Hiç ayrılır mı birbirinden?

BAŞBAKAN Erdoğan “Fenerbahçe” ile “Aziz Yıldırım”ı birbirinden ayırmaya çalışıyor.

Haberin Devamı

Nafile bir çabadır bu...
“Fenerbahçe” ile “Aziz Yıldırım” birbirinden ayrılamaz.

* * *

-  “Et” ile “tırnak” birbirinden nasıl ayrılamazsa...
-  “AK Parti” ile “Tayyip Erdoğan” birbirinden nasıl ayrılamazsa...
-  “Sarı” ile “lacivert” birbirinden nasıl ayrılamazsa...
-  “Türkeş” ile “Ülkücülük” birbirinden nasıl ayrılamazsa...
-  “Korkutma” ile “Özel Yetki” birbirinden nasıl ayrılamazsa...
-  “Erbakan” ile “Milli Görüş” birbirinden nasıl ayrılamazsa...
-  “Bahar” ile “heyecan” birbirinden nasıl ayrılamazsa...
-  “Fethullah Gülen” ile “The Camia” birbirinden nasıl ayrılamazsa...
-  “TEMA” ile “Hayrettin Karaca” birbirinden nasıl ayrılamazsa...
-  “Sarı” ile “kırmızı” birbirinden nasıl ayrılamazsa...
-  “Neşet Ertaş” ile “bozlak” birbirinden nasıl ayrılamazsa...
-  “İhanet” ile “Gece” birbirinden nasıl ayrılamazsa...
Aziz Yıldırım ile Fenerbahçe de öyle ayrılamaz birbirinden...

Haberin Devamı

Alın size dört adımda uzlaşma formülü

EĞER mesele “üzüm yemek” ise...
“4+4+4” meselesinde hem iktidarın, hem de muhalefetin üzerinde kolaylıkla uzlaşabilecekleri bir formülüm var.
Bu formülü dört adımda şöyle özetleyebilirim:
BİR: Birinci 4 yılın ardından ikinci 4 yıl için “geniş bir seçmeli ders havuzu” yürürlüğe girer. Birinci 4 yıl ile ikinci 4 yıl arasında bir fark olmaz. Tek fark ikinci 4 yılda sisteme eklenecek olan “seçmeli ders havuzu” olur.
İKİ: Bu seçmeli ders havuzunda başka derslerin yanı sıra “Kuran-ı Kerim” ve “Arapça” dersleri bulunur.
ÜÇ: Bu iki dersin “seçmeli havuzu”nda bulunması demek, “imam-hatiplerin orta kısımlarının yüklendiği işlevin karşılanması” demektir.
DÖRT: Böylece hem iktidarın “imam-hatiplerin orta kısmı” ile ilgili talebi karşılanmış olur, hem de muhalefetin “ille de kesintisiz olsun” talebi karşılanmış olur. Yani “kesintisiz bir sistem içinde imam-hatiplerin orta kısımlarının işlevinin karşılanması” formülü hayata geçmiş olur.

* * *

En başta “Eğer mesele üzüm yemek ise...” demiştim ya...
Aslında ben de farkındayım tarafların “bağcı dövmek” için kolları sıvadıklarının...
Buna rağmen attım ortaya formülü...
Eski kitapların önsözleri şöyle biterdi:
“Gayret bizden / Tevfik Allah’tan.”
Benimki işte o hesap...

Haberin Devamı

Ama Atatürkçü imiş

“TÜRKİYE Büyük Millet Meclisi başka hangi adla anılır?
A- Danıştay.
B- Baro.
C- Yüce Divan.
D- Parlamento”.
Yeditepe Üniversitesi’nde siyaset bilimi öğrenimi gören bir öğrenci, katıldığı bilgi yarışması programında kendisine sorulan bu soruya şu yanıtı vermiş:
C- Yüce Divan.
Meclis’e “parlamento” dendiğini bilmeyen bir siyaset bilimi öğrencisi...
Yarışma heyecanıyla, ekran telaşıyla falan açıklanamayacak bir durum...
Nereden baksan tatsız... Nereden baksan iç karartıcı...

* * *

Ama durun bir dakika!
Daha da tatsız, daha da iç karartıcı bir durum var.
Bu siyaset bilimi öğrencisi, sanal âlemde kendisini eleştirenlere şöyle yanıt vermiş:
“Herkese ve her şeye inat Atatürkçüyüm.”
Atatürk’ün alet edilmediği bir cehalet kalmıştı, o da oldu.

Haberin Devamı

Biz onu ‘serin’ sanırdık

GEÇEN gün televizyon kanalları arasında salınıp dururken...
Karşıma birdenbire “Çocuklar Duymasın” adlı dizi çıktı.
Eski oyuncuların yanına yeni oyuncular da eklenmiş.
Tiplerden biri dikkatimi çekti.
“Burcu Esmersoy mu bu?” dedim yanımdakine...
“Yok canım, o değildir. Böyle projelerde yer almaz o” falan dedi.
Ben de “Aynı kanaatteyim” dedim.
Fakat ekranda acıklı bir oyunculuk çabası içinde çırpınan karaktere biraz daha alıcı gözle bakmaya devam ettik.
Kısa bir süre sonra ikimiz de anlaşmaya vardık:
Evet, oydu... Burcu Esmersoy’du ekrandaki...

* * *

Kıssadan hisse:
Türkiye, hiç kimsenin uzun süre “cool” kalamayacağı bir ülkedir.

Dön dolaş aynı yer

Haberin Devamı

“KÜRT sorunu” dendiğinde...
Kenan Evren’den Turgut Özal’a, Mesut Yılmaz’dan Tansu Çiller’e...
Doğan Güreş’ten Teoman Koman’a...
Herkesin üzerinde anlaştığı bir “kadim plan” vardı.
“Kadim plan” nedir?
Şudur:
PKK’yı ininde bitirmek... Ödün vermemek... Vurmak... Kırmak... Kürt siyasetçileri dağın adamları olarak görmek...

* * *

“Devletin Yeni Kürt Planı”nı şöyle bir incelediğimizde...
O meşhur “kadim plan”ın yeniden devreye girdiğini görebiliriz:
Yine PKK’yı ininde bitirme... Yine ödün vermeme... Yine vurma... Yine kırma... Yine Kürt siyasetçileri dağın adamları olarak görme...
Yani?
Kısa bir açılıp saçılma döneminin ardından dönüp dolaştığımız yer, 40 yıllık ezber oldu.
Hiç kimse “Ama PKK... Ama teröristler... Ama dağdakiler...” demesin.
Açılıp saçılmaya karar verdiğimiz anda da...
PKK yine bildiğimiz PKK idi... Teröristler yine bildiğimiz teröristler idi... Dağdakiler yine bildiğimiz dağdakiler idi...

* * *

Ne çıkar bu maceradan?
Şunlar çıkar:
-  Demek ki büyük konuşmamak lazımmış.
-  Demek ki “Bizden eskilerin yapamadıklarını biz yapacağız” havasına kapılmadan önce nasıl yapılması gerektiği konusunda biraz kafa yormak gerekirmiş.
-  Demek ki mesele sanıldığından daha çetrefil, daha karmaşık, daha zor imiş.
-  Demek ki ezber bozmak öyle kolay bir şey değilmiş.

Haberin Devamı

Egemenlerin sevdikleri 7 şey

BİR: Akreditasyon uygulamayı severler.

İKİ: Medyaya çekidüzen vermeyi severler.

ÜÇ: Az oy alan rektör adayını atamayı severler.

DÖRT: “Devletin ve milletin bölünmez bütünlüğü” cümlesini pek severler.

BEŞ: Köşe yazarlarının nasıl yazmaları gerektiği konusunda ders vermeyi severler.

ALTI: “Gücün kadar konuş” diyerek çıkış yapmayı severler.

YEDİ: Üniversitelere isimlerini vermeyi severler.

Suat Kılıç’a öğütler

-  BAKAN olmak önemlidir ama sanıldığı kadar önemli değildir.

-  Hoş bir seda bırakmak mı istiyorsun? O halde bakan koltuğuna oturduğun müddetçe hep o koltuktan kalkacağın günü düşün.

-  Üç liraya aldığın bir mal, üç gün içinde üç yüz liraya çıkıyorsa, bu keyifli alış verişte “bakan koltuğu”nun mutlaka payı vardır. Hangi bilirkişi raporunu, hangi akılcı açıklamayı, hangi vicdani muhasebeyi yaparsan yap. Bu böyledir.

-  Önemli olan senin bakan koltuğundan elde ettiğin değildir. Önemli olan senin bakan koltuğuna kattığındır.

-  Tevazu insanı küçültmez, yüceltir.

-  Seni yüzüne karşı öveceklerdir. Aldanma onlara... Koltuğunun “yüze karşı övmek” diye özetleyebileceğimiz bir gücü vardır. Hep şunu düşün: Bugün beni yüzüme karşı övenler, koltuk elimden gittiğinde de övmeye devam edecekler mi?

Yazarın Tüm Yazıları