Paylaş
Konu bir numaraları gündem haline geliverdi.
Cumhurbaşkanı, Başbakan falan devrede.
*
Manisa Valiliği de konuyla ilgili açıklama yapmış.
Şöyle deniliyor açıklamada:
“Hukuki süreçte suçluluğu sabit olmayan hiç kimsenin, hele de toplumda çok olumlu bir imajla algılanan başörtülü bayanların, şartları oluşmadan böyle bir işleme tabi tutulmaları her kademede üzüntüyle karşılanmıştır.”
*
Açıklamadaki şu vurguya lütfen dikkat!
“Toplumda çok olumlu bir imajla algılanan başörtülü bayanlar...”
Memleketin valisinin resmi açıklamada söylediğine bakar mısınız?
*
Eskiden devlet katlarında başı açıklık “normal”, başı örtülülük “anormal” kabul edilirdi ve bu algı bizi çıldırtırdı.
Yeni algı ise eskisinden daha beter!
Bu sefer devlet katlarında başı örtülülük, “olumlu imaj” olarak kabul ediliyor.
Ve başı örtülü olmayanların olumluluğu, en azından fena halde “şüpheli” hale gelmiş oluyor.
*
Resmi ağızlar, bu tür tanımlamalara girişirse ne olur bu işin sonu?
Ne olacak?
Şöyle olur:
Bütün olumlu imajları üzerinde toplayan başörtülü kadınlara, suçlu olsalar dahi, gayet özenli ve dikkatli davranılır. Başörtülü olmak, en baştan bir masumiyet algısına yol açar.
Olumlu imaja sahip olmayan başı açık kadınlar ise saçlarından sürüklenirler, dövülürler. Başı açık olmak, en baştan hoyrat davranılmayı hak etmek algısına yol açar.
*
Eğer bu çifte standardın yerleşmesini istemiyorsak...
Eğer bu adaletsizliğin norm haline gelmesini kabullenmek istemiyorsak...
Eğer bu vicdansızlığın devlet katlarında geçerli hale gelmesini istemiyorsak...
Eğer bu ayıbın pervasızca uygulamaya koyulmasını istemiyorsak...
Başı örtülü, başı açık... Dindar ya da değil... Sağcı ya da solcu... AK Partili ya da CHP’li... Hep birlikte... Elbirliğiyle...
Manisa Valisi’nin başı açık kadınlardan özür dilemesini sağlamalıyız.
Konukların ağzı torba mı ki büzelim
RTÜK, Tarafsız Bölge’de Diyarbakır Baro Başkanı’nın söylediği bir cümle yüzünden CNN Türk’e ceza verdi.
O cümleye katılan bütün konuklar itiraz ettiği halde.
O cümleye programın sunucusu en net biçimde karşı çıktığı halde.
*
CNN Türk’e verilen bu cezadan sonra durum şudur:
Televizyon kanallarının kaderi, artık canlı yayın konuklarının iki dudaklarının arasından çıkan tek bir cümleye bağlıdır.
Tek bir canlı yayın konuğu bile, bir kanalın işini bitirebilir.
*
RTÜK verdiği bu cezayla...
Tartışma programı sunucularından, konuklarının ağzını bir torba gibi büzmesini istemektedir.
*
“Basın özgürlüğü kırmızı çizgimdir” diyen Sayın Başbakanımıza duyurulur.
CHP nasıl kurtulur üzerine yedi tez
BİR: Biri bu partinin üstüne birkaç kez vurmalı ya da biri kalkıp partinin düğmesini kapatıp yeniden açmalı.
*
İKİ: Ya köklerine dönüp iyice bir Kemalist olmalı... Ya da kökleriyle hesaplaşıp adam gibi bir sosyal demokrat parti olmalı... Mutlaka bir şey olmalı yani.
*
ÜÇ: Muharrem mi, Mustafa mı, Umut mu? Bilemem gayri... Ama biri gelmeli, bir değişiklik olmalı, bir deneme yapılmalı.
*
DÖRT: Dimyat’a pirince gidilmeli... Evdeki bulgurdan olmak göze alınmalı.
*
BEŞ: “Bizim oy yüzde 25 abi... Ağzımızla kuş tutsak zırnık geçemeyiz yüzde 25’i” anlayışına bin tekme atılmalı. “Yüzde 100’dür bizim potansiyel tabanımız” diyecek bir özgüven oluşmalı.
*
ALTI: Bir hırs gelmeli bu partiye... Yüzde 40’lara yükselme hırsı... Yüzde 40’lık kükremeler falan.
*
YEDİ: Yapamayan gitmeli, yapacak olan gelmeli... Gelen yapamazsa gitmeli, yapacak olan gelmeli... Ve bu böyle devam etmeli... Bunun yüzde 25’e takılıp kalmaktan çok daha iyi bir yöntem olduğu bilinmeli.
Sınır tanımayan devrim ateşi: Nuri Pakdil
ÇIRAĞAN’a gittik. Saray bölümüne.
Çıktık balkona... Seyre daldık.
“Boğaz’ı görmek istiyorum” diyen Nuri Pakdil’e Boğaz havası iyi geldi.
*
Nuri Pakdil’in mektuplarından bir seçme yapılmış. Erkam Evlice’nin tasarladığı enfes bir kapakla çıkan kitabın adı da muhteşem: “Sınır Tanımayan Devrim Ateşi: Mektuplarım.”
Özene bezene imzaladı kitabı Nuri Pakdil.
Sonra da sordu: “Eskimez yazıyla da imzalayayım mı?”
Cevap verdim:
“Tabii ki.”
*
Nuri Pakdil, Necip Evlice, Erkam Evlice ve ben...
Dördümüz şık ve havalı bir lokantada yemek yedik.
Yemek bitince Nuri Pakdil, kimseye aldırmadan ellerini kaldırıp çok güzel bir yemek duası yaptı: “Allah’ım Ahmet Hakan, Necip ve Erkam arasında oluşan kardeşliği bozma... Araya nifak sokacak olanlara fırsat verme Allah’ım.”
*
Küçük notlar alıyor Nuri Pakdil...
“Nuri Pakdil’in Ritüelleri” adlı bir kitap için.
Son aldığı not şu oldu:
“Saat 22.45... Ahmet Hakan’a veda ederek Çırağan’dan ayrıldık.”
Sinan, Meral, Ümit falan
SİNAN OĞAN: Genç oluşu? Olumlu... Teşkilattan ülkücü oluşu? Tamam... Hitabet falan? Gayet iyi... Boy pos? Yerinde... Meselelere hâkimiyet? Bayağı iyi... Türk Dünyası ile ilişkiler? Süper... Bunların hepsi avantaj... Ama aynı zamanda bunların bazıları dezavantaj olarak da değerlendirilemez mi? Mesela anlı şanlı MHP’liler, peşinden gitmeyi kabullenirler mi? Mesela çoluk çocuk diye hor görülür mü? Mesela “Hani bilgelik?” falan diye küçümsenir mi? Bilmiyorum, bilemiyorum.
*
MERAL AKŞENER: Asena mıdır? Evet... “Hepimizin ablası” gibi bir imajı var mıdır? Evet... Konuştuğunda kardeşinin üzerine titreyen bir bacı algısı yaratıyor mu? Evet... Dobra mıdır? Evet... Halka dokunabilir mi? Evet... Ama ya “ülkücü hareketin reisi bir kadın olamaz” şeklinde bir algı, bütün bir teşkilata egemen olursa? Ya “kadın olmak”, Meral Hanım’ın en büyük sorunu haline getirilirse? Ya bu cinsiyetçi bakış, Meral Hanım’ı harcarsa? Olur mu böyle bir şey? Bilmiyorum, bilemiyorum.
*
ÜMİT ÖZDAĞ: Toplumsal tanınırlık açısından bakıldığında: 10 puan... Babadan ülkücülük açısından bakıldığında: 10 puan... Televizyon tartışmalarında sergilediği performans açısından bakıldığında: 10 puan... PKK konusuna hâkimiyet açısından bakıldığında: 10 puan... AK Parti iktidarını etkili bir şekilde eleştirme açısından bakıldığında: 10 puan... Fakat iş liderliğe geldiğinde, toplumla duygu ilişkisi kurmaya geldiğinde, teşkilatı motive etmeye geldiğinde... Kaç puan? Bilmiyorum, bilemiyorum.
Paylaş