Reyhan Gürtuna’nın şapkası rüyama girdi

LÜTFEN ‘Hayırdır inşallah’ deyin.

Çünkü sizlere dün gece gördüğüm rüyayı anlatacağım:

Rüya bu ya, güya ben üniversitede öğrenciyim.

Üniversite öğrencilerine özgü esrik ruh hali ve kayıtsız alışkanlıkla okula geliyorum.

Kapıdan girdiğim andan itibaren o gün okulda bir tuhaflık olduğunu inceden seziyorum.

Herkeste tatlı bir heyecan, sevinçli bir telaş...

Anlamadığım bu tuhaf durumu çözmek için etrafa kulak kabartıyorum; her yerde ‘Türban sorunu çözüldü’ cümlesini duyuyorum.

Sonra herkesin aynı mevzuyu konuştuğunu fark ediyorum.

Öğrenciler birbirlerine ‘Türban sorunu çözüldü’ diye ‘günün haberi’ni veriyorlar.

‘Ne? Türban sorunu çözüldü mü? Nasıl olur bu?’ diye haberi atlamış olmanın telaşı ve tarihe tanıklık etmenin heyecanıyla kekeliyorum.

Hiçbir şeyden haberim olmamasından garip bir zevk aldığını fark ettiğim okulun en gıcıklarından bir öğrenci, alabildiğine ‘fırlama’ bir edayla şöyle diyor:

‘Hey dostum! Senin de hiçbir şeyden haberin yok. Etrafa bir baksana.’

Hemen etrafa bakıyorum.

Bir de ne göreyim:

Etraf çeşitli boy ve kiloda onlarca Reyhan Gürtuna kaynıyor.

Pembe, beyaz, mor, koyu mavi korkunç şapkalar ve şapkaların altından kendini belli eden -tabii en az şapkalar kadar korkunç- eşarplar.

Ve bütün Reyhan Gürtuna’ların yüzünde adamı ifrit eden aynı ifade:

Dudaklara kondurulmuş ironik bir kıvrım ve muzaffer bir eda.

* * *

‘Hayır, olamaz’ diye bağırarak uyandığımda karabasan sonrasının yorgunluğu ve teriyle baş başaydım.

Rüya o kadar inandırıcıydı ki, hemen televizyonun uzaktan kumandasına saldırıp sabah haberlerini açtım. ‘Acaba gerçekten Reyhan Gürtuna modeli örnek kabul edilerek türban sorunu çözüldü mü?’ diye tedirginlik içinde biraz haberlere baktım.

Haberlerde her şey olağan seyrindeydi:

Dünya Kadınlar Günü nedeniyle dövülen kadınlar, AB yetkililerinin dövülen kadınlar nedeniyle yaptıkları eleştiriler ve bizim yetkililerin ‘Ne yani? Avrupa’da da polis dövmüyor mu?’ diye özetlenebilecek ‘şahane’ demeçleri...

Yani ‘şaşırtıcı’ hiçbir şey yoktu ve her şey güzel ülkemizin tarihsel dinamiklerine uygun gidiyordu.

Gayri ihtiyari ‘Oh be’ dedim.

İçimden geçenler ise şunlardı:

Reyhan Gürtuna’nın şapkalı tek bir fotoğrafına bile dayanamayan bu yürek, binlerce Reyhan Gürtuna’ya nasıl tahammül eder? Aman sorun bu şekilde çözülecekse hiç çözülmesin. 28 Şubat bin yıl değil, iki bin yıl devam etsin.

* * *

Rüya bana o kadar ‘sahici’ gelmişti ki, olayın gerçek olmadığını öğrenmek bile kesmedi.

Tuttum bir ‘Rüya Tabirleri’ kitabı buldum.

Kitapta tabii ki ‘Rüyada şapkalı Reyhan Gürtuna görmek’ diye bir madde yoktu.

O nedenle en baştaki ‘genel yorumlar’ bölümüne göz attım.

İşte tam bu sırada beni acayip rahatlatan o cümleyi yakaladım:

‘Rüyada gördüklerinizin tam tersi çıkar.’


Din dersinde çözüm önerisi

HADİ her şeyi açıkça yazalım:

Okullarda okutulan ‘Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi’, bir ‘din kültürü’ ve ‘ahlak bilgisi’ dersi değildir. Bu ders, kelimenin tam anlamıyla ‘zorunlu din dersi’ halini almıştır. Bu derste bütün öğrencilere İslam’ın ‘Sünni yorumu’ öğretilmektedir.

Buna ‘insan hakları’na saygı nedeniyle son verilmelidir.

Ancak buna son vermek yetmez. Yine ‘insan haklarına saygı’ gerekçesiyle, çocuklarının doğru dürüst din eğitimi almasını isteyen ailelere de, esaslı bir çözüm getirilmelidir.

Bu esaslı çözüm, tabii ki tatmin edici ağırlıkta ‘seçmeli’ din dersidir.

(Not: Geçen yazımda ‘seçmeli din dersi’ seçeneğini bir çözüm olarak önermeyi atladığımı sonradan fark ettim. Birçok okurum, haklı olarak bu eksikliğe dikkat çeken mesajlar gönderdiler. Kendilerine teşekkür ediyorum).
Yazarın Tüm Yazıları