28 Şubat öncesinin fenomen isimlerinden biriydi Şevki Yılmaz.
Hatiplerin hatibiydi... Lafını sakınmaz, gırtlağını patlatırcasına bağırır, damardan girer, varoşları galeyana getirir, en netameli konulara dalmaktan kaçınmazdı... İslami hareketin henüz çocukluk dönemini geçirdiği, “büyük tehlike” olarak görülmediği ve dikkatlerin üzerine çevrilmediği dönemlerde meydanı boş bulan Şevki Yılmaz, vurdukça vururdu. Ama ne zaman ki... Hareket büyüdü, dikkatler hareketin üzerine çevrildi, Şevki Hoca “parlamenter” oldu... İşte o zaman Şevki Hoca’nın büyük nutukları da acayip işe yarar “malzeme” haline geldi. 28 Şubat döneminde ekranlarda dakikalarca Şevki Yılmaz’ın kasetlerinden seçmeler yayınlanıyordu. Ve bu seçmelerde de Hoca’nın laik rejime meydan okumasından çok meydan okurken kullandığı terbiye yoksunu dil dikkat çekiyordu. O dönem entelektüel İslamcıları “utandıran” bir üsluptu Şevki Hoca’nın üslubu... Zaten dönemin ilk kurbanı da Hoca oldu... Başına türlü işler geldi, Almanya’ya göçtü, sesini soluğunu kesti. Ve en son... Adı “Vakit” iken bir gecede “Yeni Akit” olan gazetenin yazarı olarak çıktı karşımıza... Bakalım Şevki Yılmaz, yazılarında 28 Şubat’tan bugüne bir “özeleştiri” yapacak mı, yoksa hiçbir şey olmamış gibi takılacak?
Bir cila daha döküldü
HERKESİN “İyi bir insan”, “Efendi bir adam” ya da “Çok janti biri” diye nitelendirdiği kişilerin cilasının bu denli kolay dökülmesi beni çok üzüyor. İşte bakın: Hepimizin “İyi bir insan”, “Düzgün bir sanatçı” ve “Efendi bir adam” olduğuna rahatlıkla tanıklık yapabileceğimiz Mehmet Aslantuğ, çektiği filme yönelik biraz ağır sayılabilecek bir eleştiri karşısında nasıl da efendiliğini bozuverdi. Bana “Kuduz gibi yaşıyorsun...” dedi, diyebildi. Hep söylerim, yine söyleyeceğim: Bir insanın medeniliği, kibarlığı, nezaketi, jantiliği konusunda karar vermeden önce mutlaka bir sınamadan geçmesini beklememiz gerekiyor. Ortada eleştiri yokken herkes kibardır. Bir eleştiri söz konusu olduğunda da kibarlık korunabiliyor mu? Mühim olan budur. Mesela Mehmet Aslantuğ, çizdiği imaja uygun bir şekilde, benim ağır sayılabilecek eleştirime şık, zarif, nazik, haklılığını ortaya koyan bir yanıt verseydi... Böylece hem benim ağır yüklenişimi açığa düşürmüş olurdu, hem de jantiliğine halel getirmemiş olurdu. Bu durumda bana da mahcup olmak düşerdi. Ama “Bir kuduz gibi yaşıyorsun” diyerek... Tahammülsüzlüğünü gösterdi, yatak odası sesiyle yaptığı o bilmiş konuşmaların ne denli yapay olduğunu ortaya koydu, o kadar da efendi olmadığını gösterdi. Kısacası bir cila daha döküldü.
Gülünesi şeyler
“Zaytung.com” diye bir site var... Uydurma haberleri büyük bir ciddiyetle veriyor ve bu ciddiyetten müthiş bir mizah çıkıyor... Çalışma Bakanı Ömer Dinçer’in Şili’deki madencilerin toprak altından çıkarılma olayı hakkında “Bizde olsa üç-dört günde çıkarırdık” açıklamasını okuyunca “Tam Zaytung’luk bir açıklama” dedim... Ama işin tuhaf tarafı haber uydurma değildi.
Ebru Şallı’nın öne çıkarılan zayıflığı sizde de şişmanlama arzusu uyandırıyor mu?
Gazetelerde yer alan “Ve Safiye... Ve Faik... Ve kaçan gelin...” olayı, Anadolu kasabalarındaki bitmek tükenmek bilmeyen “nişan atma”, “dünür nizası” ve “düğün öncesi gerilimleri” türü öykülere ne çok benziyor?
YÖK Başkanı Yusuf Ziya Özcan, “Başı açık öğrencilerin garantisi benim” demiş... İnsanın aklına ister istemez “Senin garantin kim?” sorusu geliyor.
Köşesinden değil sokaktan yazan meslek büyüğümüz Hasan Cemal, Hakkâri’de dolaşırken “Hızu Nine” dediği bir Kürt kadınıyla karşılaşmış. “Hızu Nine”, Hasan Cemal’e “Yaz evlat” demiş ve başlamış barış özlemini anlatmaya... Buraya kadar her şey normal gibi görünüyor. Ancak anormalliğe Ayşenur Arslan’ın “Medya Mahallesi” programında Haluk Şahin dikkat çekti... Haluk Şahin, Hasan Cemal’e “evlat” diye seslenen “Hızu Nine”nin yaşının Hasan Cemal’den daha küçük olma ihtimaline dikkat çekti. Ben de hınzırca gülümsedim.
En popüler tartışmalar ve ateşli tartışmacılar
POLİSİYE CEMAAT TARTIŞMASI: “Dinleme”, “kadrolaşma”, “iftira”, “Hanefi Avcı” gibi sözcüklerin ateşlediği tartışmalar... Bu tartışmaları tam olarak anlamak için bazı eski emniyet müdürlerinin isimlerini bilmek ve Emniyet Teşkilatı’nın şemasına egemen olmak şart. Sağlam bir cepheleşme var bu alanda ve bu yüzden hararetli tartışmalar yapılıyor. En popüler tartışmacılar: Nedim Şener, Mehmet Baransu, Emre Uslu, Önder Aytaç, Saygı Öztürk, Şamil Tayyar...
SOSYOLOJİK CEMAAT TARTIŞMASI: Ekrana Fethullah Gülen’in arşiv görüntülerini koyarsın... Altına da “Cemaat ne yapmak istiyor?” diye kışkırtıcı bir başlık atarsın... Ve tartışma başlar... Bu tartışmanın vazgeçilmezi Hüseyin Gülerce’dir... “Okyanus Ötesi”nin olaylara bakışını Gülerce anlatır... Diğer en popüler tartışmacılar ise şunlardır: Mehmet Metiner, Doğu Ergil, Şahin Alpay, Ümit Zileli, Binnaz Toprak, Nazlı Ilıcak...
KÜRT SORUNU TARTIŞMASI: Periyodik olarak yükselen, periyodik olarak alçalan kadim bir tartışma konusudur bu... Seyircisi garantilidir, çünkü 30 senede bu konuda herkesin bir görüşü oldu... Üstelik artık laflar da sakınılmıyor... Bir tarafa Ümit Özdağ konuyorsa karşısına mutlaka Orhan Miroğlu konmalı... Bir tarafa MHP’li konuyorsa karşısına mutlaka BDP’li konmalı...
TÜRBAN TARTIŞMASI: Ve işte yine milletimizin “artık bıktık” dediği ancak görüş bildirmekten de, görüş bildirenleri dinlemekten de asla vazgeçmediği çekici tartışma konularından biri daha... En esaslı cepheleşme konumuz türban... Üniversite tartışması bitiyor, kamu tartışması başlıyor... Tartışma başladığında bir de bakılıyor ki, “Artık aşıldı” denilen ne kadar konu varsa hiçbiri aşılamamış. En popüler tartışmacıları: Mine Kırıkkanat, Hidayet Şefkatli Tuksal, Nihal Bengisu Karaca, Elif Çakır, Şükran Soner...
MAHALLE BASKISI TARTIŞMASI: Şerif Mardin’in başlattığı, yüzde 58’in yeniden tetiklediği ve Tophane Baskını olayının ayyuka çıkardığı, severek izlenen bir başka tartışma konumuz da “mahalle baskısı” meselesidir. Bir taraf “baskı örnekleri” sunmak için kendini zorlarken diğer taraf örnekleri çürütmek için kendini zorluyor. Tabii bu arada olan Türkiye denilen mahalleye oluyor. En popüler tartışmacıları: Şerif Mardin, Bedri Baykam, Mustafa Akyol, Eser Karakaş...
MAĞDUR-MUKTEDİR TARTIŞMASI: “Bir zamanlar mağdurdular ama şimdi muktedir oldular” cümlesinin yol açtığı harikulade gerilimden beslenen bir tartışma... “Mücahit/müteahhit ikilemi” ya da “duraktaki türbanlı/cipteki türbanlı ikilemi” bu tartışmanın dinamitleridir... Geçmiş ile bugün arasındaki çelişkilerin beslediği bu tartışma, bazı dönemlerde söner, bazı dönemlerde alevlenir. En popüler tartışmacıları: Mehmet Tezkan, Hüseyin Çelik, Numan Kurtulmuş, Ali Bulaç...
Bir heveskârın yedi hevesi
BİR: Müdavimi olduğum mekânda garsona “Her zamankinden...” demeye heves ediyorum.
İKİ: Pipo içmeye heves ediyorum.
ÜÇ: Çok azılı bir New York Giants taraftarı olmaya heves ediyorum.
DÖRT: “Fragmanından Film Eleştirileri” adlı bir kitap yazmaya heves ediyorum.
BEŞ: Bir nevi “yaşlanma alameti” olarak kabul edilse de motosiklete heves ediyorum.
ALTI: Etrafıma bir grup zıpır ve fırlama genç toplayıp aykırı bir dergi çıkarmaya heves ediyorum.
YEDİ: Müstear bir isimle “Kıyasıya mekân eleştirileri” ana başlıklı yazılar yazmaya heves ediyorum.