Paylaş
*
Oysa seçimden sonra olanlar şunlar:
*
Merkez Bankası’na bir kadın, başkan olarak atandı. Kızılay’ın başkanlığına bir kadın seçildi. Merkez Bankası Başkan Yardımcıları’ndan biri kadın.
*
Ve son gelişme:
Türk Silahlı Kuvvetleri’nde ilk kez bir kadın amiralimiz oldu.
Tuğamiral Gökçen Fırat
*
Emekli Tümamiral Cihat Yaycı, bu gelişmeyi “devrim” olarak nitelemiş. Gerçekten bir devrim. Üstelik çok geç kalmış bir devrim. Keşke çok daha önce kadın amirallerimiz olsaydı.
*
“Bu son seçim olacak, kadınlar dışarı bile çıkamayacak, Taliban olacağız” diyenlere gelince...
Onlara söyleyeceğim tek şey şu olacaktır:
*
AK Parti’yi 20 küsur yıldır iktidarda tutan üç temel unsurdan biri de kadınlardır. Rakibinizi tanımıyorsunuz.
Daha kötüsü tanımak da istemiyorsunuz.
Kızılay Başkanı Fatma Meriç Yılmaz - Merkez Bankası Başkanı Hafize Gaye Erkan - Merkez Bankası Başkan Yardımcısı Hatice Karahan
AK PARTİ’NİN İSTANBUL VE ANKARA DENEYİMİNDEN ÇIKARABİLECEĞİ DERSLER
İSTANBUL DENEYİMİ
ÇOK iyi hatırlıyorum:
Geçen yerel seçimde Binali Yıldırım’ın İstanbul’a aday olacağı ilk söylendiğinde muhalefette bile “Çok güçlü aday, kesin kazanır, hatta fark atar” havası vardı.
*
Çünkü söz konusu olan Binali Yıldırım’dı.
O Binali Yıldırım ki... Başbakanlık yapmıştı, Meclis Başkanlığı görevini sürdürüyordu, Türkiye’nin altyapısına damga vurmuş bir isimdi. Tüneller, köprüler, yollar... Hepsinde emeği vardı.
*
Ama olmadı.
*
İstanbul’da yaşanan bu deneyim herkese gösterdi ki...
Büyük işler başarmış, siyasette acayip şöhret olmuş, her türlü makama mevkiye gelmiş süper starların, her zaman ve her koşulda kazanmaları garanti değil.
*
Peki ama neden?
Neden Binali Yıldırım gibi bir siyaset starı, İstanbul’u kazanamadı?
*
Üç temel nedeni var bunun:
*
- BİR: Hükümette önemli makamlarda bulunmuş bir siyasetçi, belediyeye aday olduğunda ülkenin genel sorunlarının yükünü de üstlenmek zorunda kalıyor. Bu da seçim gündeminin yerelden genele kaymasına yol açıyor. İhmal edilmemesi gereken bir dezavantajdır bu.
*
- İKİ: Böyle bir aday, siyasette yaşanan kutuplaşmanın bir parçası olarak algılanıyor. Seçmen böyle bir aday karşısında anında kutuplaşabiliyor. Aday, kampanya sırasında ne kadar kucaklayıcı mesajlar verirse versin karşı taraftan oy alma şansı azalıyor.
*
- ÜÇ: Çok önemli işler gerçekleştirmiş, ülkeye muazzam projeler kazandırmış bir siyasetçi için “belediye başkanlığı”, heyecan uyandırmayabilir. Gayet insani, gayet anlaşılabilir bir durumdur bu. Seçmen bunu hissediyor, söz konusu adayın kendini şehre adayacağından kuşku duyuyor.
*
İstanbul’un küçük bir ilçesinden çıkmış, hiçbir şöhreti olmayan, dolayısıyla hiçbir bagajı da bulunmayan bir adayın, biraz da iyi kampanya yaparak Binali Yıldırım gibi bir ismi geçebilmesi işte böyle mümkün olabildi.
*
AK Parti yetkililerinin buradan çıkarmaları gereken ders şudur:
*
Ülkenin genel gidişatıyla ilgili sorunlardan sorumlu tutulmayacak, siyasi kutuplaşmanın bir parçası haline getirilemeyecek, belediye başkanlığı için büyük bir heyecan ve dinamizm içinde olabilecek, şehre kendini adayacağından kuşku duyulmayacak bir isimle yürümek...
ANKARA DENEYİMİ
Belediyecilik denilince Türkiye’de akla gelebilecek üç beş isimden biridir Mehmet Özhaseki.
Sene 1994. Kayseri Melikgazi’ye Belediye Başkanı oldu. O zaman 37 yaşındaydı. Sonra Kayseri Büyükşehir Belediye Başkanı oldu.
Kayseri’de çok başarılı oldu, şehre mührünü vurdu. Ardından çok başarılı bir Şehircilik Bakanlığı dönemi geçirdi.
*
Deneyimse... Deneyimi fazlasıyla vardı. Bakanlıksa... Harika bir bakanlık süreci geçirmişti. Şöhretse... Siyasetin şöhretli isimlerindendi. Başarıysa... Müktesebatı başarılarla doluydu...
Ankara’yı abad edecek potansiyeli olduğuna kimsenin kuşkusu yoktu.
*
Ama olmadı.
*
Neden?
Çünkü Ankara’nın yerel dinamikleri ihmal edilmişti.
Ne kadar metropol olsa da, ne kadar kozmopolit bir yapı kazanmış olsa da Ankara, yerel dinamiklerin fazlasıyla rol oynadığı bir şehir.
İşte bu nedenle Özhaseki’nin Kayseri’yle özdeşleşmiş bir isim olması yadırgandı Ankara’da.
*
Buradan AK Parti yetkililerinin çıkarması gereken ders şudur:
*
Ankara, yerel dinamiklerin çok güçlü olduğu bir şehirdir.
Adayı belirlerken Ankara’nın yerel dinamiklerini hesaba katmak şarttır.
NİLPERİ OLAYINA BAKIŞIM
NİLPERİ Şahinkaya adlı bir oyuncu, Münevver Karabulut’u canice katleden Cem Garipoğlu’nun kardeşi Sakine Garipoğlu ile fotoğraf çektirmiş.
Ve büyük tepki almış.
*
Normalde ölçü şudur:
Katilin kız kardeşi olmak, toplumsal dışlanmaya neden olmaz, olamaz, olmamalı.
*
Ancak bu olayda şöyle bir incelik var:
*
Melis Çatak - Sakine Garipoğlu - Nilperi Şahinkaya
Sakine Garipoğlu, 2021 yılında sosyal medya hesabında bir aile fotoğrafı paylaşmış. Fotoğraftaki koltuk, Münevver’in öldürüldüğü koltukmuş. Hatta koltukta kan izleri varmış.
*
Eğer bu iddia doğruysa, yani Sakine Garipoğlu ve ailesinde bu vahşi cinayete karşı bu şekilde küstah ve pervasız bir yabancılaşma söz konusu olduysa...
İşte o zaman işin rengi değişir.
1 MİLYON LİRA KORHAN HOCA’YI BULDURUR MU
KORHAN Berzeg Hoca, tam 50 gündür kayıp.
Ekipler kuruldu, her yere bakıldı, büyük çaba sarf edildi.
Elde var sıfır. Yok. Korhan Hoca’dan bir iz bile yok.
Yanındaki köpek de kayıp.
*
50 gündür eşinden haber almak için çırpınan Angela Berzeg, sonunda Korhan Berzeg’i bulana 1 milyon lira ödül vereceğini açıkladı.
*
Kayıp vakalarında ABD’de para ödülü çok iş yapıyor.
Parayı duyan motive oluyor.
Filmler, diziler ödülü duyunca harekete geçenlerle dolu.
*
Bizim milletin bir kayıp vakasında elinden gelenin fazlasını yapmak için paraya, ödüle falan zerre ihtiyacı yok. Karşılıksız yapar bizimkiler.
“Korhan Hoca’yı bulalım, 1 milyonu kapalım” yaklaşımı, bizim milletin alışkın olduğu bir yaklaşım değildir.
Ama yine de umalım da bir işe yarasın.
Paylaş