Paylaş
Muhalefet kanadının propaganda mekanizması çalışmaya başladı.
*
Muhalefetin propagandası, iki ana noktada toplanıyor:
*
- BİR: Erdoğan, Altılı Masa’dan korktuğu için masayı dağıtmaya çalışıyor.
*
- İKİ: Erdoğan, kazanamayacağını anladığı için İYİ Parti’yi saflarına çekmeye çalışıyor.
*
Bu tam anlamıyla muhalefetin muhalefete propagandasıdır.
*
Tarafsız, objektif, hakkaniyetli bakışa sahip herhangi birine, “Altılı Masa, şu haliyle Erdoğan’ın yüreğine korku mu salıyordur, yoksa ferahlık mı salıyordur?” diye sorun.
*
Saniye sektirmeden alacağınız cevap şu olacaktır:
Ferahlık salıyordur ferahlık.
*
Gelelim “İYİ Parti’yi saflarına çekmeye çalışıyor” iddiasına...
İYİ Parti’nin masadan kalkmayacağını Erdoğan’ın tahmin etmediğini düşünmek, Erdoğan’ın siyasetten hiç anlamadığını düşünmekle eşdeğerdir.
En Erdoğan karşıtı kişiler bile böyle düşünmenin saçma kaçacağını bilirler.
*
Muhalefetin muhalefete propagandası karşısında...
Şu iki yaklaşımdan birini seçmek mümkün:
*
- BİR: Söz konusu propagandanın sağladığı tatlı, huzurlu rüyaya dalmak.
*
- İKİ: Acı ve rahatsız edici de olsa gerçeklere kulak vermek.
*
Birinciyi tercih edenlere “tatlı rüyalar” der geçerim.
*
İkinciyi tercih edenlere ise işin gerçeğini şöyle izah etmek isterim:
*
Erdoğan, İYİ Parti’yi masadan kalkmaya ve milli duruşa davet ederken...
İYİ Parti’yi değil, İYİ Parti’ye gönlü kayabilecek arada kalmış, kararsızlığa düşmüş muhafazakâr seçmenleri hedef alıyor.
*
Onlara şu mesajı vermek istiyor:
*
İYİ Parti, milli duruşa sahip bir parti gibi gözüküyor. Ancak “Altılı Masa” kurgusu, milli duruşa aykırı bir kurguya sahip. Bakın, ben İYİ Parti’yi milli duruşa çağırdım. Elimden geleni yaptım. Ama görüyorsunuz, reddettiler.
*
Erdoğan’ın bu mesajı, etkili olur mu olmaz mı?
Bilmiyorum.
Ama hedefinin ve amacının, bu mesajı kararsız muhafazakârlara iletmek olduğundan yüzde bir milyon eminim.
AKLINIZDA BULUNSUN
- Oturmuş bir kişilik, zamanla değişmez. Hiç uğraşmayın.
*
- Ekranda samimiyet de samimiyetsizlik de izleyiciye çarpan etkisiyle yansır.
*
- Kaçan kovalanır ama sahte kaçış anında çakılır.
*
- Ömer Seyfettin okumak, insanı milliyetçi yapar.
*
- Bir şeyi anlaşılır hale getirmeden anlatanlar, o şeyi anlamamışlardır.
*
- “Ne derler”, insan özgürlüğünün önündeki en büyük prangadır.
NEŞET BABA’NIN VASİYETİNİN HİÇBİR KIYMETİ YOK MU
ÖNCELERİ ben de “Ne var canım. Çekilsin Neşet Ertaş filmi. Ne sakıncası olur ki bunun” falan diye düşünüyor, Ertaş Ailesi’nin bu konudaki tavrını sekter buluyordum.
*
Bir süredir Neşet Ertaş’ın söyleşilerini izliyorum.
*
Çıkardığım sonuç şu:
Neşet Baba, hayatına dair dokümanter tarzda filmler yapılmasına her zaman açık olmuş ama hayatının canlandırılacağı filmler yapılmasına net biçimde karşı çıkmış.
Film istememiş.
Bunu da vasiyet etmiş.
Aile de bu vasiyete sonuna kadar sahip çıkıyor. Konu mahkemede.
*
Fakat buna rağmen film çekilmiş, 23 Aralık’ta da vizyona sokulacakmış.
*
Vasiyete riayet insanlığın bir gereğidir.
Vefat etmiş bir sanatçının vasiyetinin hiçe sayılmasını kabul edemiyorum.
Hele süreç, henüz mahkemelerdeyken...
Filmi vizyona sokmak, tam anlamıyla “Ben mahkeme falan takmam” demektir.
Bu da hem ayıptır hem de yasal değildir.
HİÇ DEĞİLSE
ADALET Bakanı Bekir Bozdağ, Fethullah Gülen’i övdüğü cümleleri kendisine hatırlatılınca...
“Keşke bunları söylemeseydim” demiş.
*
Bazıları bunu bile söylemiyorlar.
Keşke hiç değilse bunu bari söyleseler.
SOKAK KÖPEKLERİ
SOKAK köpekleri tartışması var gündemde.
Kim haklı, kim haksız kısmına girmeden sadece bir şey söylemek istiyorum:
*
Bu tartışmayı yürütenler...
İnsana da köpeğe de şefkatle yaklaşmayı asla ihmal etmemeliler.
RUH HALİMİZ
SON günlerde kiminle konuşsam hep aynı şeyleri söylüyorlar:
*
Yalnız kalmak istiyorum, insan görmek istemiyorum, sonra sıkılıyorum, azıcık insan içine çıkıyorum, pişman oluyorum, tekrar yalnızlığıma dönüyorum.
*
Yahu bu tam da Yıldız Tilbe’nin dediği şey değil mi:
*
“Hepinizden nefret ediyorum ama tek başıma da çok sıkılıyorum.”
Paylaş