atmak için çaba sarf ediyorum.
Kimsenin yemediği ayrılık bahaneleri
- Sen bana fazla iyisin.
- Seni mutlu edememekten korkuyorum, en iyisi ayrılalım.
- Sen daha iyilerine layıksın.
- Bir süre ara versek...
- Arkadaş olabiliriz.
- Keşke daha doğru zamanda tanısaydık birbirimizi.
- Sanırım benim psikolojik sorunlarım var.
- Artık elektrik alamıyorum.
- Sorun sende değil, bende.
Yandaş Süheyl
40 “jöleli” yağdanlık yazar...
İktidarın 40 yayın organında...
Tam 40 gün boyunca...
“Padişahım çok yaşa! Padişahım çok yaşa!” diye yazsa...
Ortaya çıkacak “iktidara destek” potansiyeli...
Süheyl Batum’un sarf ettiği bir cümlenin, iktidara sunduğu fevkalade desteğin yanında...
Solda sıfır kalır.
Çok tuttum
GENİŞ AİLE: Muhafazakâr modacı Cemil İpekçi’nin, sevgilisi, sevgilisinin karısı ve sevgilisinin çocuğu ile birlikte çekilen fotoğrafının üstüne Takvim gazetesinin attığı “Geniş Aile” şeklindeki yaratıcı başlığı...
EVREN’İN AVUKATI: CHP’li Muharrem İnce’nin, AK Parti’li Ahmet İyimaya’nın Kenan Evren’in avukatlığını yaptığını ortaya çıkardıktan sonra tadını çıkarmasını...
YUMURTA: Devlet’in en “Avrupalı” bakanı Egemen Bağış’ın, “üniversite öğrencileri bana yumurta attı, elbisem kirlendi” diye mahkemede açtığı davayı kaybetmesini...
AKBİL: Manken Tuğçe Kazaz’ın Akbil kullanarak toplu taşıma olayına meyletmesini...
Son günlerde öğrenilen 6 şey
BİR: Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti diye bağımsız bir devlet yokmuş.
İKİ: Orhan Pamuk ile Süheyl Batum aynı maddeden yargılanabilirmiş.
ÜÇ: Liberal yazarlarımızın gerçekten de Başbakan Erdoğan’ı kızdırmamak gibi bir dertleri varmış.
DÖRT: Mısır, Tunus’a benzemezmiş.
BEŞ: CHP’den bir şey çıkması, sanıldığı kadar kolay değilmiş.
ALTI: Süheyl Batum’un daha az konuşması mümkün değilmiş.
Paylaş