Paylaş
Var.
Bu sorunun çözülmesi gerekiyor mu?
Gerekiyor.
*
İki çözüm yolu var:
*
- Ya “uyutma” adı altında köpekleri öldüreceğiz, katledeceğiz.
*
- Ya da “kısırlaştırma” yoluyla bu büyük sorunu çözeceğiz.
*
Öldürmek, katletmek...
Allah’ın yarattığı bu sessiz varlıklara karşı sergilenecek en merhametsiz, en acımasız, en şefkatsiz, en zalim yol.
*
Kısırlaştırarak çözmek ise...
İçinde merhameti ve şefkati barındıran, inançlarımıza ve değerlerimize uygun en insani yol.
*
Bu zamana kadar hiçbir kurum, hiçbir belediye, hiçbir özel şirket, bir kısırlaştırma seferberliği yapmaya tenezzül etmedi.
Hiç denenmedi bu yol.
*
“Uyutalım, öldürelim” seslerini bastıracak tek bir yol var:
*
Büyük bir kısırlaştırma kampanyası.
*
Bakanlıklar, belediyeler, özel şirketler... Hepsi elini taşın altına koymalı.
Kısırlaştırma için çok acil çok ama çok büyük bir kampanya başlatılmalı.
Ve bu sorun...
En insani, en medeni, en İslami yöntemle çözülmeli.
*
Çözülmeli ki...
Bu millet, ikinci bir Sivriada faciası yaşamasın.
KÖPEKLERİN HAKLARINI SAVUNMA DİLİ VE EDEBİYATI
- Sorunun varlığı asla inkâr edilmemeli, çözüm önerilmeli.
*
- İnsan / hayvan kıyaslamasına gidilmemeli.
*
- Saçma ve çılgın demeçlerden kaçınılmalı.
*
- Konu siyasi bir kavganın konusu haline getirilmemeli.
*
- Sevimsizleşmekten, pervasızlaşmaktan, küstahlaşmaktan uzak durulmalı.
*
- Köpek katliamına yol açacak meydan okumalara girişilmemeli.
*
- Güler yüzle, tatlı dille, ikna ederek yol yürünmeli.
1910’DA AÇ BIRAKARAK ÖLDÜRDÜK TÜM KÖPEKLERİ
1910 yılında İstanbul’un tüm köpeklerini topladılar.
Köpekleri, vapurlara ve mavnalara doldurup adı “hayırsız”a çıkan Sivriada’ya bıraktılar.
Binlerce köpek, adada açlığa terk edildi.
*
Buraya lütfen dikkat:
*
Aç kalan köpeklerin feryatlarıyla inledi Sivriada.
Günlerce.
O feryatları duyanlar, kendilerine gelemediler.
Seyyahlar, bu feryatları anlattılar.
*
Tarihimizin kapkara lekesidir bu.
Allah’ın sessiz kullarına yapılan bu zulüm, toplumsal hafızamızdan hiç çıkmadı.
BELAYA BULAŞMAKTAN HOŞLANAN BİR ADAM
ERGİN Ataman... Almanya’da takımıyla bir otelin girişine geliyor. Otel girişinde Fenerbahçeli birkaç taraftar, epey çirkin tezahürat yapıyor.
*
Toplam üç adımlık bir mesafe.
Ergin Ataman, o çirkin tezahüratı hiç dikkate almayıp üç adımda otele girse...
Sıfır sorun çıkacak. Olay yaşanmayacak. Belaya bulaşılmamış olacak.
*
Fakat o da ne? Duruyor Ergin Ataman. Küfreden taraftara küfrediyor. El kol sallamalar, üzerine üzerine gitmeler falan.
*
Yüz hatlarına dikkatle baktım Ergin Ataman’ın.
Bu gerginlikten bir yaşama sevinci çıkardığına ikna oldum. Yüzüne kan gelmişti. Mücadelenin içine girdiği andan itibaren tuhaf bir enerji patlaması yaşıyordu.
*
Kimselere sataşmadan, ekiplerle dalaşmadan, belaya bulaşmadan duramayacak bir kişilik tipi çıkardım Ergin Ataman’dan.
Yanılıyorsam Allah affetsin.
IVIR ZIVIR NOTLAR
- Son günlerde İran’ın güçlü matem kültürünün doğurduğu mersiyeleri dinliyorum. Çok etkileyiciler çok.
*
- Anthony Hopkins’i artık izleyemiyorum. Tıpkı Haluk Bilginer’i izleyemediğim gibi. Her ikisinin de oyunculuklarından “Sular seller gibi aktörüz biz. Çok iyi rol keseriz” cümleleri akıyor gibi.
*
- Cate Blanchett’in kırmızı halıyla Filistin bayrağına dönüştürdüğü kıyafetindeki zarafetin, asaletin hastası olmayan var mı aramızda?
*
- Bir korku filminde ecinni, yaratık, doğa üstü güç, kapıların kendiliğinden sertçe kapanması falan gibi olgular varsa... Ben asla korkmuyorum.
*
- Ahmet Kaya’ya çatal kaşık fırlatmasının kefaretini ödeye ödeye bitiremedi Serdar Ortaç. En son “Benim annem de Kürt idi” dedi. Bakalım bu işin sonu nereye varacak?
*
- Cannes’a giden Türk sanatçıları yurda dönüş yapmaya başladılar. Teşekkürler hanut gezi için sanatçılarımıza fırsat tanıyan şirketlerimiz.
*
- Sağlık sorunlarına internetten yanıt bulmaya çalışanlar, en sonunda “siz en iyisi bir hekime görünün” tavsiyesine uymak zorunda kalırlar.
*
- Maymunlar Cehennemi serisinin son üç bölümünü ben de severek destekledim. Ancak son bir bölüm daha geliyor şimdi ve ben o kadar da destekleyemiyorum. Köpüğü kaçtı galiba olayın.
Paylaş