İllere göre ayarlanmış kışkırtma operasyonları

“Çav Bella” çaldılar.

*

Tepkilere rağmen arsızca devam ettiler bu çirkinliğe.

Önceki gün de Selda Bağcan’dan şarkılar çaldılar.

*

Selda Bağcan, bu alçak kışkırtıcılarla ilgili olarak...

“İzmir’de cami hoparlörlerinden benim şarkımı dinletmişler. Tamamen provokatif bir eylem. Ülkeyi bir yerlere çekmeye çalışıyorlar. Şiddetle kınıyorum” diye mesaj yayınladı.

*

İzmir’de bu kışkırtmalar yaşanırken...

Adana’da ise...

Alparslan Kuytul denilen adam, adamlarıyla birlikte “Teravih kılacağız” diye harekete geçip polisle karşı karşıya geldi.

*

- Sanki virüs yokmuş gibi...

- Sanki keyiften teravih kılınmıyormuş gibi...

- Sanki bayramda sokağa çıkma yasağını uygulamayı gerektirecek hiçbir durum yokmuş gibi...

- Sanki durup dururken camilerde ibadete ara verilmiş gibi...

“Teravih kılacağız, bayram kutlayacağız” falan diye harekete geçti Alparslan Kuytul.

Polisle karşı karşıya gelmek pahasına yaptı bunu.

*

Hiç merak etmeyin:

İzmir’deki kışkırtma da Adana’daki kışkırtma da tutmayacak!

*

Çünkü bu millet, her şeye rağmen ama her şeye rağmen derin sağduyusunu kaybetmedi, kaybetmeyecek.

*

Provokatörlere acı haber:

Avcunuzu yalayacaksınız avcunuzu!


MEHMET Y. YILMAZ’IN MAHİR ÜNAL’A YAPTIĞI BÜYÜK AYIP

BAZI muhalif kadınlar, sosyal medyada tehditlere ve tacizlere maruz kaldılar.

*

Bir internet sitesinde yazılar yazan Mehmet Y. Yılmaz, işte bunun üzerine AK Parti Genel Başkan Yardımcısı Mahir Ünal’ı hedef aldı.

*

Mehmet Y. Yılmaz’a göre:

Güya Mahir Ünal, tehdit ve taciz mesajları yayınlayan sosyal medya hesaplarıyla ilgili olarak “Bunlar etik kurallara uyan milli hesaplardır” demiş.

*

Yahu yok böyle bir şey!

Düpedüz yalan bu!

Mahir Ünal’ın böyle bir açıklaması olmadı.

Tehdit eden, taciz eden hesaplarla ilgili olarak “Bunlar etik kurallara uyan milli hesaplardır” demedi Mahir Ünal.

Yalan, uydurma, palavra!

*

Mehmet Y. Yılmaz, kendi uydurduğu bu yalan üzerine...

Mahir Ünal’ın şahsında bütün bir AK Parti camiasını hedef alan baştan sona önyargılarla dolu, çok ayıp, çok rezil, fena halde genelleyici, fena halde saldırgan bir yazı kaleme aldı.

“Bunlar kendi aileleri içinde kız çocuklarına nasıl davranıyorlar acaba” falan türü cümleler bile vardı yazısının içinde.

*

Peki olay neydi?

Olay şuydu:

Mahir Ünal, iyi niyetli bir girişimde bulunmuş, sosyal medyaya etik açıdan çekidüzen getirmeye yönelik olarak üzerinde iyi çalışılmış bir ilkeler dizisini kamuoyuna açıklamıştı. Bu ilkelere uyacak olanların da sosyal medya hesaplarının yanına bir yeşil nokta koymasını önermişti. Hesabının önüne hem yeşil nokta koyup hem de etik ilkelere uymayanlarla ilgili olarak da “Bunlar ahlaki bir sorun yaşıyorlar” açıklamasını yapmıştı.

*

Olay buydu, bundan ibaretti.

*

İşin tam bu noktasında sorulması gereken asıl soru şudur:

Nasıl oluyor da Mehmet Y. Yılmaz gibi bir isim, böylesine kocaman bir palavraya inanabiliyor ve bu palavradan yola çıkarak kendinden gayet emin şekilde fena halde çirkinleşebiliyor?

*

Çünkü Mehmet Y. Yılmaz, muhalifliğinin dozunu öyle bir kaçırmış durumda ki iflah olmaz bir önyargıya esir olmuş.

Bir saniye olsun aklının ucundan şunu geçirmiyor:

*

“Aklı başında hiç kimse taciz ve tehdit eden hesaplarla ilgili olarak ‘Bunlar etik kurallara uyan milli hesaplar’ tanımlaması yapmaz. Ben şu işin önünü arkasını bir araştırayım. Bu işin içinde galiba bir iş var.”

*

Tenezzül bile etmiyor böyle bir şeyi aklının ucundan geçirmeye...

“Bunlar böyledir zaten” önyargısıyla çirkinlik yapmakta, ayıp etmekte hiçbir sakınca görmüyor.

*

Türkiye’nin en temel sorunlarından biridir bu:

İki taraf var ve iki taraf da birbirine karşı feci derecede önyargılı...

Bazıları içinde büyütüyor bu önyargıyı...

Bazıları da Mehmet Y. Yılmaz gibi gayet kaba biçimde ifşa ediyor.

Mesele budur. Bundan ibarettir.

BUGÜN GÜN BOYU DİLE TAKILSIN BU ŞARKI

BUGÜN bayram/Erken kalkın çocuklar/Giyelim en güzel giysileri/Takalım maskelerimizi/Elimizde taze kır çiçekleri/Görüntülü arayalım/Annemizi/Kargoyla gönderelim/Çikolataları...

ESKİ MUHARRİRLER BAYRAM KUTLARKEN

DOĞAN Hızlan’la sohbet ediyorduk.

Telefonda tabii ki...

Doğan Bey, eskilerin bayram kutlama cümlelerini hatırlattı bana.

*

Eski muharrirler, bayram kutlamasını şöyle yaparlarmış:

“Iydiniz said, hasmınız yezid, ömrünüz mezid olsun.”

*

“Efradını cami, ağyarını mani bir bayram kutlaması” dedi Doğan Bey.

Kesinlikle katılıyorum.

BU BAYRAM KEŞKE ŞÖYLE ŞEYLER OLSA

- Melih Gökçek, Mansur Yavaş’ı arayıp bayramını kutlasa...

*

- Mehmet Çilingiroğlu, Doğu Perinçek’in şahsında Çin yönetimiyle sulh olsa...

*

- Ekrem İmamoğlu ile Tevfik Göksu sanal âlemde birbirlerine şakalar yapsa...

*

- Canan Karatay, cerrahi maskeyle barışsa...

*

- Mehmet Ceyhan Hoca, iyimserliğe zirve yaptıran şeyler söylese...

*

- Sırrı Süreyya, kendisine fikir soran İYİ Partililerle fotoğraf çektirse...

*

- Nuri Bilge ve Zeki Demirkubuz ortak film çekse...

*

- Osman Müftüoğlu bayram günlerinde sadece 76 adım atsa...

*

- Kedim Sekter, hiç değilse şu bayram günlerinde biraz hareketlense...

FAKİR KIZ ZENGİN OĞLAN

HANDE Erçel ile Kerem Bursin’in yeni dizisi gündemdeymiş.

Dizide Hande Erçel fakir bir çiçekçi kızı, Kerem Bursin ise holding sahibinin oğlunu canlandırıyormuş.

Hahahaha!

Yeter be yeter!

*

Hayatımız olağanüstü karmaşıklaştı, bir sürü yan mevzularımız, ana mevzularımızı ezip geçiyor, yepyeni çatışma alanlarının içinde debelenip duruyoruz, el değmemiş gerilimlerin pençesinde inliyoruz, sosyal yapımızda kökten değişimler var...

Fakat bunlar hâlâ...

“Fakir kız/zengin oğlan” muhabbetindeler.

*

Ama çok geç değil...

Bir parça özgünlük kaygısıyla hareket edilirse bu dizi şöyle kurtulabilir:

- Kerem çiçekçi olur, Hande de holdingci...

- Holdingci Hande, çiçekçi Kerem’e âşık olur.

- Çiçekçi Kerem’in anası, holdingci Hande’yi oğluna layık görmez...

Olaylar gelişir falan...