EN GÜZEL TARAFI: 70’leri hiçbir ayrıntıyı atlamadan en gerçekçi bir şekilde yansıtması. Londra’dan Paris’e, New York’tan Atina’ya önemli kentlerin, 70’li yıllardaki ışıltılı atmosferinin hastalıklı bir titizlikle yansıtılması. Duvar afişlerinden otomobillere hiçbir ayrıntının atlanmaması. Ayrıca 70’lerin giyim zevkinin, yani o tuhaf kazakların, daracık ceketlerin, ekose mini eteklerin filan da ihmal edilmemesi.
EN SEKTER TARAFI: "Bu ne çıldırtan denge" dedirtmesi. Yani aşırı dengeciliği. MOSSAD ajanı katillerin ne kadar da insancıl olduklarını gösteren sahnelerin arasına sıkıştırılmış olan "Acaba fazla mı ileri gittik? O zaman araya bir iki Filistin tezi attıralım da denge sağlansın" türünden hesaplılık içermesi. Yani filmin yönetmeni Steven Spelberg’ün Yahudi asıllı olmasından kaynaklanan kompleksler.
EN SALAK TARAFI: Muhtemelen sivri zekalının biri "Yahu Seteven, neden bir Mossad ajanıyla Filistinli teröristi karşı karşıya getirip Ortadoğu sorununu tartıştırmıyoruz. Amma da güzel olur" şeklinde orijinal bir öneri getirmiş ve Steven biraderimiz de "Yaşşa!" demiş. Ve böylece filmin en salak, en absürd yeri ortaya çıkmış. MOSSAD ajanıyla Filistinli teröristin Atina’da salaş bir evde rastlantısal olarak buluştukları gece yaptıkları geyik muhabbetinden söz ediyorum. Hani kendisini "komünist eylemci" olarak tanıtan MOSSAD ajanının Filistinli teröriste, "Siz Arapların gidecek o kadar çok ülkesi var ki. Ama Yahudilerin yok" demesi... Yani en hızlı İsrail yanlılarına bile "Hadi len" dedirtecek denli bir salaklık.
EN PROPAGANDİST TARAFI: MOSSAD’a bağlı tim, bir Filistinli’nin evine bomba koymuş. Tam bombayı patlatacaklar. Ancak adamın küçük kızının evde olduğunu fark ediyorlar. Kuş gribi nedeniyle tavuk itlaf eder gibi adam öldüren MOSSAD ajanı katillerimiz, işte o anda o küçük kızın öldürülmemesi için öyle bir çırpınıyorlar ki. Siz de bu ucuz propagandanın etkisiyle kendinizi yerden yere vurmamak için çırpınıyorsunuz..
EN ETKİLEYİCİ TARAFI: Filmin ilk dakikalarında 1972 yılında bir grup Filistinli tarafından Münih Olimpiyat Oyunları’nda İsrailli sporcuların rehin alınma olayının yansıtılış biçimi. Hiçbir abartma yok. Özgün bir anlatım dili yakalanmış. 1972 yılının teknik olanaklarıyla yapılan televizyon canlı yayınlarının yansıtıldığı bölümler acayip inandırıcı...
EN YAPAY TARAFI: Filmin esas oğlanı MOSSAD adına çalışan İsrailli bir katil. İsrail Gizli Servisi yetkilisi, "Bunlar Münih eylemini planlayan Filistinli teröristlerdir. Senin görevin bunları öldürmek" diye esas oğlanın eline bir liste veriyor. O da listede yer alan Filistinlilerin çoğunu temizliyor. Ancak... Nice cinayetin ardından kahramanımızın yüreği ışıyor! Ve MOSSAD yetkilisine şu soruyu soruyor: "Bu adamların Münih’i planlayanlar olduğunu nereden biliyoruz? Elimizde bir kanıt var mı?" Biz de karnımızı tuta tuta gülüyoruz.
Acil şifalar
FERHAN Şensoy’un belirli aralarla yaptığı "Şan Tiyatrosu" çıkışlarına bir yenisi daha eklendi.
Bu kez işi hayli ilerletmiş.
Vatan’dan Arda Uskan ve Buket Aşçı’ya verdiği röportajda neler demiyor ki:
Güya Şan Tiyatrosu’nda oynadığı oyunda Hasan Celal Güzel ile ilgili bir espri yapmış, Güzel bunun üzerine çok sinirlenmiş, "Yakın bu tiyatroyu" diye emir vermiş, polisler de yakmış.
Bu kadarla kalsa iyi...
Talihsiz bir trafik kazasında can veren meslektaşımız Hande Mumcu’yu da işin içine karıştırıyor.
Ayrıca...
Hazreti Havva için "karı" diyor.
"Önce şizofren sonra Müslüman olunabilir" vecizesini yumurtluyor.
1980’li yıllarda oynadığı oyunlarda surelerle nasıl dalga geçtiğini filan anlatıyor.
Durum şudur:
Ferhan abimiz iyice dağıtmış durumdadır.
Bu nedenle...
En iyisi hiçbir şey yokmuş gibi yapmaktır.
Hiç ses etmemektir.
Belki de en iyisi bütün kalbimizle kendisine "Acil şifalar" dilemektir.