Paylaş
“Her taraftan feryatlar yükseliyor, ne olacak bu mağduriyetler” diye sormadan edemedim. İşte Başbakan’ın bu konuda söyledikleri:
HATALAR OLABİLİR: Bu çok kapalı bir örgüt... Sinsi, takiyeci, şeffaf değil. Hedefine ulaşma adına her şeyi meşru sayan bir anlayışı var. Bu nedenle yaşla kuruyu birbirinden ayırt etmenin zorlukları var. Yüzde yüz hatasızız iddiasında bulunmak doğru değil. Mutlaka yanlışlar olabilir, hatalı kararlar olabilir. Ama mağduriyetlerin ortadan kaldırılmasının yolunu açık tutuyoruz, önemli olan budur.
HEP UYARDIK: Bu süreçte hep şunu söyledik: Çok titiz davranalım, intikam duygusu ile hareket etmeyelim, adaletle hareket edelim. Yaş ve kuru bir arada olmasın, sapla saman birbirine karışmasın. Olabildiğince titiz davranma gayreti içinde olduk.
KOLAY DEĞİL: Takdir edersiniz ki karşımızdaki yapı Türkiye’nin her köşesinde örgütlenmiş. Poliste, yargıda, eğitim camiasında, iş dünyasında, askerde... Çok geniş bir yapı... 15 Temmuz’da bu yapı içinde aleni olarak yer alanlar ortaya çıktı. Çıkmayanların tespitinde ise işin o kadar kolay olmadığını gördük. Buna rağmen eldeki imkânlar ölçüsünde titiz çalışıldı.
ŞİKÂYETLER GELDİ: Listeler açıklandıktan sonra teşkilatlarımıza, bakanlarımıza, bize “Biz mağdur olduk, haksız yere atıldık” diye şikâyetler gelmeye başladı. Cumhurbaşkanımızın “Kurumlar bir yarış içine girmiş gibi” şeklinde bir beyanatı oldu.
YANLIŞLAR DÜZELTİLECEK: İtirazlar için değerlendirme merkezleri kuruldu. Her ilde var bu merkezlerden. Buralara gelen talepler değerlendirilecek ve tekrar gözden geçirilecek. Ama bunu hemen, bugünden yana yapacağız diye bir şey yok. Talepler gelecek, bunları değerlendireceğiz ve yanlış varsa mutlaka düzelteceğiz.
“GİT İŞİNE” DEMEYİZ: “Git işine kardeşim, ben anlamam” mantığıyla hareket edemeyiz. İster vilayete ister ilgili olduğu bakanlığa ister Başbakanlığa... Fark etmez, hangi seviyede müracaat edilirse edilsin sonuçta onların tümü bir iletişim ağı içinde bir araya getirilip değerlendirilir.
MÜBALAĞA VAR: (Mübalağa var mı sorusu üzerine) Mağduriyetler konusunda biraz mübalağa yapıldığı doğrudur. Ama belirli bir oranda mağduriyet çıkabilir. Özensiz değerlendirmeler yapılmış olabilir. Özellikle üniversite camiasında sanki biraz daha fazla şikâyet var. Oraya daha çok yoğunlaşıyoruz. Ama diğer kurumlarda da mutlaka haklı beyanlar çıkacaktır. Çok aşırı bir sonuç çıkmaz.
MERHAMET DEĞİL ADALET: Biz kimsenin haksız yere işinden olmasını istemeyiz. Herkesin geleceği var, çocuklarının geleceği var. Merhametle değil adaletle hareket edeceğiz... 15 Temmuz günü göğsünü kurşunlara siper eden şehitlerimize karşı sorumluluğumuz var. Yaralanan gazilerimize karşı sorumluluğumuz var. Hepsini unutacak mıyız? Böyle bir şeye hakkımız var mı? Bu beladan bu ülkeyi kurtarmamız lazım. Bu küresel bir terör örgütüdür ve Türkiye bu örgütü bütün kurumlarından temizlemelidir.
ÖRGÜTÜN DURUMU: (Örgütün durumu nedir, kolu kanadı kırıldı mı sorusu üzerine) Epey mesafe aldık ama daha yapacağımız şeyler de var. Ciddi mesafe aldığımızı söyleyebilirim.
O ADAMIN YAPTIĞI NORMAL İNSANIN YAPACAĞI İŞ DEĞİL
Şort giydi diye belediye otobüsünde bir kadına tekme atan adamı da sordum Başbakan Binali Yıldırım’a. İşte Başbakan’ın bu konuyla ilgili sözleri:
NORMAL BİRİ DEĞİL: Ben onun normal bir adam olduğunu düşünmüyorum. Normal biri değil. Çünkü normal bir insanın yapacağı bir iş değil yaptığı. Hoşuna gitmeyebilir, mırıldanırsın... Bu adamın geçmiş kayıtlarına bakılırsa bir tıbbi sorunu olduğu çıkacaktır. Hal ve hareketlerinde de bir gariplik var. Gülüyor mülüyor.
ADALETTE SIKINTI: Gözaltına alındı, serbest bırakıldı, sonra tutuklandı. Bizim adalet sistemimizde de bir sıkıntı var. İşe kitabi bakılıyor, işin toplumsal tarafı nedir, toplumdaki karşılığı nedir düşünülmüyor. Kanuna göre birisine fiili bir saldırıda bulunmanın durumu nedir, ona bakılıyor. Sonra düzeltiyorsunuz ama düzeltme hasarı ortadan kaldırmıyor.
YAŞAM TARZI KAYGISI: Türkiye’de yaşam tarzıyla ilgili kaygılar, bir sıralama yapsanız 15. sırada gelir. Türkiye gerçekliğiyle alakası yok. CHP’nin yegâne sermayesiydi bu ama bitti. İnsanların önceliği terör, ekonomi, işsizlik, gelir dağılımı sorunu...
ÇOK VERİMLİ, BOL TEMASLI BİR ANKARA SEYEHATİ
KARAYOLUYLA gittim Ankara’ya... Afyon üzerinden... Afyon’da Cumhuriyet Dinlenme Tesisleri’nde küçük bir mola... Aman Canan Karatay duymasın: Kızarmış ekmek ve mis gibi Afyon kaymağı falan...
Gazeteci Tahir Sarıkaya kardeşimle buluşma... Hasbıhal... Ankara medyası üzerine laflamalar falan...
Ardından Sinan Aygün’ü ziyaret... Ergenekon’dan hapislik ve soruşturma öyküleri anlattı Sinan Aygün... Hepsi birbirinden eğlenceli öyküler... “Film olur bunlar” dedim. Sinan Aygün hemen filmi çekecek yönetmen düşünmeye başladı.
Melihland’e gelmişken Melih Gökçek’i arayıp sormadan olmazdı. Oturduk, muhabbet ettik ve dibek kahvesi içtik. Baktım, hiç değişmemiş... Yine aynı afacanlıklar... Kedim Sekter’in adının ne anlama geldiğini öğrenmek için sözlüğe bakmış. Dalga geçtiğimi görünce “Ne var dalga geçecek, nereye bakacaktım, tabii ki sözlüğe bakacaktım” dedi.
Akşam Tarafsız Bölge için “Ver elini CHP Genel Merkezi” dedim.
Program için Kemal Kılıçdaroğlu’nu beklerken birden bin bir homurtuyla yanıma geldi CHP’nin kedisi Şero... “Çok uzayacak mı bu işler, bir an önce işinizi bitirip de defolup gidin hinterlandımdan” der gibi azarlayarak baktı bana... “Tamam Şero, kısa keseceğiz” diyerek yatıştırmaya çalıştım kendisini.
Kemal Kılıçdaroğlu ile program öncesi küçük bir muhabbet... Yazı Bodrum’da geçirdiğimi öğrenince “Bodrum nasıl” diye sordu. Ben de “Güzel ama eylülde daha da güzel” dedim... Ardından da “Keşke programı orada yapsaydık” diye takıldım. “Nerde o günler” der gibi baktı. Gülümsüyordu ama hüzünlüydü.
Ankara’da Başbakan Binali Yıldırım’la da bir araya gelip uzun sohbet etme fırsatı buldum.
“Berceste’de küçük bir mola” geleneğini bozmadan karayoluyla İstanbul’a doğru yola koyuldum. Eve geldiğimde kedim Sekter, kapıyı tırmalıyordu.
CUMHURBAŞKANI'NIN BİRLEŞMİŞ MİLLETLER KONUŞMASI
“YABANCIYA FETÖ nasıl anlatılır” sorusunun yanıtı gibiydi.
“Darbeye uğradık” diye ağlaşmanın değil, “darbeye direndik” diye gururlanmanın dışavurumu gibiydi.
“Bizim başımıza bela oldular, sizin de başınıza bela olmasınlar” tarzı bir “benden söylemesi” konuşması gibiydi.
Paylaş