Hakan Fethullah Hoca’yı seviyormuş

BAŞLIKTAKİ ‘Hakan’, şükür ki ben değilim.

Milli futbolcu Hakan Şükür...

Tuhaftır:

Benim Gülen cemaatiyle hiç işim olmadı.

Oysa uzun İslamcı geçmişinde her türlü grup ve fraksiyon içinde türlü denemeler yapmış benim gibi bir ayran gönüllünün, ‘Gülen cemaati’ durağına hiç olmazsa hayatının bir haftalık döneminde uğraması gerekmez miydi?

Tabii ki gerekirdi.

Ama olmadı...

Peki neden?

Ben bu sorunun yanıtını şöyle veriyorum:

Doku uyuşmazlığı...

***

Düşünün:

Ben bir ‘yeni yetme’yken ‘cemaat’le aramdaki meşrep farkının ayırdına el yordamıyla da olsa varabilmiştim.

Çünkü:

Ben edebiyata meraklıydım, ‘cemaat’ fen bilgisine...

Ben ‘Kariyer de neymiş’ diye isyan havalarındaydım, ‘cemaat’ ise Boğaziçi ya da ODTÜ’yü kazanamayanı adam yerine koymuyordu...

Ben serazat bir özgürlük peşindeydim, cemaat ise sıkı disiplin diye tutturuyordu...

Ben Pink Floyd’dan ‘The Wall’u dinleyerek isyan temrinleri yapıyordum, ‘cemaat’ ise tam da ‘The Wall’un paramparça ettiği türden bir eğitim sistemi inşa ediyordu.

Ben, ‘Öğretmen! Beni rahat bırak’ diyordum, ‘cemaat’ ise benim bir öğretmene tabi olmamın en doğru yol olduğunu söylüyordu.

Ben bir misyon adamı olmanın ağırlığı altında ezilmekten köşe bucak kaçıyordum, ‘cemaat’ ise gelecekte ülkeyi kurtaracak ‘altın nesil’i kurmak için adam devşiriyordu...

***

Sadece doku uyuşmazlığı mı?

Gülen’in ‘idare-i maslahatçı’ görüşleri de benim gibi ‘esaslı devrimci’nin pek hoşlanmayacağı cinstendi...

Mesela ‘Hocaefendi’, sırf din eğitimine bir parça özgürlük tanındı diye 12 Eylül dönemini kutsamıştı ya...

İşte bu durumu kabullenmem mümkün değildi.

Bu yüzden Hürriyet’te yazdığım ‘Gülen’e Açık Mektup’ başlıklı yazım nedeniyle ‘Gülen’den çok Gülenciler’in eleştiri oklarına hedef olmuştum...

Neyse...

Uzatmayalım...

Diyeceğim o ki:

Hem meşrep, hem de görüş farkı nedeniyle ‘cemaat’le yollarımız bir türlü kesişmedi.

Ama...

Tüm bunlara rağmen kendimi hiçbir zaman ‘azılı’ bir Gülen düşmanı olarak da görmedim.

‘Ilımlı İslam’ projesine düşman olanları anlamadığım gibi Gülen’e düşman olanları da bir türlü anlamadım.

***

Belki de bu yüzden Hakan Şükür’ün ‘Fethullah Gülen’i seviyorum’ demesi nedeniyle kopan fırtınaları anlamlandırmakta güçlük çekiyorum.

Bir taraf sırf ‘Hakan Şükür, Gülen’i seviyor’ diye milli futbolcuyu yere göğe koyamazken, diğer taraf ise aynı nedenden dolayı futbolcuyu yerden yere vuruyor.

Oysa iki tutum da bana aynı oranda saçma geliyor.

Hakan Şükür’ün Gülen’i sevmesinin, yaptığı işe ne yararı ya da zararı olabilir ki?

Ne yani? ‘Hocaefendi’, Hakan’a ‘Yarınki maçta penaltıyı gole çevirme. Zinhar günaha girersin’ filan mı diyor?

Aslında bu konuda takınılması gereken tutum basit mi basit:

Eğer Hakan, yaptığı işle ilgili uyması gereken kurallara uymuyorsa gerekeni yaparsın...

Ama adamı kalbindeki sevgi nedeniyle yargılayamazsın.

Son söz yerine bir de uzmanlık sorusu soralım:

Hakan, Fethullah Hoca yerine herhangi birine selam çaksaydı, aynı tavırla karşılaşır mıydı dersiniz?
Yazarın Tüm Yazıları