"GÖMLEK değiştirmek" öyle sanıldığı gibi kötü bir şey değildir.
Biraz düşünelim:
Hangimiz ilk gençliğimizde giydiğimiz "koyu mavi" gömleğimizi, yaşımız biraz ilerleyince bir tarafa atıp, "yabani güvercin kanadı" renginde gömleğe meyletmedik ki?
Hangimiz ilk gençliğimizde sıktığımız yumrukları, yaşımız biraz ilerleyince gevşetmedik ki?
Gömlek değiştirilir... Olağan bir iştir bu.
Dolayısıyla Tayyip Erdoğan’ın, "Ben Milli Görüş gömleğini çıkardım" açıklamasının üzerine mal bulmuş Mağribi gibi atlamaktan vazgeçmemiz gerekmez mi?
Hem siyaset dünyasında bir tek Tayyip Erdoğan mı var gömlek değiştiren?
Öyle uzağa gitmeye gerek yok, mesela Demirel, değiştirdiği gömlek sayısıyla meşhur bir siyaset büyüğümüz değil midir?
Peki ya Ahmet Necdet Sezer’in değiştirdiği gömleğe ne buyurulur?
Durun, hemen "Hayır olamaz! Sezer gibi ilkeli, tutumlu, gönençli, kırmızı ışıkta duran, Köşk’ün fazla lambalarını israf olmasın diye söndüren, dürüstlük abidesi bir devlet büyüğü ’dönek’ filan olamaz" diye haykırmayın...
Çünkü elimizde Sezer’in gömlek değiştirdiğine dair sağlam bir öykü var.
* * *
Tarih: 1999... Dönemin Anayasa Mahkemesi Başkanı Ahmet Necdet Sezer, dikkat çeken "tarihi konuşması"nı yapıyor.
Verdiği mesajlar şunlar:
DÜŞÜNCE ÖZGÜR OLMALI: "Demokratik ülkelerde salt düşünce açıklanması cezalandırılamaz. Maddi eyleme dönüşmeyen düşünce açıklamasının cezalandırıldığı durumlarda demokrasiden söz edilemez."
İNSAN HAKLARI ŞART: "Türkiye, insan hakları alanında evrensel normlara uyum sağlamak için yasalarında gerekli değişiklikleri yapmak zorundadır."
ÖZGÜRLÜK GENİŞLEMELİ: "Düşünceyi açıklama özgürlüğü ile bağdaşmayan yasa kuralları değiştirilmelidir. Anayasa ve yasalar özgürlüğü engelleyen öğelerden arındırılmalı, özgürlük alanı genişletilmelidir."
KÜRTÇE’YE YASAK OLMAZ: "Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nde, düşüncelerin açıklanması ve yayılmasında belli bir dilin kullanılmasının yasaklanabileceğine ilişkin sınırlayıcı bir kurala yer verilmemiştir."
Şimdi bu mesajların yanına Sezer’in "Cumhurbaşkanı" sıfatıyla "Harp Akademileri Konferansı"nda verdiği mesajları koyun.
Aradaki fark şudur:
7 yıl önceki Sezer, "Demokratikleşme" diyor, "Özgürlük" diyor, "İnsan hakları" diyor, "Çerçevesi çizilmemiş suç olmaz" diyor, "Eyleme dönüşmedikçe sınırsız ifade özgürlüğü" diyor, "Özgürlük alanı genişletilmeli" diyor.
Aynı Sezer, Harp Akademileri Konferansı’nda ise, "Devletin geleceği" diyor, "Güvenlik" diyor, "İrtica" diyerek çerçevesi çizilmemiş suç tarifi yapıyor, "Mürteciler devlete sızdı" diyerek hukuki açıdan hayli sorunlu savlar ortaya atıyor, "Özgürlük alanının hangi nedenlerle daraltılacağı"na dair fetvalar veriyor.
* * *
Madem "gömlek değiştirmek dünyanın en kıyak işidir" diye racon kestik... O halde...
Sezer’in değiştirdiği gömleğe de kafayı takmamamız gerekir. Hatta...
7 yıl önce yaptığı demokratik çıkışların hatırına Çankaya’ya çıkabildiğini bilsek de. Çankaya’ya çıkmadan önce "demokratik" takıldığının, çıktıktan sonra ise "devletçi tezler"e yöneldiğinin farkında olsak da.
Yadırgamıyoruz. "İnsanlık halidir" diyor ve geçiyoruz.
Geçmediğimiz, geçemediğimiz şey şudur:
Erdoğan gömlek değiştirince olayı sarakaya alanlar, neden Sezer’in değiştirdiği gömleğe zerre kadar kafayı takmamaktadır?
Mazhar Alanson iki kere utandırdı
FATİH’in İstanbul’u fethettiği yaştaydım ve MFÖ dinlerdim. 40 yaşa geldim dayandım: Hálá MFÖ dinliyorum. Bunca yıllık tanışıklığın yol açtığı "sanal samimiyet" duygusundan olacak, geçtiğimiz günlerde Mazhar Alanson’dan söz eden yazımda biraz "teklifsiz tekellüfsüz" bir üslup kullandım. Sosyal mesafeyi koruyamadım.
Nitekim, geçen akşam Beyaz’ın programına konuk olan Mazhar Alanson, benim yazımla ilgili soruya yanıt verirken, üslubuma işaret ederek, "Bu beyefendiylenereden tanışıyoruz? Bu ne samimiyet" türünden bir yanıt verdi. Özeleştirimi veriyorum: Mahcup oldum, utandım. İkinci utanç mevzusu ise şudur:
Mazhar Alanson, programa telefon bağlantısıyla katılan 41 yaşındaki iki çocuk annesi bir kadın için "kaşar" sözcüğünü kullandı.
Ortaya çıkan "büyük ayıp" karşısında bana düşen yine utanç duymaktı.