Hani bunun ‘5 n 1 k’sı

AŞAĞIDAKİ cümleler, Hıncal Uluç’un ‘Savulun Erdoğan geliyor’ başlıklı yazısının giriş cümleleridir:

Sonunda olacağı belliydi.. Düşünebiliyor musunuz? Başbakan geçecek diye yollar kapatılıyor ve ambulansa dahi yol verilmiyor. Diyalize yetişmesi gereken böbrek hastası da ölüyor. Polislere, araçta acil hasta olduğu söyleniyor ama, boşuna. Onlar emir kulları... İnsanlığa karşı emir kulluğu olur mu?.. İçlerinden bir teki, yetkisini kullanmaya cesaret edemiyor. Sorumluluğu üzerine alamıyor. Böyle bir rezilliğe, böyle bir cinayete dünyanın uygar hiçbir ülkesinde rastlanmaz.

Hıncal Uluç’un yazısının en başındaki bu cümleleri okuyunca ilk tepkim tabi ki şu oldu:

Vay Be! Meslek büyüğümüz olayı patlatmış! Bu, günlerce tartışılması gereken süper bir haber! Tam manşetlik. Bu olay iktidarı bile sarsar.

Bu tepkiyi verdikten sonra merakla yazının tamamını okuyuverdim.

Ve fakat...

Heyhat...

Gördüğüm şuydu:

Hıncal Uluç, ‘müthiş iddia’sını kanıtlayacak tek bir ‘veri’ bile ortaya koymuyordu.

Ne olmuş, nasıl olmuş, ne zaman olmuş, kim ölmüş, nerede ölmüş.

Tek bir bilgi yok.

Bu durumda, ‘Böyle bir köşe yazısına dünyanın hiçbir uygar ülkesinde rastlanmaz’ denilmez de ne denir?

Yanlış anlaşılmasın. Böyle bir olayın Şanlıurfa’da olduğuna dair bir iddia gündeme gelmişti. Ben sadece ‘Hani bunun 5 n, 1 k’sı?’ diye soruyorum.

Çünkü yazıyı yazan meslek büyüğümüz, başka gazetelerin spor sayfalarında yayınlanan minicik haberlerdeki en küçük bilgi yanlışını bile kocaman bir makale konusu yapacak kadar ‘habercilik ilkesi’ konusunda titizlenmekle maruftur.

Yani ortada bir ‘Ele verir talkımı / kendi yutar salkımı’ durumu var gibi.

Kişisel notlar

BİR:
The İmam’ adlı filmle ilgili yazıma ‘İlk benden duyuyorsunuz’ diye başlamıştım. Meğer bu konuda benden önce davranan bir meslektaşım varmış. Zaman gazetesinden Elif Tunca, ‘The İmam’ filmiyle ilgili haberini geçen hafta yayımlamış. Lafı eğip bükmeye gerek yok. Atlamışım. Elif Tunca’dan özür diliyorum.

İKİ: Fatih Altaylı, Dünden Bugüne Tercüman gazetesinden İrem Barutçu’nun sorularını yanıtlamış. Barutçu, Altaylı’ya Sabah’taki bazı isimlerle kavgalı olduğunu hatırlatmış ve sormuş: ‘Bu gerilim sizi etkiler mi?’. Altaylı’nın yanıtı ise şöyle: ‘Peki Hürriyet’teki bazı isimlerle kavgalı değil miydim? Emin Çölaşan ile aram süper miydi? Birbirimize bayılıyor muyduk? Ahmet Hakan ile aşk mı yaşıyorduk?’. Bu yanıtı okuyunca şöyle dedim: ‘Vay be. Demek ki Fatih Altaylı benimle ‘kavgalı’ olduğunu düşünüyormuş... Oysa benim böyle bir yaklaşımım yoktu. Öğrendiğim iyi oldu.’

ÜÇ: Dünkü Hürriyet’te ‘Kadir Topbaş’ı kızdıran manzara’ başlığıyla yayınlanan bir fotoğraf vardı. Menekşe Plajı’nda iç çamaşırıyla denize giren bir adamın fotoğrafıydı bu... Bu rahatsız edici görüntüyü Kırıkkanat yazılarıma nazire olsun diye bana gönderen okuruma şunu hatırlatmak isterim: Değerli okurum. Halkımızı tabi ki eleştirebilirsiniz ama aşağılayamazsınız. Adamlara ‘geviş getiriyorlar’ diyemezsiniz. Çocuklarına ‘dana’ diyemezsiniz. Yani ilkemiz bu kadar basittir.

Öktem ve umutsuzluk

ÇOK
değil bundan 20 yıl öncesine kadar partilerin İstanbul il başkanları ne kadar önemli adamlardı.

Tayyip Erdoğan ilk çıkışını o dönem ‘marjinal’ kabul edilen Refah Partisi’nin il başkanlığı görevini yürütürken yapmamış mıydı?

Semra Özal ANAP’ın il başkanlığına aday olmuştu da ortalık nasıl karışmıştı?

Ercan Karakaş benim gözümde hala ‘eski’ SHP’nin efsanevi İstanbul il başkanıdır.

Peki Şinasi Öktem diye birinin varlığından haberdar mıyız?

İstanbul’da toplu taşıma ücretlerine yapılan zamdan tutun da Haydarpaşa projesine kadar tartışılan bunca konu varken ‘ana muhalefet’ CHP’nin İstanbul İl Başkanı Şinasi Öktem’in bu konularda kurduğu tek bir cümleyi duyan var mı?

Siyasete meraklı bir adam olarak ben Öktem’i sadece Şişli sokaklarına astırdığı ‘Lozan’a selam’ pankartlarından tanıyorum. Öktem’in yeniden CHP İstanbul İl Başkanı seçilmesinin yarattığı genel umutsuzluğa bir de bu zaviyeden bakılabilir mi acaba?
Yazarın Tüm Yazıları