Paylaş
- Yolu Orta Anadolu’dan hiç geçmemiş Ege delikanlıları bıçkın bir kayıtsızlıkla “Tatlı dillim, güler yüzlüm, ey ceylan gözlüm” diye mırıldanırlar... Ege kıyılarının da sesidir Neşet Ertaş...
- Almanya’da düğünlerde az mı çalıp söyledi? Bir çeyreği de “Alamancı”dır Neşet Ertaş’ın...
- Onun albümlerini Dersim’den Hasan Saltık derleyip toparlamıştır... Dersim’e akraba düşer Neşet Ertaş...
- Diyarbakır’dan Kürt Murat, telefonuma mesaj atmış, “zor imiş meğer” diye... Diyarbakır’ın da bir numarasıdır Neşet Ertaş...
- Ona “Bozkır’ın Tezenesi” adını Yaşar Kemal verdi... Çukurova’ya hısımdır Neşet Ertaş...
- Son döneminde en yakınında olan isim Bayram Bilge Tokel’di... Neşet Usta ona “Bayram Kardaş” der idi... Kim mi Bayram Bilge? AK Parti iktidarının kültür bürokratlarından bir sanat adamı... Ağzına içki koymaz muhafazakâr biri... Ayrımcılık bilmez Neşet Ertaş...
- Önüne bir duble rakı koyup elindeki sazla “Niye çattın kaşlarını?” türküsünü tıngırdatmaya çalışan efkârlı ve heybetli adamlar vardır ya... Onlara da aittir Neşet Ertaş...
- Radikal İslamcı hülyalara gark olmuş iken radyodan yükselen “Zahidem” türküsünü işittiğinde gözyaşlarına hâkim olamayan delikanlılar vardır. Neşet Ertaş onların da Neşet Ertaş’ıdır.
- Kardeş Türküler’i çok sevmişti Neşet Ertaş...“Neden seviyorum biliyor musun, hiç ayrım yapmıyorlar... Kürt, Ermeni, Alevi, Romen, Balkan... Herkesin türküsünü söylüyorlar” diye açıklamıştı sevgisinin nedenini... Sadece kendi türküsüne değil herkesin türkülerine kulak verenlerin sanatçısıdır Neşet Ertaş...
- Başını sıkıca örtmüş genç kadınlar da, başlarını örtmeyi akıllarından bile geçirmeyen genç kadınlar da “bir tenhada can cananı bulunca” dizesinde aynı oranda iç geçirirler... Bu nedenle “Yemişim senin yaşam tarzı farklılıklarını” dedirtir insana Neşet Ertaş... Bu nedenle ezer geçer o bilinen sersem kavgaları... Toplumsal barışın bayrağıdır Neşet Ertaş...
- Ne caminindir Neşet Ertaş, ne de cemevinindir... Ya da şöyle söyleyeyim: Hem caminindir Neşet Ertaş, hem cemevinin...
- Kader kurbanları, iftiraya uğrayanlar, düşünce suçluları... Hepsi birden söylerler onun “Hapishanelere güneş doğmuyor” türküsünü... Neşet Ertaş’ın bir çeyreği de “mapusaneler”e aittir.
- Kara suratlıların, derdini kimseye açamayanların, eski güzel günleri arayanların, yeni bir aşka yelken açanların, bağrı yanıkların, oynak havalarda dayanamayıp ortada iki dönenlerin, hiç kıpırdamamayı marifet bilen ağır abilerin, rakıya düşkünlerin, alnı secdeden kalkmayanların, sekter ideologların, her şeye boş verenlerin, her şeyi süper ciddiye alanların... Velhasıl herkesin ama herkesin nefesidir Neşet Ertaş...
- Dağların, ovaların, Kordon’un, bozkırın, Çamlık’ın, Keskin’in, karakolların, Alevi radyolarının, muhafazakâr televizyonların, rakı sofralarının, alkole acayip mesafeli çay ocaklarının, Asi nehrinin, Van gölünün, meyhanelerin, zikir meclislerinin... Velhasıl hepsinin ama hepsinin ağasıdır Neşet Ertaş...
- Simide gevrek demeye benzemez bu iş... Memleketin ruhundan söz ediyoruz, ruhundan...
Müzakere masası adabı
- Her masanın kendine özgü bir adabı vardır. Müzakere masasının da... Üstelik müzakere masası adabı, diğer masaların adabından çok daha keskin, çok daha katı ve çok daha çetrefillidir.
- Bir devlet, bir terör örgütüyle ancak bir kez oturur müzakere masasına... İkincisi olmaz bunun... Müzakere masası, Asmalımescit’teki Yakup adlı meyhanenin masasına benzemez yani...
- Müzakere masasında konuşulanlar müzakere masasında kalır. Masada olup bitenler dışarı sızıyorsa taraflar adap erkân bilmeden masaya oturmuş demektir. Racon şudur: Önce adap erkân öğreneceksin, sonra masaya oturacaksın.
- Müzakere masasına bir kez oturup dağılanlar, bir daha çok zor otururlar o masaya... Çünkü güvensizlik denilen illet, müzakere masasının asla ve kata kaldıramayacağı türden bir illettir.
- “Müzakere masası/çatışma/müzakere masası/çatışma...” diye bir kısır döngü olamaz. Müzakere masasına oturanlar, “Çatışmasızlık esastır” hedefini garantiye almak durumundadırlar.
- Müzakere masası acemilerinin yol açtıkları en büyük zarar şudur: Müzakere masasının yeniden kurulmasını imkânsız hale getirmek... İşte bu yüzden müzakere masasına ya hiç oturulmaz ya da ustalaştıktan sonra oturulur.
Korku
TÜSİAD Başkanı Ümit Boyner’e sorulmuş:
“Tayyip Erdoğan’dan korkuyor musunuz?”
Ümit Boyner yanıt vermiş:
“Korkmuyorum. Korkulacak bir insan olduğunu da düşünmüyorum.”
* * *
İki şey söyleyeceğim:
BİR: Eğer bir memlekette televizyon ekranında bir sivil toplum örgütü başkanına “Başbakan’dan korkuyor musunuz?” diye soruluyorsa ve başta soruya muhatap olan sivil toplum örgütü başkanı olmak üzere hiç kimse soruyu zerre kadar yadırgamıyorsa... Başka hiçbir medeni memlekette söz konusu edilemeyecek olan “başbakan korkusu” diye bir korkunun, memleketin atmosferine sızdığını söyleyebiliriz.
İKİ: “Başbakan’dan korkuyor musunuz?” sorusuna “Korkutmak istiyor ama biz korkmuyoruz. Neticede öcü masalı değil bu...” demek yerine “Biz kendilerinin korkulacak bir insan olduğunu düşünmüyoruz” şeklinde alttan alan bir cevap vermeyi tercih eden Ümit Boyner, “burjuvazinin alttan alıcılığı” konusunda şahane bir örnek daha vermiş oldu.
Yarışmacı arkadaş için hazım dersleri
- Flmİnİ, şarkını, romanını bir jüriye teslim ettin mi? Olay bitmiştir arkadaş... Çaresiz kadere boyun eğeceksin.
- Jüriye şöyle bir bakacaksın... Diyeceksin ki “ben biricik filmimi, şarkımı, romanımı bunların ellerine derin bir itimat duygusuyla teslim eder miyim?”. Cevabın “hayır” ise... Alıp eline biricik eserini, anında kaçacaksın oradan...
- Jüriden ödül yağmuruna tutulunca efendi olmanın bir anlamı yok... Mühim olan jüriden sıfır çektiğin halde efendiliğini korumaktır.
- Bugünün yarışmacısı, yarının jüri üyesidir... Unutma! Yarın sen de bir karar vermek durumunda kalacaksın...
- Sana ödül verildiğinde aklına gelmeyen sözcükleri, sana ödül verilmediğinde aklına getirmemelisin.
Soğan, et, kasap
ESKİ Genelkurmay Başkanı Hilmi Özkök’ün literatüre soktuğu “Kasaptaki ete soğan doğramam” sözünü ne zaman işitsem...
- Burnuma soğan kokusu geliyor.
- Gözümün önüne fırsatçı bir et düşkünü geliyor.
- Aklıma beyaz önlüğüyle elindeki soğanı doğramak için tetikte bekleyen Hilmi Özkök geliyor.
Kısacası çağrışımları hayli itici bir söz benim için “Kasaptaki ete soğan doğramam” sözü... Keşke “Dereyi görmeden paçayı sıvamam” deseydi Özkök... Hiç değilse soğan kokusundan kurtulurduk.
* * *
Söz “literatüre sokulan deyimler”den açıldığına göre...
Süleyman Demirel’e selam sarkıtmanın tam zamanıdır.
“28 Şubat soruşturması” için şöyle demişti Demirel:
“Dünün güneşiyle bugünün çamaşırı kurutulmaz.”
Kasaplı, soğanlı, etli sözün karşısında nasıl da parıl parıl parlıyor...
Kadının erkeği solladığı 8 alan
AŞAĞIDAKİ maddeler “Kadınlar futboldan anlamaz” diyerek sözde erkeklik övgüsü yapanlara ithaf edilmiştir.
* * *
BİR: Erkeklerin karşısında apışıp kalacakları 345 çeşit rengi kadınlar pat diye tanırlar.
İKİ: Hiçbir erkek, ayakkabı işinden kadınlar kadar anlayamaz.
ÜÇ: “Kendini iyi ifade etmek” yarışında birincilik hep kadınlarındır.
DÖRT: Erkeklerin çaktığı “merhamet” dersinde kadınlar hep harikalar yaratır.
BEŞ: Cesaret ve yiğitlik erkeğin haksızca gasp ettiği iki haslettir. İki haslet de aslında kadınlara aittir.
ALTI: Organizasyondan kadınlar anlar, erkekler hiç anlamaz.
YEDİ: Sezebilmek diye bir marifet varsa bu kadınlara mahsustur.
SEKİZ: Konsantrasyona bağlı tüm işlerde kadınlar açık ara üstündür.
Paylaş