Paylaş
Gün boyu süren tartışmalara işaret eden, bütün tarafların görüşlerinin yer aldığı, bir hüküm içermeyen, soru işaretleri taşıyan bir haberdi.
*
Dün Nasrullah Kadı Camisi’nin restorasyonunu yapan Gürsoy Grup’un yetkilileriyle konuşunca...
Ortaya atılan iddiaların da yapılan tartışmaların da aslında tamamen boş olduğuna ikna oldum.
*
Her şeyden önce şunu vurgulamalıyım:
Gürsoy Grup, bu restorasyonu “tarihi bir camiyi yeniden ihya etmek” amacıyla tamamen kendi kaynaklarıyla yapmış ve bir kuruş ücret almamış.
*
Gürsoy Grup, restorasyon işinde çok tecrübeli, çok titiz, çok dikkatli... Mekke’den Vatikan’a dünyanın dört bir yanında restorasyon işleri yapıyorlar. Alanında en yetkin hocalardan oluşan bir “bilim kurulu” ile çalışıyorlar ve attıkları her adımı buna göre atıyorlar.
*
Nasrullah Kadı Camisi’nin restorasyon öncesi halini gördüm fotoğraflardan.
İçler acısıydı.
Pimapen doğramalar, tavanlarda çatlaklar, izolasyon sorunları falan...
*
4 yıl önce tamamlanan restorasyonla...
Orijinal esere dönülmüş. Hatlara hiç dokunulmamış, hepsi temizlenerek özgün haliyle korunmuş.
Sadece kalemişi bezemelerde alttan çıkanların ve dönem özelliği gösterenlerin kalmasına özen gösterilmiş.
Mihrap önündeki kubbe ise mevcut haliyle korunmuş.
*
1500’lü yılların başında yapılan bir esere sonradan birçok ilave ve süsleme yapılması söz konusu. Bu normal. Nasrullah Kadı Camisi’nde de 1900’lü yıllardan sonra yapılmış çeşitli kalemişi bezemeler yer alıyormuş. Ancak restorasyonla orijinale dönüş hedeflenmiş.
Fotoğraflar arasında ortaya çıkan farkın nedeni de bu.
*
Nasrullah Kadı Camisi’ni inceleyip sanat tarihi açısından raporlayan isim, İstanbul Üniversitesi’nin sanat tarihi alanında en yetkin hocalarından Prof. Dr. Mim. M. Baha Tanman...
*
Gürsoy Grup yetkilileri, Nasrullah Kadı Camisi’nin üniversiteler tarafından “örnek restorasyon” olarak gösterildiğini ve bu maksatla incelendiğini söylüyorlar.
*
Gürsoy Grup yetkililerinin son olarak söyledikleri şu:
“Bilim insanlarıyla çalıştık. Kastamonu yerel yetkilileriyle el ele verdik. Ortaya gurur duyduğumuz, heyecanlandığımız bir restorasyon çıktı... Böyle bir projenin restorasyon magazinine kurban edilmesinden duyduğumuz derin üzüntünün temel nedeni bu.”
AK PARTİ’DEN ÖNCE TÜRKİYE’DE KADININ ADI YOK MUYDU?
AK Parti Grup Başkanvekili Özlem Zengin, öfkeli bir Meclis tartışmasının tam ortasında şöyle bir söz söyledi:
*
“AK Parti’den önce Türkiye’de kadının adı yoktu.”
*
Ben hemen anladım Özlem Zengin’in ne demek istediğini...
“AK Parti’den önce Türkiye’de bazı kadınların adı yoktu” demek istiyordu.
*
Zaten sonra kendisi hem Hürriyet’e yaptığı açıklamada, hem de sosyal medyadaki paylaşımlarında...
Bunu vurguladı.
*
Özlem Zengin’in kastettiği anlamda bakacak olursak...
Gerçekten de AK Parti’den önce bazı kadınların adı yoktu Türkiye’de.
*
Başörtülü kadınlar...
- Üniversite kapılarından kovulurlardı. Yalan mı?
- Meclis’e girdiklerinde “Dışarı! Dışarı!” diye Meclis’ten kovulurlardı. Yalan mı?
- Memur olamazlardı. Yalan mı?
- Hadleri bildirilirdi. Yalan mı?
- Kaymakam, vali, hâkim olmaları teklif dahi edilemezdi. Yalan mı?
- Avukat bile olamazlardı. Yalan mı?
- Özel sektörde bile “görünür” olmaları pek istenmezdi. Yalan mı?
*
Özlem Zengin’in o cümlesiyle alay edip mavra çevirenler...
Alayı, mavrayı bir tarafa bırakıp kastettiğiyle yüzleşseler ve “Ya hakikaten çok ayıp edilmişti bazı kadınlara” falan deseler...
Hem kendileri için hem de insanlık için önemli bir adım atmış olurlar.
ATATÜRK’E BORÇLUYUZ
TÜRKİYE’de kadınlar...
Atatürk sayesinde...
1935 yılında...
Seçme ve seçilme hakkına sahip oldular.
*
Fransa’da kadınlar...
Zorlu mücadelelerin ardından...
1945 yılında...
Seçme ve seçilme hakkına sahip oldular.
Türk kadınının, Fransız kadınından 10 yıl önce seçme ve seçilme hakkına kavuşmuş olmasını Atatürk’e borçlu olduğumuzu asla ve kata unutmayalım.
ABDÜLHAMİD’İN TALİHSİZLİĞİ
ÇOK talihsiz bir padişah 2. Abdülhamid.
Yıllarca...
- Ya “kızıl sultan” denilerek yerin dibine sokulurdu.
- Ya da “ulu hakan” denilerek göklere çıkarılırdı.
Ortası yoktu.
*
Bu yetmezmiş gibi şimdi bir de...
“Alçak” falan diye hakaretler yağdıran tipler çıktı.
Ağızlarını doldura doldura sövüyorlar.
*
“Tarihi kişiliklere siyah ya da beyaz diye yaklaşılmaz” falan derken...
Şimdi de “Tarihi kişiliklere karşı terbiyesizce yaklaşılmaz” demek durumunda kalıyoruz, iyi mi?
KAFASI DA KAFASI
HER şeyin sonuna “kafası” getiren tipler var.
*
Bu tiplerin konuşma tarzı aşağı yukarı şöyle bir şey:
*
Abi şimdi dün akşam erken saatte gittik balıkçıya... Tam meze kafası... Sonra birden politik muhabbet açıldı. İçimizden biri AK Partili... Her şeyi savunuyor, üstelik provokatif... Tam Melih Gökçek kafası... Nasıl sıkıldım anlatamam. Eve gitmek istiyorum. Dizi izleyeceğim. Bendeki tam “Dark” kafası... Öbürlerindeki ise Lucca kafası...
*
Böyle konuşanlara...
Öyle bir kafa atmak istiyorum ki...
MERAK ETTİM
ARJANTİN’de Che Guevara’nın doğduğu ev satışa çıkarılmış.
Kim alır acaba?
Komünist başkan mı? Tunç Soyer mi?
Paylaş