Paylaş
“Gazeteci Kutlu Adalı’yı öldürmekle suçlandınız...”
*
Korkut Eken, cevap veriyor:
*
“Şöyle bir olay oldu: Hasan Paşa (dönemin Barış Kuvvetleri Komutanı Hasan Kundakçı) telefon etmiş. Kundakçı, Emniyet Genel Müdürü Mehmet Ağar’a ‘Kıbrıs’ta çok büyük PKK faaliyetleri var. Teröristler burada cirit atıyor’ falan demiş. Ben de o dönemde Emniyet’te özel harekât polislerini yetiştirmekle görevliyim. Mehmet Bey de beni gönderdi. Her ihtimale karşı, Sedat Peker’in kardeşi Atilla Peker’le gittim.”
Gazeteci Saygı Öztürk, soruyor:
*
“Atilla Peker’i siz mi çağırdınız?”
*
Korkut Eken cevap veriyor:
*
“Evet, doğru. Ben çağırdım. Atilla Peker’le KKTC’ye gittim. PKK’nın oradaki faaliyetlerine yönelik inceleme yaptım.”
*
Konuşmanın tam burasında...
Korkut Eken’e sorulması gereken bir soru var.
*
Şöyle bir soru:
*
“Atilla Peker’in görevi neydi? Hangi sıfatla yanınıza aldınız? Resmi bir kişilik midir Atilla Peker? Onu yanınıza almanın anlamı nedir?”
*
Ama hayır!
Yok böyle bir soru.
Sorulmuyor.
Saygı Öztürk, deneyimine hiç de uygun düşmeyecek bir tarzda bu soruyu bir türlü sormuyor ya da soramıyor.
*
Tabii bu soru sorulmayınca da...
Okuyan herkes, bir büyük eksiklik duygusuyla dopdolu oluyor.
*
Hürriyet, bugün Korkut Eken’i buldu ve bu soruyu kendisine sordu.
Korkut Eken, “Ben diyeceğimi dedim” diyerek soruya yanıt vermemeyi tercih etti.
*
Oysa meselenin özü, o soruda gizlidir.
Sayfalar dolusu röportajlar yapılsa da...
Ciltlerce kitaplar yazılsa da...
Saatler süren programlara imza atılsa da...
Bu soru sorulmadığı ve bu soru yanıtlanmadığı müddetçe...
Hem havadır hem de cıvadır.
CUMHURBAŞKANI’NIN EN ÖNEMLİ MESAJI NEYDİ?
CUMHURBAŞKANI Erdoğan’ın partisinin grup toplantısında yaptığı konuşmada geçen şu bölüme dikkat:
*
“Geçmişten bugüne hiçbir iddia, hiçbir itham ortada bırakılmayacak, her şey yargı tarafından araştırılıp, tüm yalanlar, iftiralar ortaya dökülecektir. Türkiye’nin demokratik bir hukuk devleti olduğundan hiç kimsenin şüphesi olmasın.”
Bu mesajın içerdiği vaade yaslanarak...
Tüm yetkililere şöyle seslenmek istiyorum:
*
Bütün iddiaların üzerine yargı yoluyla gidilmelidir.
Hiçbir soru cevapsız bırakılmamalıdır.
Hiç kimse korunup kollanmamalıdır.
Müddeinin kim olduğuna bakılmaksızın her iddia ciddiye alınmalıdır.
Yalansa yalan olduğu ortaya konmalıdır.
İftiraysa iftira olduğu ortaya çıkarılmalıdır.
Gerçekse gereği yapılmalıdır.
*
Eğer gerçekten de Türkiye’ye bir operasyon çekiliyorsa...
Bu operasyonu boşa çıkarmanın tek yolu budur.
MUSTAFA DENİZLİ VE YENİ BİR HİKÂYE
KİŞİSEL hayatı başarılarla dolu olan Mustafa Denizli, yazılacak bütün hikâyeleri yazmıştı. Kendini tekrara düşmeden yeni bir hikâye yazmak istedi.
Ve o hikâyenin “giriş” bölümünü yazmayı da başardı.
İçinden yetiştiği Altay’ı Süper Lig’e taşıma işinde son kritik eşiğin aşılmasına katkı sağladı. Bunu yaparken de “Bana ödenecek ücreti Mehmetçik Vakfı’na bağışlıyorum” dedi.
Yeni hikâyesinin “gelişme” ve “sonuç” bölümünü yazmak da nasip olur inşallah.
KAÇAK FETÖ’CÜLER ANALİZ KASMAKTAN BİR HAL OLDU
SEDAT Peker videolarıyla ortalık biraz karıştı ya...
Kaçak FETÖ’cüler de durumdan istifade ortaya çıktılar.
*
Hepsi YouTube videolarıyla analiz adı altında palavra üstüne palavra sıkıyorlar.
Dertleri belli:
Milletin kafasını karıştırmak.
Suyu daha da bulandırmak.
Kaos ortamı yaratmak.
*
Kaçak Cevheri, firari Ahmet Dönmez, mikser Emrullah falan...
Hepsine dikkat edin.
Bunlar, “bir şeyler öğreneyim” falan diye dinlenecek adamlar değil.
RTÜK’ÜN İSLAMOFOBİ SEMPOZYUMU
RTÜK’ÜN düzenlediği “Uluslararası Medya ve İslamofobi” için RTÜK Başkanı Ebubekir Şahin’den nazik bir davet aldım. Sempozyumun konuşmacılarından biri olacaktım. Fakat ne yazık ki çok istememe rağmen bu kıymetli etkinliğe katılmam mümkün olamadı. “Kişisel nedenler” deyip geçmeyi tercih ediyorum.
Oysa hazırlanmıştım sempozyuma... Bir konuşma metni bile hazırlamıştım. Şu iki kaynağa yaslanarak:
BİR: Edward W. Said’in “Medyada İslam” adlı efsane kitabı.
İKİ: Homeland adlı casusluk dizisinin 8 sezonu...
*
Bir yandan Edward Said’in kitabını yeniden okuyor, bir yandan da Homeland’i izliyordum.
Dikkatimi şu çekmişti:
Edward Said, 40 yıl önce yazmış kitabı. Homeland ise yeni sayılır.
Fakat ikisinin arasında kopmaz, sarsılmaz bir bağ vardı: 40 yıl önce de İslam ve terör arasında bağ kuruluyor, bugün de kuruluyor. Sadece yöntemler biraz incelmişti.
*
Bunları anlatacaktım uzun uzun...
Nasip değilmiş.
Neyse artık bir daha ki sefere.
Paylaş