Paylaş
Şöyle bir sohbet geçti aramızda:
*
Ben dedim ki:
*
“İşiniz zor görünüyor. Bir aday üzerinde anlaşmanızın önünde engeller var gibi. Nasıl çıkacaksınız işiniz işinden?”
*
O dedi ki...
*
“Bizim Afyon’da statlarda şöyle slogan atılır: ‘Ne yapçaz etçez/Bu maçı alcaz.’ Bizim durum da böyle. Ne yapıp edip bu maçı almamız lazım.”
*
Ben dedim ki:
*
“Ama daha adayınız...”
*
Cümlemi bitirmeden o dedi ki...
*
“Sadece aday üzerinde durmak doğru değil. Bu bir paket programdır. Aday/Kadro/Program... Böyle bir üçlü yapı var. Üçünün de önemi büyük.”
*
Ben dedim ki:
*
“Ne zaman belirlenir adayınız? Bir takvim var mı?”
*
O dedi ki:
*
“Seçim takvimi açıklandığı anda aday konusunu ele alırız. Ondan önce aday konusunu masada tartışmayız. Şu ana kadar da adayı konuşmadık. Prensipleri konuştuk.”
*
Ben dedim ki:
*
“Altılı Masa’daki partiler arasında bir rekabet var mı?”
*
O dedi ki:
*
“Yeni sistemde rekabetin sıklet merkezi cumhurbaşkanlığı seçimidir. Yeni sistem bunu dayatıyor. Bunu unutmamamız lazım. Tabii ki milletvekilliği seçimi de çok önemli ama hükümetin çıkacağı yer cumhurbaşkanlığı seçimidir. Buna odaklanmamız lazım.”
UYSAL İZLENİMLERİ
- En genç genel başkanmış Gültekin Uysal. Kuşkulandım. “Ali Babacan’dan daha mı genç?” diye sordum kendi kendime. Sonra da tabii ki baktım: Babacan 1967 doğumlu... Uysal ise 1976...
*
- Altılı Masa kurgusunun kendisini ve partisini, merkezi bir konuma yerleştirdiğinin farkında gibi. Bu açıdan Altılı Masa’nın bütünlüğü konusunda en az Kemal Kılıçdaroğlu kadar hassas.
*
- Demokrat Parti tarihine hayli hâkim. 1950’lerin, 1960’ların, 1970’lerin sağ siyasetçilerinin isimlerini leblebi çekirdek gibi sayabiliyor. Hepsiyle ilgili özel anekdotlar biliyor.
*
- Sağ/Muhafazakâr entelektüelleri de yakından izlemiş. Onların içinde yetişmiş. Literatüre fazlasıyla egemen. Müktesebatı etkileyici.
*
- Zarif, hoşsohbet, nezaket dolu bir tarzı var.
*
- Ayakları yere basan siyasi tahliller yapıyor. Uçmuyor.
*
- Afyon’da mermer işi yapan bir aileden geliyormuş. İstanbul, Ankara ve Afyon arasında mekik dokuyormuş.
BEN PEK SEVMEDİM
ATATÜRK günümüzde yaşasaydı nasıl görünürdü?
Bu sorudan yola çıkmışlar ve yapay zekâyla böyle bir Atatürk görüntüsü ortaya çıkarmışlar.
*
İlginç buldum.
Baktım. İnceledim.
Dikkat kesildim.
Fakat sevmedim.
*
Sıradan bir Ankara siyasetçisine dönüştürmüşler Atatürk’ü. Onun dillere destan giyim zevkini yansıtamamışlar. Karizmasını yok etmişler.
Bu nedenle sevmedim.
MEĞER NE ÇOK İÇLERİNE ATMIŞLAR RAHATSIZLIKLARINI
CHP Lideri Kılıçdaroğlu, başörtüsü konusuna girince...
CHP’nin etrafında kümelenmiş medyacı tipler, başladılar başörtüsüyle ilgili çoktandır açığa vuramadıkları olumsuz yargılarını dillendirmeye.
*
“Türban ile başörtüsü ayrıdır” dediler. “Benim anneannem de başörtülüydü” dediler. “Türban siyasal simge” dediler. “Başörtülü polis olmaz” dediler. “Başörtüsü için yasa çıkarmak mı? Aman Tanrım” dediler.
Kısacası...
1990’ların ne kadar küflü argümanı varsa hepsini tel dolaplarından çıkarıp piyasaya sürdüler.
*
Eğer Kılıçdaroğlu, başörtüsü konusuna girmeseydi.
Biz bunları “özgürlükler konusunda hayli mesafe kat etmiş tipler” olarak kodlamaya devam edecektik.
*
Kılıçdaroğlu sayesinde öyle olmadıklarını ortaya koydular.
Teşekkürler Kemal Bey.
Camianızın gerçek yüzünün ortaya çıkmasına vesile olduğunuz için.
ÇOK GÜÇLÜ BİR SOKAK RÖPORTAJI LOBİSİ VARMIŞ
“SOKAK röportajları yasaklansın” diye bir yazı yazdım.
İşitmediğim laf kalmadı.
*
Acayip güçlü bir lobisi varmış sokak röportajı işinin.
O kadar ki Hazal Kaya lobisi, EYT lobisi falan hikâye.
Bunu anladım.
*
Süper de etkililer.
Adımı hunharca yasakçıya çıkardılar. Resmen ve alenen.
*
Şimdi sokağa çıkıyorum.
İlk rastladığım sokak röportajcısının mikrofonunu kapıp “Muazzam bir iş yapıyorsunuz. Aslansınız. Kaplansınız” diye haykıracağım.
*
Dayıların birbirine kırdırılmaları meselesine gelince...
Bana ne ya!
Ben mi kurtaracağım dayıları?
Paylaş