Paylaş
Hemen atılır ve başlardım saydırmaya:
“Kürtlerin varlığı bile inkâr ediliyor” derdim.
“Kürtçenin varlığına bile tahammül edilemiyor” derdim.
“Terörle mücadele adına bin türlü hukuksuzluk yapılıyor” derdim.
“Bunlar ortadayken, sen nasıl Kürt meselesi yok dersin?” derdim.
Yani derdim Allah derdim.
Gelelim bugüne...
*
Bugün bana herhangi birisi, “Kürt meselesi yok. Ne meselesi?” dediğinde...
Ne yalan söyleyeyim, eskisi kadar hızlı ve enerjik bir şekilde atılamıyorum.
Atılmaya kalkışsam bile...
Sayacak fazlaca bir madde bulamıyorum.
*
Bilmiyorum.
Belki de bu benim dar görüşlülüğümdür.
Belki de ben meseleyi tam olarak anlamamışımdır.
Yani bu konuda aydınlatılmaya muhtacım.
*
Amacım sıkıştırmak, defansa çekmek, cevap veremeyeceği sorular sormak değil.
Amacım anlamak. Başka da bir şey değil.
Bu nedenle, “Kürt sorunu vardır” diyen Kemal Kılıçdaroğlu’ndan beni aydınlatmasını rica ediyorum.
Şu üç soruya basit biçimde cevap verebilir mi acaba?
*
BİR: Kürt meselesi nedir?
*
İKİ: Kürtlerin acil çözüm bekleyen sorunları nelerdir?
*
ÜÇ: Bu sorunlara nasıl çözümler düşünmektedir?
MESELE DAĞDAKİLERİ OVAYA İNDİRMEKSE
KEMAL Kılıçdaroğlu, belki de “Kürt sorunu” derken...
Dağdakilerin ovaya indirilmesini, silahların susmasını kastediyordur.
*
Olabilir.
Saygı duyarım.
Hatta nasıl daha önceki girişimi desteklediysem, bu girişimi de desteklerim.
*
Ama bu durumda da cevap verilmesi gereken sorular var:
*
İmralı’yla ve Kandil’le görüşülmeden, sadece HDP ile görüşerek bu iş nasıl sağlanacak?
Bir sihirli formül mü söz konusu?
Bunu da öğrenmek isterim.
GÜNLERİMİZ GELDİ
PİR Sultan Abdal’ın bir deyişi vardır.
Ruhi Su, gümbür gümbür söyler.
Şöyle başlar:
*
“Gözleyi gözleyi gözüm dört oldu/Ali’m ne yatarsın günlerin geldi.”
Bu deyişin bağlamından tamamen farklı olarak...
Ben de hafiften soğuyan ve serpiştiren havaya dikkat çekiyor ve yağmur/soğuk seven tüm dostlarıma sesleniyorum:
*
“Gözleyi gözleyi gözümüz dört oldu/Ne yatarsınız günlerimiz geldi.”
PARİS İKLİM ANLAŞMASI’NI BİR TEK ÖZGÜR ÖZEL GÖRDÜ
KÜRESEL ısınma tehlikesine karşı Paris İklim Anlaşması’nın imzalanması gerektiğine dair sayısız görüş işittik bugüne kadar.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, BM’de yaptığı konuşmada Paris İklim Anlaşması’nı TBMM’de kabul edeceklerini söyledi.
*
Bunu geç kalmış müjdeli bir haber olarak yorumlayan bir tek CHP’li Özgür Özel oldu.
*
Nedir bu sessizlik?
Yoksa kimsenin umurunda mı değil küresel ısınma falan?
CELAL ŞENGÖR’ÜN BATI’DA BARINMASI İMKÂNSIZDIR
CELAL Şengör’le ilgili iki bilgi dolaşıyor ortalıkta:
*
BİR: Öğrencisinin eteğini kaldırıp şaplak atmasını normal görüyormuş, buradan taciz sonucu çıkmazmış.
*
İKİ: Türkiye’de artık durmayacakmış. Bilimsel çalışmalarını yurtdışında yapmaya karar vermiş.
Size bir şey söyleyeyim mi:
Normal şartlarda Celal Şengör gibi birinin, Batı üniversitelerinde barınması, tutunması mümkün değildir.
*
Çünkü Batı’da...
Öğrencisinin eteğini kaldırıp şaplak atan ve bunu normal bir davranış olarak gören bir üniversite hocasını, anasından doğduğuna öyle bir pişman ederler ki...
Kendisini “Yandım Allah” diyerek Kapıkule’de bulmak zorunda kalır.
HALUK BİLGİNER’İN ÇIKIŞINI OKURKEN MIRILDANDIKLARIM
BİLMEM doğru, bilmem yalan...
Haluk Bilginer şöyle demiş:
*
“Bana kalırsa insanlar sadece öğleye kadar çalışmalı. Öğleden sonra da dere kenarına gidip resim yapmalı, felsefe yapmalı, tartışmalı. İnsanlık ancak böyle gelişir. İnsan, 70 sene bir ev almak için çalışır mı kardeşim?”
Bu cümleleri okurken istemsizce şöyle şeyler mırıldandım:
*
Dere mi kaldı Haluk Bey, kenarına gidip resim yapacak?
*
Ev sahibi olmak, annem açısından ontolojik bir meseledir.
*
Bizim millet, öğleden sonra ek iş yapar ve yine o evi alır.
*
Sevdiğin iş olsa... 72 saat çalışsan da bana mısın demezsin.
*
Bizde felsefe yapmak yerine mangal yapmak tercih edilir.
Paylaş