İddiasız notlar

Denizli’de düzenlenen "Cumhuriyet Mitingi"nde, elindeki sazın tellerine vurarak türküler söyleyen bir "Ozanımız", Aşık Veysel’den bir deyiş söylüyor: "Kim okurdu kim yazardı / Düğümü kim çözerdi / Koyun kurt ile gezerdi / Fikir başka başka olmasa."

Bir Cumhuriyet Mitingi’nde "koyun" ile "kurt"un ayrı ayrı gezmesinin doğallığından söz edilmesini şapka çıkararak selamlıyorum.

Mesut Yılmaz’ın Rize coşkusunu izliyoruz televizyonda... Bir ara şöyle bir görüntü karşımıza çıkıyor: Bir hocaefendi açmış ellerini, yakarıyor Mevla’ya: Yarabbi Mesut kulunun yolunu açık et! Ve hep bir ağızdan "Amin" sesleri... Benimse aklıma şu geliyor: Ya aynı hocaefendi, bir AKP’li için dua etseydi ne olurdu? Cevabını yine kendim veriyorum: Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı için "Gerekli malzemeler" rafına bir dosya daha ekleniverirdi.

Mehpare Çelik yeniden gündeme geldi... Sadık Gürbüz unutulanlar arasından sıyrıldı... Edip Abi tam kıvamında... Rahmi Saltuk bile revaçta... Peki bizim "Çelik" nerede? Henüz "dip dalgası"nın ortaya çıkmadığı bir dönemde, her türlü ince alayı göze alarak Atatürk vurgusu yapan, hatta bu uğurda bir tarikata bile girdiği iddia edilen Çelik’imiz, "Parola: Namus / İşareti: Vatan" günlerinde neden ortada yok? Günlerdir bunu düşünürken... Çelik, CHP’nin Mersin Mitingi’nde ortaya çıkıverdi. Yani geç oldu ama güç olmadı.

Eğer yaşınız 80’in üzerindeyse... CHP ya da AKP’den milletvekili olma şansınız var demektir. Çünkü iki parti de, yaşı epey ilerlemiş bir ismi listelerine koyarak, Meclis’in ilk oturumunda Meclis Başkanlığı koltuğunu kapmak istiyor. Yani tam bir "Haydi dedeler Meclis’e" olayı.

AKP madem vitrin peşinde... Neden Vatan Gazetesi yazarı Tuğçe Baran’ı düşünmüyor? O Tuğçe Baran ki, hem sarışın, hem aptal değil, üstelik gayet güzel sınıfsal analizler attırıyor. Madem "Hükümet gibi kadın" Nevval Sevindi DP’ye kaptırıldı, o halde Tuğçe Baran ile durum eşitlenmez mi? Dengir Mir Mehmet Fırat uyuyor mu?

Helal olsun sana hacım

İddiasız notlar


TAKKENDEN vazgeçmezsin...

Şalvarından da...

"Kısa bıyık, uzun sakal sünnettir" dersin.

Hatta...

Her pazar, "Efendi Hazretleri"nin pazar vaazı için Kadıköy’den Fatih’e koşturursun.

Ve alkolün bir damlası bile geçmez boğazından.

Dünyeviliğin isterik çağrısına kapalı olmak gibi bir dert taşıdığın da gün gibi aşikár...

Ama işte sevgili hacım, sonuçta sen de bu mahallenin çocuğusun.

Tuttuğun takım şampiyon olmuş, acayip mutlu, müthiş gururlusun.

Yakasız mintanının üstüne geçirdiğin sarı lacivert formayla...

Ellerinde biralarıyla kutlama yapan "Mühendis Enis" ile "Avukat Ertekin"in arasına dalıvermişsin.

Bir halay coşkusu taşıyor yüreğinden.

"İki Türkiye" teorilerine inat.

"Yaşam tarzı" korkularına meydan okurcasına...

Bir arada kardeşçe yaşamanın mükemmel bir tablosunun oluşmasına katkı sunmuşsun.

Farklılıkları anlamsızlaştırmış, öcü masallarını boşa çıkarmışsın.

Yani sınıfsız, kaynaşmış ve imtiyazsız bir kitlenin sempatik mi sempatik bir çocuğu oluvermişsin.

Hem de...

"Ben senin birana karışmam, sen de benim şalvarıma karışma" şeklinde tatsız ve aşırı didaktik bir anlaşma falan yapmadan.

Buna gerek bile duymadan.

Dünyanın en olağan olayına imza atarcasına.

Ne diyeyim?

Helal olsun sana hacım!

Bin kere helal olsun!

İkisi de ayıp

SON günlerde görüyoruz:

Şehit cenazelerinde kimisi çıkıp, Başbakan Tayyip Erdoğan’ı "Amerikan Papazı / Türkiye’nin İmamı" diye protesto ediyor.

Kimisi de Cumhurbaşkanı Sezer’i, "Teröristleri affeden birini başımızda istemiyoruz" diye hedef alıyor.

İkisi de ayıp... İkisi de ucuz...

Ne yani?

Başbakan Erdoğan şehit haberlerinden gizli bir sevinç mi duyuyor?

Cumhurbaşkanı Sezer, "Şu teröristleri affedeyim de gidip sağı solu bombalasınlar" mı diyor?

"Öcalan’ın ölüm cezasından kurtulması kararının altında MHP’nin imzası var" diye propaganda yapmak ne kadar ayıp, bayağı ve ucuz bir propaganda ise...

Erdoğan ve Sezer’in protesto edilmesi de o kadar ayıp, bayağı ve ucuzdur.
Yazarın Tüm Yazıları