’İstanbul Modern’ tadında bir cami

ORADAYDIM- Türkiye’nin en tartışmalı stil gurusu Zeynep Fadıllıoğlu, epeydir "Şakirin Camii" projesiyle gündemdeydi...

Son günlerde yüzüne bir nur inmiş, bakışlarına uhrevi bir anlam sinmişti... Çünkü "Kadın eli değen ilk cami" haberlerinin kahramanı olmuştu Zeynep Hanım... Güneşli ve mübarek bir cuma günü, İslam áleminin üç yüz asırlık mimari durgunluğuna yanıt verecek "kutsal yapı"nın açılış töreni için Avrupa Yakası’ndan Anadolu Yakası’na doğru yola çıktım... Zeynep Hanım heyecanlı... Eşi Metin Bey heyecanlı... Şakir Ailesi heyecanlı... Nedense ben hepsinden daha heyecanlıyım...

İLK BAKIŞTA "ARABİK"- Vurulacak mıydım? Küçümseyecek miydim? Bilmiyordum... Acayip önyargısızdım yani... Ama Karacaahmet Mezarlığı’nın yanına yaklaşıp iki gri minare ve iç içe geçmiş kubbeleri uzaktan fark edince, "Eyvah! Dubai / Katar / Bahreyn çizgisi!" diye haykırıverdim. İlk bakışta fena halde "Arabik mimari" kokusu yayıyordu cami... Ancak yaklaştıkça mimarideki "Körfez esintisi" dağılıverdi... Yaklaştıkça kendini sevdiriyordu mübarek yapı!

KUSURSUZ ORGANİZASYON- Ben alışmışım gariban kenar mahalle ahalisinin "Cami Yaptırma ve Yaşatma Derneği" kurup toplayabildikleri üç kuruş parayla Karadenizli kalfalara ısmarladıkları şekilsiz camilerin sessiz sedasız açılışlarına... "Şakirin Camii"nin hiçbir masraftan kaçınılmadan yapılan açılış törenine tabii ki hasta oldum... Bir örnek giyinmiş korumalar, basın ve protokol masaları, avludaki zengin yiyecek içecek büfesi falan... Müslümanların organizasyon denilen olayla ilk tanışması gibi bir durum söz konusuydu...

CAMİNİN İÇİNDEYİM- Caminin girişinde "trendi bir restoranın vestiyeri"ne benzer bir bölümdeyiz... Nazik görevlilere ayakkabılarımızı veriyoruz, fişimizi alıyoruz... Ardından caminin halı rengiyle uyumlu "lacivert kumaş galoşlar" veriliyor çoraplı ayaklarımız için... İnsanda "chek-up yaptırmak için polikliniğe gelmişlik" duygusu yaratıyor bu durum... Bir tür "yabancılaştırma efekti" gibi bir şey! Ama sonuçta asırlık bir derde modern bir çözüm bulunmuş: "Camide çorap kokusuna son!" Gerçi beyaz Müslümanların çorapları kokmaz... Neyse... İşte caminin içindeyiz. Hayatımda gördüğüm en aydınlık, en uyumlu, en havadar, en şık, en temiz, en sade cami bu! İçimden, "Sosyete camii deyip de geçme" diye fısıldıyorum.

MİHRAP VE MİNBER- Bizim Silivri’deki Piri Mehmet Paşa Camii’nin emekli imamı Hafız Recep’i bu camiye imam yapsak, emin olun, "Mihrap nerede yahu?" diye çıkışır... Çünkü Zeynep Hanım, "geleneksel mihrap"ı öyle modernize etmiş ki, ortaya tipik bir "uzay yolu" dekoru çıkmış... Bir tür "kavramsal sanat" ürünü sayılabilecek "minber" ise rahatlıkla Londra Modern Sanatlar Müzesi’nde sergilenir. Aynı "minber"i, İstanbul Bienali’ne götür, "enstalasyonun şahı" muamelesi görmesi işten bile değil...

POTANSİYEL CEMAAT- Caminin içinde şeytan dürtüyor ve kirli zihnim harekete geçiyor. Buranın "potansiyel cemaati" kimler olabilir diye düşünüyorum... İlk aklıma gelen isim Rahmi Koç tabii ki... "Çorap kokusu" nedeniyle camilere gidemediğinden yakınan Rahmi Bey için mükemmel bir fırsat sunuyor bu cami... Sonra? Cart yeşilden, teneke minarelerden, mimari soysuzluktan her daim müşteki olan İslam estetiğinin yaşayan son temsilcisi Mehmet Şevket Eygi geliyor aklıma... "Ayşegül Tecimer Fas’a kaçmasaydı burada olurdu" diyorum... İlber Ortaylı / Murat Bardakçı ikilisinin, "Ha şöyle" diyeceklerini düşünüyorum... "Tipik İslami sosyetik" Kadir Topbaş’ın gelini geliyor aklıma... MÜSİAD’ın kurucusu Erol Yarar’ı düşünüyorum... Şekilsiz camilerin bir numaralı düşmanı Atilla Dorsay’ı anımsıyorum...

MAHZUN MABET: TEŞVİKİYE CAMİİ- Biz camiyi dolaşırken iki kravatlı hafız, "Sordum Sarı Çiçeğe" ilahisini söylemeye başlıyor... Sonra Şakir Ailesi’nin "Arap sosyetesi kanadı" için Zeynep Hanım’ın İngilizce yaptığı konuşmaya sıra geliyor... Ve en sonunda, gelenekselcilerin sinirlerini oynatacak bir gelişme yaşanıyor: Zeynep Hanım’ın konuşması alkışlarla karşılanıyor... Benimse aklım mahallemin camisinde! Teşvikiye Camii’nin bir namazlık saltanatı burada sona mı eriyor ne? Artık Hermes eşarplı cenaze törenleri Teşvikiye Camii’nden Şakirin Camii’ne mi kayacak? Ah Teşvikiye Camii ah! Ah zavallı mahzun mabet!

CAMİDE KOKTEYL- İşte şimdi de "cami açılış kokteyli"ndeyiz... Laik duyarlılığın bile "alkol yok mu alkol" diye soramayacağı bir ortam... Erkek ve kadın garsonların ikram ettikleri yiyecekler ve içeceklerden alınıyor... Ayaküstü sohbetler ediliyor... Kokteylin ardından Başbakan Erdoğan’ın eşi Emine Erdoğan’ın katılımıyla açılış töreni yapılıyor. Bu arada minareden sala sesi yükseliyor... Bense hálá kötü niyetin esiriyim: "Acaba Hayrünnisa Hanım buna nasıl bir karşılık verecek" diye düşünüp duruyorum...

Üç adam, üç saptama

REHA MUHTAR- Reha Kardeş bana yanıt vermiş... Diyor ki: "İkiz çocuklarım seni sevmeyecek Ahmet Hakan... Çünkü sen kötüsün." Ben de diyorum ki: "O kadar da emin olma babası! Belki büyüdüklerinde severler! Çocukların kimi sevip kimi sevmeyeceklerini babaları belirleyemez ki."

YAŞAR PAŞA-
Eski Genelkurmay Başkanı Yaşar Büyükanıt, "27 Nisan Bildirisi’ni ben yazdım" demiş... Herkes bir sonuç çıkarıyor bu açıklamadan... Benimse çıkardığım sonuç şudur: "Demek o kötü metni Yaşar Paşa kaleme almış... Demek ifade kusurlarının tüm günahı Yaşar Paşa’ya aitmiş."

İSMAİL TÜRÜT- Bizim Türüt, iyice ağzını bozmuş. "Plan yapmayın plan" adlı başyapıtın ardından, "Sizin gibi aydının 7’den 70’ini..." diye bir şarkı yapmış. Sövüyor! Alenen sövüyor... Bense hayatımda ilk kez Melih Gökçek’e hak veriyorum: "Tükürürüm ben böyle sanatın içine..."
Yazarın Tüm Yazıları