Bu "Hoca", "dışarıda" başka, "içeride" başka konuşurmuş.
"Dışarıda" konuşurken, "Atatürk yaşasaydı Refah Partisi’ne oy verirdi" falan gibi rejimle arayı iyi tutacak türden saptamalar yaparmış...
İçeride ise, "Sen Refah Partisi’ne hizmet etmezsen hiçbir ibadetin kabul olmaz. Çünkü başka türlü Müslümanlık olmaz. Refah Partisi için çalışacaksın. Çalışmazsan patates dinindensin" diye tehlikeli sözler söylermiş.
O günlerde dost, düşman kimse bu "patates dini" türünden benzetmelerin üzerinde durmazmış.
Ne Abdullah Gül mesele edermiş bu "patates dini" meselesini, ne de Tayyip Erdoğan...
Hatta Yargıtay Başsavcıları bile güler geçerlermiş bu benzetmelere...
Çünkü...
Parti küçükmüş... Ve henüz farkında olunacak bir "tehlike" söz konusu değilmiş.
Ancak...
Ne zamanki parti büyümüş, iktidara gelmiş...
Ve "Hoca", Taksim’e cami, karayoluyla hac, tarikat şeyhlerine iftar, D-8 falan gibi yaramazlıklar yapmaya kalkmış...
İşte o zaman, hop, bu "patates dini" benzetmesi, üzerindeki tozları silinip Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı’nın açtığı kapatma davasının en baş ve en mutena köşesine kuruluvermiş.
Böylece...
"Patates dini" nedeniyle "Hoca"nın partisi kapanmış.
Ve hareket bir daha dikiş tutmamış.
Hoca’nın en muteber talebeleri de, "Bu böyle gitmez" diyerek ayrı baş çekmişler.
Yine masal bu ya...
Ayrı baş çeken talebeler, "Hoca"nın rüyasında görse inanamayacağı sayıda milletvekiliyle iktidara kurulmuşlar.
Hoca da tıpkı eski günlerde olduğu gibi yine "küçük parti" ile oynamaya başlamış...
Ve küçük parti oyununda, o eski "patates dini" benzetmesini de yeniden devreye sokmuş...
Hoca bu kez, eski talebelerinin dinini diline dolamış.
"Namaz kılsalar da fayda etmez" demeye getirerek o eski "patates dini" benzetmesine gönderme yapmış.
Mesela şunları söylemiş:
"Tayyip imam hatip okulu mezunu... ’Bak bu da namazını kılıyor’ diyorlar. Kılıyor ama kireç suyu... Namaz camide kılınır havrada kılınmaz. AKP olarak sen kireç suyu koymuşsun, bana Saadet sütü diye yutturmaya çalışıyorsun."
Yani...
Eskiden "patates dini" dendiğinde seslerini çıkarmayanlar, şimdi "patates dini"ne iman etmekle suçlanır olmuşlar.
Bu kıssanın hissesi şudur:
"Men dakka dukka..." Yani "Çalma kapını, çalarlar kapını"... Ya da "Bu dünya etme bulma dünyasıdır."
Başbakan Erdoğan’ın durgunluğunun 6 nedeni
KİMİ görsem, "Tayyip Erdoğan’ı Liderler Zirvesi’nde izledik. Yüzü kireç gibiydi... Ayrıca acayip durgundu... Ne iş?" diye soruyor...
Hemen söyleyeyim:
O alışılmış "Sert sözler / Erkek haykırışlar" ile karşılaşılmamasının nedeni sağlık sorunu falan değildi...
Benim saptayabildiğim 6 neden vardı Erdoğan’ın durgunluğunun:
BİR O gün Siirt’te 45 derece sıcaklıkta bir miting yapmış... Bunun neden olduğu bir yorgunluk vardı üzerinde... Enerjik olmayışı bundandı...
İKİ 3 Kasım seçiminden daha fazla oy alıp, daha az milletvekili çıkarma tehlikesi sanırım fena halde canını sıkıyordu.
ÜÇ Cumhurbaşkanlığı seçiminde Abdullah Gül’ü yeniden aday göstermeyecek. Şimdi bu durumu Abdullah Gül’e nasıl izah edeceğini düşünüyor. Sanırım durgunluğunun bir nedeni de bu...
DÖRT 50 küsur vilayette yapılacak meydan mitingleri gözünde büyümüş görünüyordu. "Şöyle bir yatıp dinlensem" edasındaydı...
BEŞ Kuzey Irak’a girmek ya da girmemek... Kafasını muhtemelen bu konu meşgul ediyordu. Hasımlarına haykırmayışı bundandı...
ALTI Gelelim yüzünün kireç gibi gözükmesi meselesine... Burada sadece "ışık ayarı"ndan kaynaklanan bir sorun vardı... Yoksa Ertuğrul Özkök’ün yüz rengiyle Erdoğan’ın yüz rengi arasında milim fark yoktu...