Paylaş
- Eğer Dersim’i gerçekten dert etselerdi... Dersim’in üzerine bomba yağdıran Sabiha Gökçen’in adının bir havaalanına verilmesinden büyük azap duyarlar, bir şeyler yapmaya çalışırlardı.
- Eğer Dersim’i gerçekten dert etselerdi... Konuyu CHP’yi vurmak için kullanmak yerine Dersim için bir “hakikatleri araştırma komisyonu” kurup olup bitenlerin açığa çıkarılması için çaba harcarlardı.
- Eğer Dersim’i gerçekten dert etselerdi... Katliamın sorumluları arasında yer alıp da sonradan Demokrat Partili olmuş Celal Bayar ve Fevzi Çakmak gibi isimleri zikretmekten özenle kaçınmazlardı.
- Eğer Dersim’i gerçekten dert etselerdi... Alevi katliamlarına dinsel meşruiyet sağlayan eski şeyhülislamlardan Ebusuud Efendi için “gurur kaynağı” gibi sıfatlar kullanmazlardı.
- Eğer Dersim’i gerçekten dert etselerdi... Dersim’de idam edilen Dersim seyitlerinin mezarlarının bulunması için küçücük de olsa bir çaba sarf ederler, seyitlerin torunlarına bir cevap verirlerdi.
- Eğer Dersim’i gerçekten dert etselerdi... Alevi toplumunu biçimlendirmek, şekillendirmek ve istenen kıvama getirmek yerine olduğu gibi kabullenerek haklarını teslim etmeyi içlerine sindirirlerdi.
Dersim’in mazlumları CHP’yi rahat bırakmaz
EĞER ortada...
- MAĞARALARDA zehirli gazlarla öldürülen masumlar varsa...
- Kayıp çocuklar varsa...
- İdamdan önceki son sözü “Kerbela’nın evlatlarıyız, hatasızız, ayıptır, zulümdür, cinayettir” olan bir adam varsa...
- Çocuk, kadın, yaşlı dinlemeden gerçekleştirilmiş bir katliam varsa...
CHP, Dersim konusunda asla ve kata gün yüzü göremeyecektir.
Dersim’in mazlumlarının seneler öncesinden yükselen ahları, CHP’yi onulmaz bir belayla baş başa bırakacaktır.
* * *
- İster Tunceli Milletvekili Hüseyin Aygün’ü susturmaya çalışsınlar...
- İster olayı kapatmaya, örtmeye, hiçbir şey olmamış gibi sunmaya çalışsınlar...
- İster “isyan edenleri devlet öldürmeyecekti de ne yapacaktı?” şeklinde pişkince açıklamalar yapsınlar...
- İster “dönemin koşulları” desinler...
- İster “feodalite”den dem vursunlar...
Hiç ama hiç fark etmez.
Bugün Hüseyin Aygün’ü sustururlar, yarın Hüseyin Aygün’ün oğlu Hasan Aygün çıkar...
Onu sustursalar, bu sefer iş “torun Aygün”e kalır.
Yani demem o ki:
Madem mazlumların ahları höt-zöt’le bastırılamaz, o halde çare yok:
Geçmişle esaslı bir hesaplaşmaya girişilecek.
Sorun bende
“CELAL Tan ve Ailesinin Aşırı Acıklı Hikâyesi”, seyrettiğim dördüncü Onur Ünlü filmi...
Ve bu filmi de seyrettikten sonra şuna karar verdim:
Onur Ünlü’nün filmleri bana göre değil.
Ben zaten sinemada “absürt” adı altında sergilenen saçmalıkları hiç sevmem. Onur Ünlü’nün saçmalıklarını ise hiç mi hiç sevmedim.
* * *
Ama durum böyle diye Onur Ünlü’nün filmlerini mahkûm edecek değilim.
Sinema zevklerine güvendiğim o kadar çok kişiden “Onur Ünlü sineması üzerine methiyeler” başlıklı konferans dinledim ki sonunda “galiba sorun bende” noktasına geldim.
Son sözüm şudur:
Ben almayayım / Alana da mani olmayayım.
Ayıp bir cümle: ‘Mahsun kendini çok geliştirdi’
BEN Mahsun Kırmızıgül’e “Adam nereden nereye geldi, biraz hoşgörülü olalım” diye bakmam, bakamam.
Eğer Mahsun Kırmızıgül bir film ya da bir dizi çektiyse...
“Ne yapsın adamcağız, kendini ancak bu kadar geliştirebilmiş” önyargısıyla yaklaşmam...
Bunun yerine “film çekmiş herhangi bir yönetmen” muamelesi çekerim ve kıyasıya eleştiririm.
* * *
Neden mi böyle yaparım?
Çünkü “Mahsun kendini çok geliştirdi” cümlesinin altında “Mahsun için yeter de artar bile” edası gizlidir.
Derinliğinde bir aşağılama ve bir küçümseme olan kibirli bir eda...
Şunu söylemek istiyorum:
Mahsun’un filmlerine, dizilerine karşı geliştirilebilecek en ağır eleştiriler bile “Mahsun için yeter de artar” imasındaki aşağılama ve küçümsemenin yanına yaklaşamaz.
Suudi Prenses’inden kahraman çıkarma riyası
PRENSESİMİZİN adı: Amira. 28 yaşında...
Eşi, Suudi Kralı Abdullah’ın yeğeni ve dünyanın sayılı zenginlerinden...
Prensesimiz, klişe tabirle “Hollywood yıldızı kadar güzel”.
Ve aynı zamanda da bir cesur yürek... Bir kahraman. Dünkü Star gazetesinde Prenses’le ilgili haberin giriş cümlesini hep beraber okuyalım:
“Arap Baharı, Kaddafi’nin hazin sonu, Beşar Esad’a karşı ayaklanma... Arap dünyasında en az bunlar kadar konuşulan bir konu daha var: Prenses Amira...”
* * *
Peki neden konuşuluyormuş Prenses?
Çünkü o ülkesinde şu iki konuda öncülük yapıyormuş:
BİR: Kadınların otomobil kullanmalarına getirilen yasağa itiraz ediyormuş.
İKİ: Kadınların eşlerinden izin almadan yurt dışına çıkması kuralına karşı çıkıyormuş.
Bu iki konuda yaptığı çalışmalar nedeniyle de Batı’dan “aferin” alıyormuş.
* * *
Gördünüz mü?
Bir Arap prensesi, gerektiğinde ne kadar da kolay “kahraman” haline getirilebiliyor ve yine ne kadar da kolay Batı’dan “aferin” alabiliyor.
Peki o zaman soralım:
Esma Esad gibi Batı’dan “aferin” alacak yönleri bulunan bir Arap lideri eşinden esirgenen “aferin”, neden “otomobil kullandılar” diye kırbaçlanan kadınların yaşadığı bir ülkenin prensesine cömertçe yağdırılıyor?
Buyurun, tanık sizin...
Kemal Bey’i bitiren 5 şey
BİR: Tavır alması gerektiği yerlerde sergilediği süper tavırsızlık...
İKİ: Herkes bir şey söylerken başka bir şey söyleme konusunda gösterdiği cesaretsizlik.
ÜÇ: Tabanını liderlik sergileyerek ikna etmek yerine tabanının inanmadığı duyarlılıklarına tam teslimiyet...
DÖRT: Ortalığı ayağa kaldırması gereken günlerde gösterdiği olağan üstü sükûnet...
BEŞ: Türkiye’de değişen dengeleri fark edememe konusunda sergilediği muhteşem başarı...
Lütfi Akad’ın ardından
- Ayhan Işık’ı o yıldız yaptı.
- Yılmaz Güney’i ilk o oynattı.
- “Lüküs Hayat”ı sinemaya uyarladı.
- “Vesikalı Yârim” ile yeri yerinden oynattı.
- Orhan Gencebay ile “Bir Teselli Ver”i çekti.
- Türk Sineması’nın aşılması zor üçlemesi “Gelin / Diyet / Düğün” onun eseri...
- Hep onurlu ve erdemli bir sessizlik içinde kaldı.
- Hep saygın oldu, hep saygın kaldı ve saygın öldü.
Paylaş