Paylaş
Önceki hali ile sonraki hali arasında bir mukayese çalışması yaptım:
*
- Öncesinde aşırı resmiyet var, sonrasında jantilik.
*
- Öncesinde omuzlarda okul yükü var, sonrasında yük atılmış.
*
- Öncesinde intizam var, sonrasında ihmal edilmiş şıklık.
*
- Öncesinde bürokratik duruş var, sonrasında sivil duruş.
*
- Öncesinde “Düştük bir kuyuya” duruşu var, sonrasında “Oh be” edası.
*
- Öncesinde yaşının üstüne çıkma var, sonrasında süper gençleşme.
*
- Öncesinde bir standardizasyon var, sonrasında uğraşılmış bir imaj.
AÇILIN! FATİH TERİM’İ ÖVECEĞİM BİRAZ
- Gazeteciler birbirini çekemez, medya tam bir çekememezlik cehennemidir.
*
- Peki ya akademi? Oooo! Oradaki çekememezlik, dillere destandır.
*
- Din üstatlarının nasıl da birbirinin üzerine gittiği, artık herkesin malumu. Yani orada bile var çekememezlik.
*
- Pandemiden sonra fark ettim ki: Hekimler de birbirini pek çekemiyormuş.
*
- Siyasetçiler arasındaki ayak oyunlarına ise hiç girmeyelim, çünkü girersek çıkamayız.
*
Ben zannediyordum ki...
Futbol teknik direktörleri arasında da acımasız bir rekabet, muazzam bir çekememezlik vardır.
Beni açığa düşüren Fatih Terim oldu.
*
“Hazır düşmüş, bırakayım, seyredeyim” falan demeden Şenol Güneş’e çok kuvvetli biçimde sahip çıktı Fatih Terim.
Olumlu olumsuz birçok yönü vardır Fatih Terim’in ama bu son âlicenaplığı unutulacak cinsten değil.
AŞI KARŞITLARI NEDEN İLGİMİ ÇOK ÇEKİYOR?
- Sayıları çok mu? Mitingde gördük sayılarını... Üç beş bin kişiydiler.
*
- Kendilerinden çekinmek gerekir mi? Abartmaya hiç gerek yok.
*
- Etkileme güçleri yüksek mi? Öyle olsa on milyonlar aşı yaptırmazdı.
*
- Argümanlarının elle tutulur bir yanı var mı? Söyledikleri sadece safsata.
*
Peki buna rağmen neden ilgimi çekiyorlar?
*
Mesela neden düzenledikleri mitinglerindeki kitlenin enteresanlığına dikkat kesiliyorum? Mesela neden açtıkları pankartları okumak için çırpınıp duruyorum? Mesela neden Fatih Erbakan’ın, “Aşı yüzünden yarı maymun, yarı insan çocuklar doğabilir. Aşı üç kulaklı, beş gözlü yaratıkların doğmasına yol açabilir” cümlelerini, herkese anlatmak için çırpınıp duruyorum? Mesela neden “Abdurrahman Dilipak ne demiş?” diye takipteyim?
*
Cevap veriyorum:
*
Sanırım saçma şeylerin insanı içine çeken bir büyüsü var.
Nasıl banalitenin göz alıcı bir cazibesi olabiliyorsa... Saçmalığın da insanı büyüleyen muazzam bir cazibesi olabiliyormuş.
KULAKLIKLA KONUŞANLAR
ESKİDEN kulaklıkla konuşanların, kulaklıkla konuştuklarını fark edemez, kendi kendilerine konuştuklarını düşünürdüm.
*
Kulaklıkla konuşmak o kadar yaygınlaştı ki...
Ben artık gerçekten kendi kendine konuşanların bile kulaklıkla konuştuklarını düşünmeye başladım.
YENİ BİR ELİF ŞAFAK TAVRI
ŞÖYLE bir gözlemim var:
*
Artık hiç kimse...
Sırf kafa bulmak, sırf eleştirmek, sırf laf sokmak için bile...
Elif Şafak romanı okumuyor.
*
Bu yeni bir Elif Şafak tavrıdır.
Nasıl böyle oldu? Niye işler bu noktaya geldi?
Anlatmaya üşeniyorum ve “Çok uzun hikâye” deyip geçiyorum.
İKİSİ DE ECEVİT
İNKILAP Tarihi kitabında...
Bülent Ecevit’in adını Kıbrıs Barış Harekâtı’nda vermemişler, ekonomik kriz bölümünde vermişler.
*
Oysa ikisi de Ecevit’tir. Kıbrıs’ta kahramandır, krizde başarısızdır. Hiç değilse ders kitaplarımız objektif olmasını bilmelidir.
ÖZKÖK’E ÖYKÜNEREK YAZDIM
BU fotoğraf, erkek ağırlıklı WhatsApp gruplarında sıkça paylaşılıyormuş.
“Yaşasın! Sonunda yaşlandılar!” falan denilerek.
*
Ertuğrul Özkök’e öykünerek ve biraz da uydurarak yazıyorum:
*
Bu fotoğrafı, en az 20 kadın arkadaşıma gösterdim.
Aldığım cevapların çoğu şöyle:
*
“Yaşlandıkça karizmaları artmış. Yaşlandıkça daha çekici hale gelmişler. Şahane yaşlanıyorlar. Hatta bu halleri daha iyi.”
*
Üzgünüm hemcinslerim. Çok sorry.
Paylaş