Paylaş
Deniz Bölükbaşı, hepsiyle ilgili dikkat çekici açıklamalar yaptı.
MHP içinde bazı isimler, olağanüstü kongre için imzalar topladı ve konu mahkemelik oldu. Bu süreci nasıl yorumluyorsunuz?
DENİZ BÖLÜKBAŞI: 1 Kasım sonuçları, MHP için çok ciddi bir travma oldu. Hatta baraj altında kaldığımız 3 Kasım 2002 seçiminden bile daha derin etkisi oldu. Bu travma üç süreci harekete geçirdi.
BİR: Olağanüstü kongre ve mahkeme süreci...
İKİ: Genel merkez yöneticilerinin güven ve itibar kaybı süreci...
ÜÇ: MHP’nin kan kaybı süreci... Benim için en önemlisi üçüncüsüdür. Yani MHP’nin kan kaybı. Ben kongre talebini, kan kaybına çare bulacak bir reçete olarak görmüyorum.
*
Neden görmüyorsunuz?
DENİZ BÖLÜKBAŞI: Siyasi Partiler Kanunu, bu gibi durumları düzenlememiş. Bu tür konular için asıl düzenleme Dernekler Kanunu’nda yapılmış. Siyasi Partiler Kanunu’nda da “beşte bir üst delegenin imzasıyla olağanüstü kongre talebinde bulunulabilir” deniliyor ama bunun dışındaki konular, yani süreler, kayyum atamasıyla ilgili detaylar yok. Bu detayları Dernekler Kanunu düzenlemiş. MHP, sıradan bir dernek değildir. Ben mahkemenin, Dernekler Kanunu’nun bilmem kaçıncı maddesine göre MHP gibi partiyi kongreye çağırmasını, heyet atamasını, yani çok radikal bir karar almasını beklemiyorum.
*
Ya mahkeme böyle bir karar alırsa?
DENİZ BÖLÜKBAŞI: Böyle bir karar alırsa o kararın uygulanabilir olduğunu zannetmiyorum. Çünkü siyasi partilerle ilgili müeyyide uygulama yetkisi Anayasa Mahkemesi’ndedir. Küçümsemek adına söylemiyorum ama MHP ile ilgili dava, kat mülkiyeti anlaşmazlıkları, veraset ilanı gibi konulara bakan bir mahkeme için çok cesametlidir.
*
Bu durumda Kongre isteyenlerin talepleri ne olacak?
DENİZ BÖLÜKBAŞI: Ben imza hareketi başlatan arkadaşlarımızın önemli bölümünü temiz duygularla hareket eden ülkücüler olarak görüyorum. Bunlar vatan haini değildir. Ama aralarında öyleleri vardır ki onların amacı farklıdır. Bu ikisini ayırmak gerekir. Devlet Bey’i sevmeyebilirsiniz, eleştirebilirsiniz, bunun birçok kısmında haklı da olabilirsiniz ama kendisinin 19 yıllık genel başkanlık süreci içinde şu üç şeyi başardığını görmeniz gerekir:
BİR: Siyasi pusulamızın sapmasına izin vermemiştir.
İKİ: Fikri omurgamızın kaymasını engellemiştir.
ÜÇ: MHP’yi başka emeller için sokağa çıkarıp bir kardeş kavgasının tarafı haline getirme ümidi besleyenlerin heveslerini kursağında bırakmıştır. Bu üç nokta MHP’nin geleceği açısından önemlidir. Muhaliflerle bir sorunum yok. Meral’le benim bir kardeşlik hukukum var. Ama ben bu üç açıdan baktığım zaman MHP’nin bu kaos ortamından çıkıp ayağa kalkmasının ve yeniden Türk milletinin ümidi haline gelmesinin en sağlıklı şekilde Devlet Bey tarafından yapılabileceğine inanıyorum. Delegelerimiz de bu noktaya doğru geliyorlar.
Hem milli güvenlik hem de milli çıkarlar ateşe atıldı
EMEKLİ diplomat Deniz Bölükbaşı’nın dış politikaya yönelik eleştirileri çok sert ve net... İşte söyledikleri:
ATEŞ ALTINDAYIZ: Davutoğlu, dış politikayı ahlaki ve vicdani politika diye anlatıyor. Anlatmasın. Dış politikada tek başına ahlak, vicdan olmaz. Dış politika milli çıkar ve milli güvenlik ekseninde şekillenir. Bugün ikisi de ateşe atılmış durumda. Vahim tehditlere ve tehlikelere açık hale geldik.
VİCDAN VE AHLAK: Vicdan ve ahlak, ancak milli güvenliğimizi koruyacak ve milli çıkarlarımızı sağlayacak bir dış politikada olur. Güvenliğini sağlayamazsan, çıkarını koruyamazsan nasıl vicdanlı ve ahlaklı olacaksın?
RUHBAN SINIFI GİBİ: Dışişleri’ni dışladılar. Onun yerine memleketin üstüne bir heyula gibi çöken yeni bir ruhban sınıfı gibi danışmanlar sınıfı aldı. Bunlar dış politikayı klişe sloganlarla yönetiyorlar. Dış politikanın genetiğiyle oynadılar. Tam bir hezimet ve iflas tablosu ortaya çıktı.
BÖYLE OLMAZ: “Esad beni dinlemedi, 6 saat konuştum, onun için bunun gitmesi lazım” dediler. Böyle dış politika olur mu? Ne oldu bugün? Suriye sorunu, Türkiye sorunu haline geldi.
Meral, Sinan, Koray milletvekili değil
KONGREYE gidilse ve kararı üst kurul delegeleri verse... Daha iyi olmaz mı? Siz üst kurul delegelerinize güvenmiyor musunuz?
DENİZ BÖLÜKBAŞI: Güven meselesi değil. Duygusal tepkilerin çok yükseldiği bir ortamda gidilecek bir kongre, her zaman sağlıklı sonuçlar vermeyebilir. Bir duygusal tepki ile partinin pusulası şaşarsa, fikri omurgası çökerse ve parti sokağa çekilirse ne olacak? Benim endişem budur. Bu endişe parti teşkilatlarında da oluşmaya başladı.
*
Endişeniz bundan ibaret mi?
DENİZ BÖLÜKBAŞI: Bir de şu var: Meral milletvekili değil, Sinan değil. Koray Bey milletvekili değil. Bunlar seçilirse MHP Meclis Grubu Başkanı olamayacaklar. 2002–2003 arası AKP’nin durumu gibi bir durum çıkacak ortaya.
*
Bu büyük bir sorun olur mu?
DENİZ BÖLÜKBAŞI: Garip bir durum olur.
*
Parti içi demokrasi açısından da yönetimi eleştiriyor imzacı lider adayları?
DENİZ BÖLÜKBAŞI: Parti içi demokrasi, demokratik tüzük falan diyorlar. Madem bunlar için samimi olarak inandıkları ilke tutumuydu, kendileriyle bir dönem beraber başkanlık divanında görev yaptık, Meclis’te başkanvekilliği yaptılar, neredeydiler o zaman? Bu tüzüğü biz 2009 kongresinde kabul ettik.
Hepsi bu tüzükle seçildi.
Parti yönetimi değişmeli, Bahçeli Balgat’tan çıkmalı
MHP’de değişim bekleyenler var. Onlara ne diyeceksiniz?
DENİZ BÖLÜKBAŞI: Ben partinin bu siyasi yapısıyla devam edemeyeceğini düşünüyorum. Parti yönetim kadrosunun değişmesi gerektiğini düşünüyorum. Devlet Bey’in kendi takdiridir ama bu yapıyla gitmeyeceğini kendisinin de gördüğünü zannediyorum. Özü değişmeden, yeni bir siyasi strateji ve söyleme ihtiyaç olduğu kanaatindeyim. Devlet Bey’in artık Balgat’taki binadan süratle çıkıp Anadolu’ya gitmesi gerektiğini düşünüyorum.
Hırtı çok olan milletin bir ferdi de tırt olsun
DENİZ Bölükbaşı’nın babası Osman Bölükbaşı, Türk siyasetinin en renkli, en mücadeleci, en esprili isimlerinin başında gelir. Özellikle 1950-1960 arası Demokrat Parti iktidarına karşı amansız bir muhalefete imza atmış, sırf bu nedenle Demokrat Parti iktidarı Bölükbaşı’nın memleketi Kırşehir’i ilçe yapmıştı. İşte Deniz Bölükbaşı’nın babasına dair anıları...
TEMİZLİK İÇİN DENİZ: Ben 21 günlük bir bebekken babam İsmet Paşa ile Celal Bayar’a suikast tertip etmek için gizli örgüt kurmaktan tutuklanıyor. Evi aramaya geliyorlar. “Oğlumla vedalaşabilir miyim” diye savcıdan izin istiyor. İşte o sırada “Bu memleketin pisliği az su ile temizlenmez diye adını Deniz koydum. Ben temizleyemezsem sen temizle oğlum” diyor.
*
RASATHANEDE ASİSTAN: Dedem çok zenginmiş, ben tanımadım. Babamı liseye Fransa’ya göndermiş. Babam yüksek matematik okumuş. Daha sonra Kandilli Rasathanesi’nde asistan olmuş. “Yıldızların manyetik İletişimi” gibi bir tezle İstanbul Üniversitesi’nde yükselme imtihanına girmiş. Ancak imtihanı merkezden gelen talimatla başka birine kazandırmışlar. “Bu iş böyle olmayacak” diye siyasete girmiş babam. 1940’ların ikinci yarısında...
*
HAPİSHANEDE ÖPÜCÜK: 1957 yılıydı. Ben sekiz yaşındaydım. Babam yine hapishaneye girmişti. Ankara Merkez Cezaevi’ndeki tel örgünün arkasına yüzünü dayamıştı. Biz de telin arasından yüzünü öptük. Bunu çok net hatırlıyorum.
*
NÜKTE KABİLİYETİ: Babamdaki nükte kabiliyeti Allah vergisiydi. Bende o cesamette bir kabiliyet olduğunu sanmıyorum. Cumhuriyet döneminin en iyi hatiplerindendi babam.
*
BABAMDAN DEYİŞLER: Babamın çok meşhur sözleri vardır. Mesela onlardan biri şudur: “Zengini hayırsız evlat, memuru süslü avrat, siyasetçiyi de kuru inat batırır.” Bugünkü siyasilere de uyarlanabilir bu söz.
*
BAŞ OLAN ÖVÜNMESİN: Herkes rahmetli pedere ait olarak bilir ama sanki ben bir konuşmamızda Yozgatlı bir halk şairinin dediğini hatırlıyor gibiyim, şöyle bir dörtlük vardır: “Baş olanlar övünmesin/Ne gelirse başa gelir/Diz toprağa yaslanır da/Baş düşerse taşa gelir.”
*
BEHİYE AKSOY HAYRANI: Babam sağcı bir politikacıydı ama içki içerdi. Gazinoya da meraklıydı. Mesela Behiye Aksoy dinlemeye giderdi 50-60 kişi. Ben de masada uyurdum.
*
TIRT OSMAN: TRT, bugün olduğu gibi eskiden de muhalefete çok az süre ayırırdı. Bu yüzden babam TRT ile uğraşırdı. Bundan dolayı kendisine “Tırt Osman” diye lakap takmışlardı. O da cevaben şunu demiştir: “Hırtı bu kadar bol memleketin bir ferdi de varsın tırt olsun.”
1 Mart’ta tezkerenin kabul edilmemesi aleyhimize oldu
DENİZ Bölükbaşı, bugün ortaya çıkan tabloya bakarak, “1 Mart tezkeresi geçmeliydi” diyor. İşte Bölükbaşı’nın bu konudaki görüşleri...
*
1 Mart’ta Meclis tarih mi yazmıştır, yoksa tarihin Türkiye tarafından yazılması imkânını mı elinden kaçırmıştır? Bunu görmek için bugünkü duruma bakmak lazım.
*
Bugün durum şudur: Irak merkezi hükümeti ile ilişkileri kopma noktasına gelmiş bir Türkiye var. Barzani, bağımsız bir Kürt devleti ilan etme aşamasına gelmiş durumda ve Türkiye’ye meydan okuyarak “Kimseden izin almayız” diyor. Kuzey Irak, hiçbir dönemde olmadığı kadar PKK’nın saldırı üssü haline gelmiş durumda. Barzani Musul ve Kerkük’ün nüfus yapısını değiştirerek Kürt şehri haline getirmiş durumda. Türkmenler Irak’ta Araplar ve Kürtlerle birlikte asli unsurken Keldaniler ve Ermenilerle birlikte folklorik azınlık statüsüne gerilemiştir.
*
Şimdi bugünden 1 Mart’a gidelim. 1 Mart günü tezkere kabul olsaydı acaba bunlar olabilir miydi? Barzani bugünkü durumda olabilir miydi? PKK bugünkü durumda olabilir miydi? PKK, Suriye’deki PYD üzerinden güney komşumuz haline gelebilir miydi? Türkmenler folklorik azınlık durumuna düşer miydi?
*
Bu çerçeveden bakılırsa... 1 Mart’ta Meclis’in hata yaptığı anlaşılır.
Fotoğraflar: Murat ŞAKA
Paylaş