Kendileri saygın bir anayasa hukukçumuzdur... Liberal tezlere gönül indirmiştir... Son dönemde ise AKP’ye yaklaşmıştır... Hem de hükümet için "yeni anayasa" hazırlamakla görevlendirilecek kadar yaklaşmıştır.
Durum budur...
Ve bu durumda Ergun Hoca’nın, AKP’nin kapatılması istemiyle hazırlanan "İddianame"ye sert tepki göstermesinde şaşılacak bir şey yoktur...
Yani...
Hoca’nın "Bu halkı gönderelim, uzaydan halk getirelim" şeklinde çarpıcı cümleler kurmasına ya da "İddianame"de yer alan deliller için "Sudan sebepler" demesine hiç şaşmıyoruz.
* * *
Ama durun bir dakika!
Ergun Hoca bağlamında şaşabileceğimiz bir nokta var:
Hocamız, 9 yıl önce Refah Partisi’nin kapatılması konusunda bambaşka bir fikirdeydi...
Hocamız, o günlerde Vural Savaş ile aynı hedefe atış yapmaktaydı...
Hatta o kadar ki...
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nde Refah Partisi’nin kapatılmasının ne kadar gerekli ve doğru bir karar olduğunu anlatma görevini bizzat üstlenmişti...
Ne "Refah’a oy verenleri uzaya mı göndereceğiz?" diye bir çıkış yapmıştı, ne de Vural Savaş’ın "İddianamesi"nde yer alan iddialar için "Sudan sebepler" demişti.
Tam tersine "Kır kalemi/Ver cezayı" diye racon kesmişti...
Bugün Ergun Hoca’ya soruluyor...
Deniliyor ki:
"Hoca! Sen Refah’ın kapatılmasına destek çıkmadın mı? Şimdi tutmuş AKP kapatılamaz diyorsun..."
Hoca’nın bu soruya verdiği yanıt şöyle:
"Refah başka, AKP başkadır... Arada devasa bir fark vardır."
Peki neymiş Refah ile AKP arasındaki devasa fark?
Hoca iki mühim farktan söz ediyor:
BİR: Refah Partisi şiddetle ilişkilendirilebilecek bir söyleme sahipti... Partinin lideri, "Kanlı mı olacak, kansız mı?" şeklinde açıklamalar yapmıştı... AKP’nin ise şiddetle ilişkilendirilebilecek bir durumu söz konusu değildir.
İKİ: Refah Partisi "Çok hukukluluk" teorisini ortaya atarak, demokrasiyle çelişen bir noktadaydı... AKP’nin ise demokrasiyle çelişen bir tarafı yoktur.
Hemen söyleyeyim:
"İki parti arasındaki iki fark"ı bu şekilde izah eden Hoca, kendi duruşu açısından bir çelişki içinde olmadığını vurguluyor ve bence durumu kurtarıyor.
* * *
Peki "İki parti arasındaki iki fark" yaklaşımı, AKP’lileri de kurtarıyor mu?
İşin bu kısmına dalarsak, sanırım işimiz fazlasıyla çetrefilleşir...
Çünkü...
Ergun Hoca’nın söylediğinin doğru kabul edilmesi durumunda, kaçınılmaz olarak, şöyle bir "acı gerçek"le yüz yüze kalıyoruz:
Bugün AKP’nin önde gelen isimleri, çok değil, 9 sene öncesine kadar "Demokrasi özürlü" olduğu ve "Şiddet söylemini benimsediği" Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi tarafından tescillenmiş bir partinin içindeydiler...
Hem de "sempatizan" olarak ya da "ilçe başkanı" olarak değil... Üst düzey yetkili olarak...
9 sene, bence çok uzun bir zaman değil... Hele AKP’nin 6 yıl önce kurulduğunu düşünürsek, 9 yıl iner 3 yıla...
Yani "Gençtiler... Kanları deli akıyordu... Biraz sivri fikirleri vardı" diyerek mazur görebileceğimiz bir durumdan söz edemeyiz.
Üstelik "Dünün Refahlıları, bugünün AKP’lileri", Refah kapatıldıktan hemen sonra, siyaset meydanını terk edip, "Demokrasi özürlü" ve "Şiddete meyyal" bir partinin üst düzeyinde görev yapmış olmanın verdiği pişmanlıkla, ne Hindistan’da guru peşinde koşmuşlardır, ne de dağlarda nedamet tefekkürü içine dalmışlardır...
Refah kapatılınca hep beraber Fazilet’e girdiler, o da kapatılınca hareketten kopup ayrı parti kurdular...
Kopuş gerekçelerini ise "Refah Partisi şiddete temayüllü ve demokrasi özürlüydü... O yüzden kopuyoruz" şeklinde açıklamadılar...
Hatırlayalım: Temel kopuş gerekçesi hep "lider sultası" falan diye gerekçelendirildi...
* * *
Bütün bunlara rağmen...
Ben AKP’nin önde gelen isimlerinin samimi bir şekilde değiştiklerine inanıyorum... Fazlasıyla pragmatik olduklarının farkındayım... Bir gizli ajandaları olduğuna da sıfır ihtimal veriyorum...
Ancak benim böyle düşünmem bir şey ifade etmez...
Bu toplumda bazıları, gayet haklı olarak, "İktidara gelmeden 3 yıl önce şiddete temayüllü ve demokrasi özürlü oldukları AİHM tarafından tescil edilmiş bir ekip, şimdi devletin en tepesine yerleşmiş durumda" diye endişe ediyorlar...
Huzursuzluğun kaynağı budur... "Korkuyorum anne!" psikolojisi buradan çıkmaktadır... "İddianame" de buradan beslenmektedir.
O halde yapılması gereken ne "Bu işin arkasında Ergenekon çetesi var" şeklinde ciddiyetten yoksun açıklamalar yapmaktır, ne de "Bizim dincilikle ne alakamız olabilir ki?" falan diye şaşakalmaktır...
Hep söyledim, yine söyleyeceğim:
Çözüm, esaslı bir değişim öyküsünü her fırsatta ve en ikna edici biçimde anlatmaktan geçmektedir...
Aksi takdirde kuşkuları boğmak asla mümkün olmayacaktır...