Paylaş
Gerekçe?
Kurallara uyulmaması...
*
İlk bakışta “Vay be! Helal olsun” denilecek bir gelişme.
Çünkü bu olay, ilk bakışta...
-Hükümetin tarikat, cemaat falan hiç takmadan kuralları uyguladığını gösteriyor.
-Oy kaybetmeyi, tepki almayı göze alarak ilke ve prensiplere sahip çıktığını gösteriyor.
*
Fakat durun bir dakika!
Meselenin azıcık derinliklerine indiğinizde...
Ortada hiç de öyle “Helal olsun” denilecek bir durum olmadığını görüyorsunuz.
*
Olay şu:
-İsmailağa Cemaati, resmen ikiye bölünmüş durumda.
-Bir kanat, hükümetin yanında.
-Öbür kanat, hükümete karşı eleştirel bir pozisyonda.
-“Mahmut Efendi Külliyesi”ni yapanlar, hükümete eleştirel yaklaşan kanatta yer alanlar.
-Eleştirenlerin yaptıkları külliyeyi yıkmak, prensibe sahip çıkmak anlamına gelmiyor,
eleştirel pozisyondakileri cezalandırmak anlamına geliyor.
*
Bu memlekette kim kurallara aykırı davranıyorsa, kimliğine, ideolojisine, derneğine, cemaatine, tarikatına zerre bakmadan kuralların uygulanacağı günleri görmemiz için...
En az 150 senenin geçmesi gerekiyor.
Ki o günleri sanırım sadece torunlarımızın çocukları falan görecek.
Hüseyin Çelik’ten olay açıklamalar
AK Parti kurucusu, partinin bir dönem sözcülüğünü yapan, eski bakan ve milletvekili HÜSEYİN ÇELİK, Çarşamba Sohbetleri’nde...
*
-Gül, Arınç, Çelik... Birlikte mi hareket ediyorlar?
-Makam mevki sahibiyken neden eleştirmiyorlardı?
-Eleştirilerinin altında partiden dışlanma mı yatıyor?
-Erdoğan karşıtı bir hareket mi başlatıyorlar?
Hepsi ve daha fazlası yarın HÜRRİYET’te...
Akrep yapmaz CHP’linin CHP’ye yaptığını
ONCA tartışmadan, onca yıpranmadan sonra...
Nihayet CHP’li bir milletvekili çıktı ve “Aylin Nazlıaka’nın kastettiği milletvekili bendim” dedi.
*
Söz konusu milletvekili Necati Yılmaz.
Dediği şu:
“İddiaya konu edilen kişi benim ama Atatürk resmini indirmedim.”
*
İyi de Sayın Necati Yılmaz, madem iddiaya konu edilen kişi sizdiniz ve madem Atatürk resmini indirme diye bir olay olmadı...
E o zaman ne diye bu zamana kadar çıkıp da...
“Aylin Nazlıaka o gün benim odama gelmişti, kastettiği kişi benim, ancak ben iddia edilen şeyi yapmadım, Aylin Hanım’la yüzleşmeye hazırım” diyerek bu sersem tartışmanın önünü kesmediniz ki?
*
“Akrep yapmaz akrabanın akrabaya yaptığını” sözünü değiştiriyorum:
“Akrep yapmaz CHP’linin CHP’ye yaptığını” diyorum.
Ne çile çekmiş ama Leonardo DiCaprio
HERKESİN “Bizim Leonardo acaba bu sefer Oscar’ı alacak mı, alamayacak mı” diye meraka kapılıp doğru dürüst içine giremediği “REVENANT” adlı filmi, nihayet ben de izledim.
*
Leonardo DiCaprio, bu uzun, upuzun film boyunca...
-En az iki kere çiğ et yiyor. (Not: Gerçekten yemiş.)
-En az üç kere boğulma tehlikesi atlatıyor.
-En az üç kez devasa bir ayının dehşetengiz saldırısına uğruyor.
-En az sekiz kere mutlak ölümden dönüyor.
-En az üç kere uçurumdan yuvarlanıyor.
-En az iki kere donmaktan kurtuluyor.
-En az üç kere kurşun yiyor.
-En az iki kere ok yiyor.
-En az iki kere ölümüne hastalanıyor.
Kısacası...
Sinema hilelerini falan çıkarsak bile adamcağız, bir film uğruna öyle büyük çile, öyle yaman ıstırap çekiyor ki...
Oscar heykelciği falan yetmez bunu karşılamaya...
Başbakan’ın gazeteciye verdiği çok kötü cevap
DAVUTOĞLU ve Merkel yan yana...
Bir Alman yayın organı adına soru soran bir gazeteci, araya yorumlar da sıkıştırarak uzun bir soru soruyor:
“Türkiye’de basın özgürlüğü ihlal ediliyor. Can Dündar ve Erdem Gül hapiste. Silopi’de, Cizre’de insan hakları ihlali var. Ne diyorsunuz?”
*
Başbakan Davutoğlu’nun cevabı:
“Türk başbakanının yüzüne bakarak bu suçlamaların yapılabiliyor olması dahi Türkiye’deki basın ortamının özgürlüğünün işaretlerinden biridir.”
*
Ne kadar kötü bir cevap!
Almanya Başbakanı ile Türk Başbakanı’nın ortak basın toplantısında sorulan soruya böyle mi cevap verilir?
Ne yani?
Türkiye demokratik bir ülke olmasaydı... O gazeteci, o soruyu sorduğu için Silivri Cezaevi’ne mi tıkılacaktı?
Bizim demokratik bir ülke olmamızın ölçütü bu mu?
“Seni içeri tıkmadığımıza göre... Türkiye’de basın özgürdür” noktasına mı geldik?
*
Gazeteci haksız olabilir.
Yorumlarını olgular üzerine oturtmamış olabilir.
İnsafsızca eleştiriyor olabilir.
Bu durumu haksızlığı gidermek, doğru olguları ortaya koymak, insafsızlığın altını çizmek için fırsat olarak görmek varken...
Ne diye “dua et, burası özgür bir ülke, yoksa bu soruyu sorduğun için başına neler gelirdi” imasında bulunmak da neyin nesi?
*
Ne zaman bizim başbakanımız, “Çok haksız, çok insafsız, çok yanlış bir soru sordunuz ama ben yine de bize bu konuları açığa kavuşturma fırsatı verdiğiniz için size çok teşekkür ederim” şeklinde cevaplar vermeye başlayacak?
Paylaş