Rahmi Koç’a dair tezler

MADEM hepimiz Çetin Altan’ın paltosundan çıktık...

O halde...

Yazıya "üstat"ın "mutluluk" ve "başarı" tanımlarıyla başlayabiliriz...

Önce mutluluk tanımı:

"Mutluluk" der Çetin Altan, "Sevdiğinle zamanı süresiz unutmaktır".

Çetin Altan’ın "başarı" tarifi ise şöyledir:

"Kimseye yalan söyleme ihtiyacını duymayacak bir düzeye erişmiş olarak yaşamaktır... Dürüst olduğundan ötürü değil, ihtiyaç duymadığından yalan söylememek."

Çetin Altan’ın "mutluluk" tanımından yola çıkarak...

Ünlü işadamı Rahmi Koç’un mutlu bir adam olup olmadığını anlayamayız...

Çünkü...

Rahmi Bey’in "sevdiğiyle zamanı süresiz unutup unutmadığı"nı bilemeyiz...

Ama Çetin Altan’ın "başarı" tanımından yola çıkarak...

Rahmi Bey’in "başarılı" olup olmadığı sonucunu çıkarabiliriz.

* * *

Dikkat ediyorum:

Rahmi Koç çok uzun bir zamandan beri yalansız dolansız yaşıyor...

Hepimiz, "Yalan söyleme ihtiyacıyla dopdolu" hayatlar sürerken...

O, "Ne derler?" kaygısını atmış üzerinden...

"Sonucu ne olur?"
sorusunu sormaya bile lüzum hissetmiyor...

Gerçi "adabı muaşeret kuralları"nın dile getirilmeden uygulanmasının da bir "adabı muaşeret kuralı" olduğunu atlıyor çoğu zaman...

Ama olsun...

Sonuçta "Kimseye yalan söyleme ihtiyacını duymayacak bir düzeyde" yaşadığı aşikár...

Bu yüzden...

Ben onun gazetelere verdiği röportajlarda, "burjuva hayatı"nın üzerine geçirilmiş mahremiyet zincirlerini kırmasını keyifle izliyorum.

Üniformalı hizmetçilerini anlatmasını, gece giydiği entarilerden söz etmesini, evindeki çiçeklerin değiştirilme periyodunu açıklamasını, "iyi yaşamanın incelikleri" üzerine hükümler bina etmesini gıpta ile okuyorum...

"Bu soruyu geç" falan demiyor...

Ne "geç" demesi!

Tam tersi!

Bir sorulunca o bin söylüyor...

Saklamıyor, gizlemiyor, araya yalan katmıyor, gerçeğin bir kısmının üzerini örtmüyor, gerçeğin bütününü söylüyor...

* * *

Durun bir dakika!

Toplumsal belleğimizde yer tutmuş şu türden bir "anı"ya sahibiz:

Tayyip Erdoğan’ın henüz başbakan olup olamayacağının belirsiz olduğu günlerdi... Rahmi Koç, yine yalansız dolansız bir şekilde, aklına geleni "pat" diye söylemişti...

"Tayyip Erdoğan’ın bir milyar doları varmış... Ne iş?" diye sormuştu...

Ama sonra Tayyip Erdoğan, hem de tek başına iktidara gelmesin mi?

Ne yaptı Rahmi Koç?

Ne yapacak?

Atladı teknesine ve yalandan bir dünya turuna çıktı...

Yadırgamıştım doğrusu...

Bugün için durduğum yer şurasıdır:

Eğer Rahmi Koç ile Tayyip Erdoğan arasında...

Erdoğan’ın çıkışı ile gelişen şu son "Asla sakallı bıyıklı adam çalıştırmam / Sakallı ve bıyıklı çalıştırmam diyen ayrımcıdır" polemiğinden sonra...

Rahmi Bey yeni bir dünya turuna çıkmazsa...

Yani bu son polemikte "yalansız yaşama"nın gereğini yerine getirirse...

Ben de kendisine imrenerek ve bütün samimiyetimle "Çok başarılı bir adam" payesini vereceğim...

Fiyasko kokusu

ACAYİP merak ediyorum:

Acaba o tarafın savcısı Abdurrahman Yalçınkaya’nın karşısına çıkarılan...

Bu tarafın "gizemli" savcısı Zekeriya Öz, saatlerce süren sorgulamalarda Ergenekon sanıklarına neler soruyor olabilir?

"Silahları nereye sakladınız" diye mi soruyor? Yoksa "Reisiniz kim" diye mi soruyor?

Ya da "Darbeyi ne zaman yapacaktınız" sorusunu mu patlatıyor?

Mesela şu meşhur "kozmik belgeleri" dayıyor mu sanıkların yüzüne?

Hayır, hayır...

Bileklerine kelepçe geçirilerek áláyıvala ile gözaltına alınan Tercüman Gazetesi’nin Genel Yayın Yönetmeni’ne "içeride" sorulan iki sorudan biri "Neden küfürlü konuşuyorsun?" sorusuymuş...

Diğer soru ise "Hurşit Paşa ile neden fotoğraf çektirdin?" şeklinde olmuş...

Ben bu iki soruyu okuyunca...

İster istemez "Yoksa keleğe mi getiriliyoruz?" diye soruvermişim...
Yazarın Tüm Yazıları