Paylaş
İçim de pek rahat.
Çünkü benim ilkem şudur:
“Yeremediğini övme / Övemediğini yerme.”
Günümüzde genelkurmay başkanlarını yermek sonuna kadar serbest mi?
Serbest.
O zaman mesele yok.
Kendilerini sonuna kadar övebiliriz de.
* * *
Gözlemleyebildiğim kadarıyla...
Bir “Necdet Özel alerjisi” var toplumun bir bölümünde...
İki temel gerekçeye dayanıyor bu alerji:
BİR: Silah arkadaşları hapislerde sürünürken o hiçbir şey yokmuş gibi yapıyor.
İKİ: Sivil hükümete sonsuz itaat etmiş bir görüntü veriyor.
Hemen söyleyeyim:
Bu iki gerekçe de benim Necdet Özel’e alerji duymamı değil, sempati duymamı sağlıyor.
* * *
Birinci gerekçeye bakalım:
Ne yapması bekleniyor Necdet Paşa’dan?
Silah arkadaşlarını kurtarmak için elindeki silahlı gücü adli makamlara karşı bir tehdit olarak kullanması mı?
“Arkadaşlarımızı derhal serbest bırakın yoksa fena olur” falan mı demesi bekleniyor?
Eğer adli mekanizmalarda haksızlıklar söz konusuysa Necdet Paşa’nın buna karşı yapabileceği ne var?
Uğranıldığına inanılan haksızlıklar karşısında “sivil” tepkiler vermek ve bunun sabrını göstermek yerine Necdet Paşa’dan savcıya, polise ve yargıca kükremesini beklemek ne kadar hakkaniyetli bir tutumdur?
* * *
İkinci gerekçeye gelince...
Sivil hükümete itaat, Necdet Özel’in ayıbı değil tam tersine şerefi ve şanıdır.
“Delikanlı genelkurmay başkanı”, elindeki silahlı güce yaslanarak sivil hükümete ayar vermeye kalkışmaz.
Genelkurmay başkanları açısından “delikanlılık” şudur:
Elinde silahlı güç bulunduğu halde bu gücü halkın oylarıyla iktidara gelmiş bir iktidara karşı koz olarak kullanmayı akıldan bile geçirmemek.
Bunu başarabilen ender genelkurmay başkanlarından biridir Necdet Özel.
Bizde genelkurmay başkanları sivil hükümete itaati değil posta koymayı gelenek haline getirmişlerdir.
Necdet Özel olanca soğukkanlılığıyla işte bu ayıplı geleneğe son verdi.
Sivil hükümete itaati içine sindirebildi. Az şey değildir bu ve övgüyü hak etmektedir.
* * *
Şehit askerlerin arkasından gözyaşı dökmesine gelince...
Gülebilen ve ağlayabilen insanlar benim açımdan kıymetli insanlardır.
Ama dikkat!
Sadece ağlamak yetmez, gülünecek de...
Necdet Paşa’nın gözyaşlarını gördük.
Umarım kahkahalarını da işitiriz.
İstanbul trafiğine karşı acil önlemler paketi
- YOLA çıkmadan önce İsmet Özel’in “Mataramda Tuzlu Su” adlı şiirinde geçen “uzun yola çıkmaya hüküm giydim” dizesini 11 kez tekrarlayın. Bu sizi psikolojik olarak olaya hazırlayacaktır.
- Bir semtten başka bir semte gitmeye hazırlanırken bir şehirden başka bir şehre gitmeye hazırlanır gibi hazırlanın.
- Arabanıza almanız gerekenler: İki şişe su... Üç soğuk sandviç... Bir demet yaz meyvesi... Sizi en az 5 saat idare edecek CD...
- Kulaklı telefonla arabayı ofise çevirebilirsiniz.
- Yol boyu mola verilecek yerleri saptamayı ihmal etmeyin.
- Yetkililerin “Mutlaka toplu ulaşım araçları tercih edilmeli” şeklindeki önerilerine “He... He...” deyip geçin... Toplu taşımanın İstanbul’da henüz bir alternatif olmadığını aklınızdan çıkarmayın.
Nuri Sesigüzel’i atıp kayınpederi koymak
NURİ Sesigüzel, Urfalı popüler türkücüler geleneğinin babasıdır.
Erken dönem İbrahim Tatlıses’tir.
İbrahim Tatlıses yokken o vardı.
Olay şudur:
60’lı yıllarda Urfa’ya Nuri Sesigüzel geliyor. Ortalık ayağa kalkmış durumda. Herkes Sesigüzel’i görmek için çırpınıyor. Çırpınanlar içinde henüz şöhret merdivenine adım bile atmamış olan İbrahim Tatlıses de var.
Neyse...
Konumuz bu değil, Sesigüzel’i bilen biliyor. Konumuz Sesigüzel’e yapılan büyük ayıp.
* * *
Nuri Sesigüzel Urfa Birecikli...
1995 yılında Birecik’te bir caddeye Sesigüzel’in adı veriliyor. Sesigüzel’in böyle bir şeye ihtiyacı yok ama bunu bir kadirşinaslık örneği olarak görüp memnun oluyor.
Aradan bir zaman geçiyor.
Birecik’e yeni bir belediye başkanı seçiliyor.
Yeni başkan Faruk Pınarbaşı, Nuri Sesigüzel’in adını caddeden siliyor, yerine kayınpederi olan eski milletvekili Ferit Aydın Mirkelam’ın adını veriyor.
* * *
Bir sanatçının adını bir caddeye vermek kadirşinaslıktır. O sanatçıyı memnun eder.
Ama bir sanatçının adını bir caddeden silmek o sanatçıya doğrudan hakarettir. Büyük ayıp kapsamındadır.
Sanatçının adının yerine “kayınpeder”in adını koymanın hangi kapsama girdiği konusunda bilmem yorum yapmaya gerek var mı?
Hıristiyan domates
MISIR’da İslam’ı dünya kamuoyunun gözünde küçük düşürmeye ahdetmiş bir grup var ve bu grup faaliyetlerini sürdürüyor.
* * *
İlk atakları şu konudaydı:
İslam’a göre erkekler, ölen eşlerinin cesetleriyle ölümden sonraki ilk 6 saat içinde seks yapabilirler.
Ardından da bu konuda Mısır Parlamentosu’ndan yasa çıkarmaya çalıştılar.
Herkesin midesi bulandı tabii...
“Bir cesetle cinsel ilişki kurma” fikrini taşıyacak kadar kirli zihinli olmaları bir tarafa, bir de buna İslam’ı alet ediyorlardı.
Sonuç?
Yüz binlerce azılı İslam düşmanının başaramayacağı türden bir anti-İslam propagandası gerçekleşmiş oldu.
* * *
İşte yine Mısır...
Yine İslam’ı küçük düşürme çabası...
Mısır’da İslamcı bir grup bu kez kafayı domatese takmış.
Evet, domatese... Bildiğimiz domatese...
Domates yatay olarak ikiye kesildiğinde ortaya Malta haçına benzer bir şekil çıkıyormuş.
Bu yüzden domates Hıristiyan imiş ve yasaklanmalıymış.
* * *
İslam ümmetini uyarıyorum:
Mısır’da ortaya çıkan ve İslam’ı küçük düşürmeye ahdetmiş bu akımla mücadele etmelisiniz.
Eğer mücadele etmezseniz...
Dininize “ölülerle seks yapmaya cevaz veren din” ya da “domatesi haçlı ordusu sebzesi sayan din” muamelesi çeken bu grubun, yeni atakları çok daha aşağılayıcı olabilir.
Meyve sebzeler ve meşrepleri
DOMATES Hıristiyan ise...
- İncir muttakidir.
- Zeytin ihlas sahibidir.
- Çilek ehli dünyadır.
- Papaz eriği müstesna erik bidatçidir.
- Kayısı kalenderdir.
- Karpuz anarşisttir.
- Kavun rint meşreptir.
- Ceviz cemaatçidir.
- Şeftali nüktedandır.
- Elma baştan çıkarıcıdır.
- Patates Batıcıdır.
- Üzüm statükocudur.
- Fındık yetmez ama evetçidir.
- Hindistancevizi muhafazakâr zengindir.
- Antepfıstığı açılımcıdır.
* * *
NOT: Yukarıdaki liste Twitter’daki matrak dostlarla birlikte yayına hazırlanmıştır.
Kral ya da kraliçe
İSTANBUL Boğazı’nın son nefes alma yeri olan Sevda Tepesi’ni, Suudi Kralı için imara açtılar.
“Yapmayın, etmeyin” diyoruz.
Fakat bazıları “Bu ne Arap düşmanlığı böyle” demezler mi?
Onlara şunu demek isterim:
Benim açımdan Suudi Kralı, İngiliz Kraliçesi fark etmez, önemli olan İstanbul’dur.
Sizin açınızdan ise durum bellidir: Suudi ya da İngiliz, fark etmez... Kral ya da kraliçe olsun da gerisi mühim değil.
Paylaş