Paylaş
- Doğru dürüst konuşabiliyor muydu?
- Doğru dürüst yürüyebiliyor muydu?
- Sürekli gaf yapmıyor muydu?
- Unutkanlığı dillere destan olmamış mıydı?
- Hakkında inanılmaz sağlık dedikodular yapılmıyor muydu?
Kısacası...
Sağlığının devlet işlerini yürütmesine izin vermediği, neredeyse bir “toplumsal uzlaşma” konusu haline gelmemiş miydi?
Tayyip Erdoğan bile o dönemde “Görevi bırakmalı” demiyor muydu?
* * *
Peki şimdi ne oldu da “Aslında Ecevit turp gibiydi ama bazı hainler onu tahtından etmek için olmadık numaralar çevirdiler” noktasına gelindi.
Ne olacak?
Ecevit üzerinden Sinan Aygün’ü, Sinan Aygün üzerinden de CHP’yi dövme gerekliliği ortaya çıktı da ondan.
Mesele şudur:
Ecevit’in başbakanlığı döneminde...
Kriz almış başını gitmiş, ortalık yangın yerine dönmüş, esnaf isyanı çıkmış, yazarkasalar fırlatılmış, “kredi kartı mağdurları” diye bir zümre doğmuştu.
O karanlık dönemde...
Ankara Ticaret Odası Başkanı sıfatıyla Sinan Aygün, esnaf muhalefetinin başını çekiyor, Ecevit’e “Çek git” diyordu.
* * *
Aradan geçti onca zaman...
Ve bir de baktık ki Sinan Aygün, CHP’nin Ankara adayları arasında yerini almış. Hem de seçilecek yerden.
Tabii ki Sinan Aygün’ün...
Ergenekon sanığı olmasını, Demirel’e yakın durmasını ve destansı sağcılığını mesele edilebiliriz.
Ancak Aygün’ün Ecevit karşısında sergilediği muhalif tavırdan yola çıkarak, “bel üstü” ya da “bel altı” dinlemeden vurmaya kalkışmak, hakkaniyet ölçülerine sığmaz.
Diyebilirsiniz ki:
Her şey Kemal Kılıçdaroğlu’nun, Ecevit’e laf etti diye Başbakan Erdoğan’a “Ecevit’i ağzına alırken abdest al” diye çıkışmasıyla başladı. “Ecevit’e saygı” talep eden Kemal Kılıçdaroğlu’na Başbakan Erdoğan, “Sinan Aygün’ün yaptığı saygısızlığı” hatırlattı.
Evet, bunu diyebilirsiniz.
Ama durun bir dakika!
Aygün’ün Ecevit’in başbakanlığı döneminde yaptığı muhalefet, “Ecevit’e saygısızlık” olarak da değerlendirilebilir mi?
Ecevit gibi tarihe mal olmuş bir siyasetçi, sadece son Başbakanlık dönemiyle mi değerlendirilecek?
“Ecevit baştan sona beceriksiz bir liderdi” demek başka bir şeydir, “Ecevit son Başbakanlık döneminde hasta olduğu halde koltuğu bırakmıyordu” demek başka bir şeydir.
* * *
Yani demem o ki...
Buradan iktidara ekmek çıkmaz.
Rica ederim, bu bahsi kapatalım da hiç değilse Ecevit’in ruhunu daha fazla rencide etmeyelim.
Kardinal, Egemen’den çok daha esprili imiş
DÜN yazmıştım:
Devlet Bakanı Egemen Bağış’ın Viyana’da karşılaştığı Viyana Kardinali’nden “Seçimde adayım, lütfen benim için dua ediniz” diye talepte bulunduğunu, Kardinal’in de bunun üzerine “Bütün iyiler için dua etsem, sizin için yeterli olur mu?” diye cevap verdiğini dün yazmıştım.
Egemen Bağış’ın Kardinal’in bu muhteşem cevaba nasıl bir karşılık verdiğini bilmediğimi belirtmiştim.
Cevabı artık biliyorum.
Meğer Egemen Bağış, Kardinal’in müthiş pasını gole çevirememiş.
Şu cevabı vermiş:
“Ben kendimi siyasetçi bilirdim, siz benden daha siyasetçiymişsiniz”.
Halbuki...
“Aman Kardinal’im, tabii ki yeter. İyiler için dua ederseniz, en büyük duayı benim için etmiş olursunuz...” deseydi...
Golünü atmış olurdu.
CHP ve din ilişkisine dair kısa ama net bir çerçeve
ÇERÇEVE şudur:
Sizin dindar olmanız, dinin gereklerini yerine getirmeniz, namaz kılmanız, abdest almanız...
Ya da...
Sizin dinsiz olmanız, dinin gereklerini yerine getirmemeniz, namaz kılmamanız, abdesti bilmemeniz...
Kimseyi ilgilendirmez.
O sizin bileceğiniz iştir.
Ama...
Sizin “dindar insanların dini vecibelerini yerine getirmeleri” konusunda “özgürlükçü” bir tutum alıp almadığınız herkesi ilgilendirir.
Kısacası...
Hiç kimse sizden dindar olmanızı talep edemez ama toplum sizden, inanç özgürlüğünü savunmanızı talep eder.
* * *
Ben çerçeveyi CHP için çizdim, dileyen üstüne alınabilir.
Mesajı aldım Reha
REHA Muhtar dün bir cevap yazmış bana...
Bir kere okudum, bir şey anlamadım.
Bir daha okudum, yine bir şey anlamadım.
Çevremde akıllarına güvendiğim kişilere okuttum, onlar da bir şey anlamadı.
Sonra da şu karara vardım:
Demek ki Reha, lastik gibi uzayan bu kavgadan çekildiği mesajını vermek istiyor.
Mesajını aldım Reha...
Hadi sen sağ, ben selamet.
Kötü şeyler olacak
AYSEL Tuğluk, “Hissediyorum... Hissediyorum...” falan demeden, bodoslama girmiş lafa.
Şöyle demiş:
“Kötü şeyler olacak”.
Bu cümle, bana şu dört şeyi çağrıştırdı:
- BİR: B sınıfı bir gerilim filminin adını...
- İKİ: Bir niyet bildirimini...
- ÜÇ: Gözlerini kocaman açmış bir büyücü repliğini...
- DÖRT: Endişeye gark olmuş bir Aliye Rona tavrını...
Ahmet Tezcan sen bir müfterisin
SEN bir müfterisin Ahmet Tezcan!
Yalancının tekisin.
Çamurcusun.
Almışsın eline bir çamur, internet sitelerinden ve televizyon ekranlarından o çamuru bana bulaştırmaya çalışıyorsun.
Delilsiz, belgesiz, dayanaksız sallıyorsun da sallıyorsun.
Seni mahkemeye falan vermeyeceğim, buna değmezsin.
Sadece anlayabileceğin ve gayet alışık olduğun bir dille meydan okumakla yetineceğim:
“Seni iddianı ispata davet ediyorum. İspatlayamazsan şerefsizsin ve alçaksın”.
Paylaş